Etiket arşivi: Nalçacı Halil Dergahı

NALÇACI TEKKESİ / NALÇAÇI HALİL ZAVİYESİ / ŞEYH TULUİ TEKKESİ

Üsküdar, Zeynep Kamil Mahallesi’nde, Nalçacı Hasan Sokağı’nda yer alan tekke, Nalçacı Halil Tekkesi, Nalçacı Tekkesi;  4. postnişinin Mudurnulu Şeyh Mehmed Tuluî Efendi (Ölm. 1756) “Tuluî Tekkesi” ve “Şeyh Tuluî Tekkesi” adlarıyla da anılmakta olup banisi Antalyalı Vehhâb Ümmî’nin halifesi olan Nalçacı Şeyh Halil Efendi (Ölm.1630-31)dir (Ayvansarayi:626 Mehmet Raif:179, Tanman:42). Ne zaman inşa edildiği bilinmeyen tekke 17. Yüzyılın başlarına tarihlenebilir.

Mescidin minberini Maraş Valisi Abdullah Paşa (Ölm. 07.04.1956) vezir olmadan önce koydurmuştur(Ayvansarayi:626). Şabaniye Tarikatından Nalçacı Halil Zaviyesi’nin 18.Ra.1267 ( 17 Tem. 1851) tarihinde esaslı bir onarım geçirdiği Başbakanlık Osmanlı Arşivlerindeki(B.O.A.) bir belgeden anlaşılmaktadır(B.O.A. AMD, D.29,G.1)

Zamanla harap olan tekke H.1291/M.1874 tarihinde Namık Paşazade Cemil Paşa tarafından tamir ettirilmiş ve bu sırada da ahşap türbe binasını inşa ettirmiştir (Haskan285). Tanman, BOA’da bulunan 1301/1883 tarihli bir belgeye dayanarak tekkenin yıkılmaya yüz tuttuğu ve 20.334 kuruş harcanarak onarılması için irade çıktığını belirmektedir (Tanman:41). I.Dünya savaşı sırasında içine asker yerleştirilen tekke daha sonra aynı tarikata mensup Trabzonlu Mehmet Efendi tarafından esaslı bir onarım daha geçirir (Haskan: 285)

1913-14 yıllarına tarihlenen ve Alman Mavileri olarak adlandırılan haritalarda D.8/4 paftasında Nalçacı Sokak üzerinde  “Tekke” olarak gösterilen taşınmaz bütün birimleriyle ve dış kontur ölçüleriyle birlikte verilmiştir(Resim1)

1931 tarihli Pervititch Sigorta Haritaları’nda (Resim 2) ise Nalçacı Hasan Sokağı’nda 254-525 adalar arasında kalan bölümde kagir olan türbe ile minare işaretlenmiş, diğer kısımlar ise “ruines” (harabeler) olarak gösterilmiştir. Yine bu yıllarda tekke alanı hazire dışında gecekondularla işgal edilmişti (Resim 3,4,5).

Harap durumda olan mescid ve tevhidhane 1946’da,tekkenin müştemilatı ise 1970’te şahıslara satılmış olup rekonstrüksiyonu gerçekleştirilmeden önce minare ve hazire dışında tamamen ortadan kalkmıştı (Resim 6,7).

Halvetîliğe bağlı olarak faaliyete geçen Nalçacı Tekkesi, M. Tuluî Efendi’nin 1155/ 1742’de posta geçmesiyle, silsile itibariyle Halvetîliğin Şabani koluna bağlanan Nasuhî koluna, 1280/1863’ten kısa süre önce de Şeyh Mustafa Enveri Efendi’nin (Ölm. 1872) bu görevi devralmasıyla, aynı silsileden Kuşadavî koluna intikal etmiş ve bu durum tekkelerin kapatılmasına kadar sürmüştür (Tanman:42).

Tekkenin şeyhleri şu kimselerdir: Mudurnulu Nalçacı Şeyh Halil Efendi (ölm. 1657); Mudurnulu İplikçi Şeyh Ebubekir Efendi (ölm. 1671); Şeyh Mehmed Efendi (ölm. 1742); Mudurnulu Şeyh Mehmed Tuluî Efendi (ölm. 1756): Halvetîliğin Nasuhî kolunu kuran Şeyh Nasuhî Mehmed Efendiye (ölm. 1718) intisab etmiş, oğlu Şeyh Ali Alaeddin Efendi’den (ölm. 1751) hilafet almıştır. Mudurnulu Şeyh Abdullah Rüşdî Efendi’nin oğlu ve Şeyh M. Tuluî Efendi’nin damadı Şeyh Hüseyin Efendi (ölm. 1767); Şeyh Hüseyin Efendi’nin oğlu Şeyh Mehmed Rüşdî Efendi (ölm. 1816); Şeyh M. Rüşdî Efendi’nin oğlu Şeyh Ahmed Reşid Efendi (ölm. 1863); Şeyh Mehmed Tevfik Bosnevî’nin (ölm. 1866) halifesi Şeyh Mustafa Enveri Efendi (ölm. 1872). Aynı zamanda güçlü bir âlim ve şair olan M. Enveri Efendi, Nalçası Tekkesi postnişini M. Rüşdî Efendi’nin dervişi iken gizlice M. Tevfik Bosnevî’ye intisap ederek kendisinden hilafet almış, durumu sonradan öğrenen M. Rüşdî Efendi meşihat makamını kendisine terk etmiştir. Tekkenin postuna kendisinden sonra oğulları Şeyh Mehmed Tayyar Bey (ölm. 1910) ile Şeyh İhsan Bey (ölm. 1946) geçmişlerdir. (Tanman:42, Haskan: 285,286)

Nalçacı Şeyh Halil Efendi’ye ait kabrin şâhideleri günümüze gelememiştir. Hazirede gömülü olanlardan biri de mezarı günümüze kadar gelebilen Şeyh Mehmed Tevfik Bosnevi’dir.

Nalçacı Dergâhı 2005 yılında İstanbul Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından Bosnavî Mehmet Tevfik Efendi Nalçacı Halil Külliyesi Yaptırma ve Yaşatma Derneği’ne ihya edilmek üzere tahsis edilmiştir. Dernek projenin başlangıcında sonuna kadar konuyla yakından ilgilenmiş olup çıkan güçlüklerin aşılmasında ön ayak olmuştur.

Tekke ve müştemilatın görsel ve yazılı belgelere göre hazırlanan rekonstrüksiyon projesi(Resim 8), 16.09.2008 tarihinde İstanbul VI. Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nca uygun bulunmuştur. Bu rekonstrüksiyon projesine göre Üsküdar Belediyesi tarafından İl Özel İdaresi katkılarıyla ihale edilen uygulama ihalesi TAKSİM YAPI Mimarlık İnşaat Restorasyon Ltd. Şti. olarak uhdemizde kalmıştır.

Yapının parselasyonu ve bina köşe noktalarının arazi üzerinde köşe noktaları belirlenmesi işlemi sırasında parselin ve parsel içinde kalan yapıların alana yerleştirilmesinde bir takım sorunlarla karşılaşılmıştır. Üsküdar Belediyesi ile yapılan toplantılar sonucunda proje müellifi rekonstrüksiyon projesinde tadilata giderek mevcut parsele göre proje revize edilerek Koruma Bölge Kurulunun onayına sunulmuştur. Tadilat projesi Bölge Kurulu’nun 04.02.2010 tarihi ve 2394 sayılı karar ile uygun bulunmuştur.

Bu proje göre tekkenin uygulamasına başlanıldı. Mevcut dolgu toprak üzerine (Resim 6) yapı temellerinin yapılması statik açıdan sakıncalı olduğundan, daha önce alınan jeoteknik rapora göre onaylı tadilat projesindeki bina ve bahçe kotları dikkate alınarak, tekke ve müştemilatın oturacağı zemindeki dolgu toprak kaldırılarak, sağlam zemine temeller atılmıştır. Kısa zamanda yapının taşıyıcı strüktürü oluşturulmuş oldu (Resim 9).

Uygulama esnasında tespit edilen; minare (Resim 11) sisteminde belirsizliklerin olması, ayrıca rekonstrüksiyon projesine mihrap, minber, tavan kaplama detayları (Resim 16,17,18), mahfil, merdiven korkuluklarının ne şekilde olacağının belirtilmemesi, kapı, pencere oranlarının, dönem örnekleri ile cephelerin ve minarenin dönemin mimarisiyle uyuşmaması sonucunda, dönem örnekleri araştırılarak dönemine uygun olarak proje ikinci kez revize edilmiştir. Ayrıca tekkenin çevresine ait peyzaj projesi hazırlanarak, bahçe düzenlemesinin de uygulaması yapılmıştır. Avlu iç bölümü zemin kaplamaları küfeki taş olarak yapılmıştır (Resim 12).

2010 baharında başlanılan Nalçacı Tekkesi uygulama işi iki yılda tamamlanmış 2 Mart 2012 tarihinde aralarında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Eskişehir milletvekili Prof. Dr. Nabi Avcı, İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Mimar Kadir Topbaş, İstanbul Müftüsü Mustafa Çağrıcı, İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın, İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdürü Prof. Dr. Ahmet Emre Bilgili, Üsküdar Belediye Başkanı Mustafa Kara, İstanbul İl Özel İdare Genel Sekreteri Sabri Kaya, Vakıflar İstanbul II. Bölge Müdürü Saffet Ertürk, Kiptaş Genel Müdürü İsmet Yıldırım, TRT İstanbul Bölge Müdürü Şakir Özbek’, Üsküdar Belediye Başkan Yardımcıları Hilmi Türkmen ve Sami Er’in de bulunduğu ve geniş katılımın olduğu açılış töreniyle hizmete girmiştir (Resim 19).

KAYNAKÇA

Alman Mavileri Cilt I, yayına Haızrlayan: İrfan Dağdelen, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kütüphane ve Müzeler Müdürlüğü yayınları, İstanbul 2006

Ayvansarayî Hüseyin Efendi: Ali Sati Efendi/Süleyman Besim Efendi: İstanbul Cami ve Diğer Sivil Mimari Yapılar (Haz. Nezih Galitekin), İstanbul 2001

Başbakanlık Osmanlı Arşivleri AMD, Dosya:29,Gömlek:1

Haskan, Mehmet Mermi, Yüzyıllar Boyunca Üsküdar I,Üsküdar Belediyesi Yayınları,İstanbul 2001.

Esin Demirel İşli, İstanbul Tekkeleri Mimarisi, Eklentileri ve Restorasyonu, Y.T.Ü. Fen Bilimleri Enst. Yayımlanmamış Doktora Tezi, 1998

Kolağası Mehmed Raif, Mir’at-ı İstanbul 1.Cilt, Yayına haz. Günay Kut-Hatice Aynur, İstanbul 1996.

Konyalı, İbrahim Hakkı. Üsküdar TarihiI, Türkiye Yeşilay Cemiyeti Yay. İstanbul 1976.

Pervititch, Jacques; Sigorta Haritalarında İstanbul, Axa Oyak ve Tarih Vakfı Yay. Pafta 57.

Tanman Baha, “Nalçacı Tekkesi”, D.B.İstanbul Ansiklopedisi, C.6, K.Bakanlığı ve Tarih Vakfı Ortak Yayını, İstanbul 1994,s.41-42

Sevilay Tuncer ULUDAĞ

Restorasyon Uzmanı Y. Mimar

1-almanmavisi 1914
1-almanmavisi 1914
2-Pervititch 1931
2-Pervititch 1931
3.-Tekke-arsasının-gecekondulaştığı-dönem-İ.VI-N.K.V.K.B.K.Arşivi
3.-Tekke-arsasının-gecekondulaştığı-dönem-İ.VI-N.K.V.K.B.K.Arşivi
4-Tekke-arsasının-gecekondulaştığı-dönem-İ.VI-N.K.V.K.B.K.Arşivi-
4-Tekke-arsasının-gecekondulaştığı-dönem-İ.VI-N.K.V.K.B.K.Arşivi-
6-Tekke arsasının uygulamaya başlanmadan önceki görünüşü
6-Tekke arsasının uygulamaya başlanmadan önceki görünüşü
7-Tekke arsasının sokaktan görünüşü
7-Tekke arsasının sokaktan görünüşü
9-Tekkenin-inşaatının-taşıyıcı-iskeletinin-kurulması.
9-Tekkenin-inşaatının-taşıyıcı-iskeletinin-kurulması.

11-Minarenin-inşaatı-sırasındaki-görünümü

12-Dergahın mescit ve müştemilatın avludan görünüşü
12-Dergahın mescit ve müştemilatın avludan görünüşü
14-Dergahın minareden görünüşü
14-Dergahın minareden görünüşü
16- Mescidin harim kısmı minber ve mihrabı (2)
16- Mescidin harim kısmı minber ve mihrabı (2)
17. Mescidin üst mahfilde görünüşü
17. Mescidin üst mahfilde görünüşü
18-Mescidi harim kısmı kapı ve mahfil kısmının ögünüşü
18-Mescidi harim kısmı kapı ve mahfil kısmının ögünüşü
13-Dergahın müştemilatı
13-Dergahın müştemilatı

Erhan Uludağ ile bir restorasyon sohbeti

Erhan Uludağ ile bir restorasyon sohbeti
İbrahim Ethem Gören, şehir plancısı ve restorasyon uzmanı Erhan Uludağ ile Nalçacı Halil Dergâhı özelinde tarihi eser restorasyonu üzerine bir söyleşi yaptı

Osmanlı tekkeleri ve tekkelerde neşvü neva bulan kültür, Osmanlı medeniyetinin muhafaza edilmesinde, nesilden nesile aktarılmasında, ilim ve tasavvuf geleneğinin aslî mahiyetine uygun bir şekilde sürdürülmesinde önemli misyon üstlenmiş. Bu bağlamda Üsküdar’daki Nalçacı Halil Dergâhı da 1900’lü yılların başına kadar Ümmet-i Muhammed’e hizmet eden bir müessese ve irfan mektebi olarak hayatiyetini sürdürmüş. Bir Halveti-Şabani Dergâhı olan Nalçacı Halil Tekkesi 100 yıllık bir fasılanın ardından yeniden ihya edilerek 2 Mart Cuma günü Cuma namazında tekrar hizmete açıldı…  Tekkenin restorasyon projesini eşi, mimar Sevilay Uludağ’la birlikte hayata geçiren şehir plancısı ve restorasyon uzmanı Erhan Uludağ ile Nalçacı Halil Dergâhı özelinde tarihi eser restorasyonu üzerine sohbet ettik…

İbrahim Ethem Gören: Nalçacı Halil Dergâhı’ndan hikâyesini anlatır mısınız?  Nalçacı Halil kimdir,  Dergâh hangi tarihlerde hizmete girmiş ve kaç yıl cemiyete ve cemaate hizmet etmiştir?

Günümüze ulaşamayan tekkenin haziresi Üsküdar’da Tabaklar Mahallesinin (eski İnadiye/İcadiye semti)  Nalçacı Hasan[1] Sokağı’ndadır. Tekke, Halvetî tarikatine mensup olan Mudurnulu Nalçacı Şeyh Halil Efendi tarafından kurulmuş ve bu sebeple onun adını almıştır. 4. postnişîn Şeyh Mehmed Tulû’î Efendi’den dolayı (v. 1170/1756-7) Tulû’î Efendi Dergâhı[2] adıyla da anılmaktadır. Ayvansarayî’ye göre, buranın diğer bir adı ise Pâr Tekyesidir ve Halil Efendi Antalya’da meskûn Vehhab Ümmî’nin müridlerindendir.[3] Diğer bir belgeye göre onun şeyhi, silsilesi Abdülvehhab Efendi ve Tâlib Ümmî Efendi ile Halvetiyye tarikatinin Ahmediyye kolunun kurucusu Şeyh Ahmed Şemseddin Yiğitbaşı’ya (v. 910/1504) ulaşan Armağan Ramazan Efendidir.[4] Halil Efendi’nin vefat tarihini Ayvansarayî burada bulunduğunu belirttiği mezar taşına göre 1040 (1630-1)[5], Zâkir Şükrî ise 1068 (1657-8)[6] olarak verir. Sözü edilen mezartaşı bugün mevcut değildir; kabir yeri de bilinmemektedir.

Zaman içinde harap olan dergâh 1874 yılında tamir ettirilmiş, bu sırada Nalçacı Şeyh Halil Efendi’nin kabri üzerine bir türbe inşa edilmiştir.[7]

1914–1919 yılları arasında hazırlanan “Alman Mavileri” haritalarında tekke binalarının mevcut olduğu görülmektedir. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün 1924 yılında yaptırmış olduğu tespit çalışmasında Nalçacı Tekkesi’nin “mâmur” durumda olduğu belirtilmiştir. Ancak 1931 tarihli 57 nolu Pervititch paftasında yalnızca türbenin ve minarenin ayakta kaldığı görülmekte, diğer kısımların ise harabe olarak nitelendirildiği belirtilmektedir. 1940’larda halen varlığını sürdürmekte olan Nalçacı Halil Efendi Türbesi de bu tarihlerden sonra yıkıma uğramış ve ortadan kalkmıştır. Dergâhtan günümüze hazire dışında hiçbir şey ulaşamamıştır.

Tekke her ne kadar Nalçacı Halil Efendi tarafından yaptırılmış olsa da, tekkenin manevi bütünlüğü açısından Bosnavî Mehmet Tevfik Efendi’nin kabrinin burada bulunmasının ayrı bir önemi vardır.

Kaynak: Avrupa Bülteni

Annem bizi tamirci sanıyor

ESRA KESKIN DEMIR

1 Nisan 2012, Pazar

Sevilay ve Erhan Uludağ çifti, geçtiğimiz haftalarda Başbakan’ın katılımıyla açılan ve yaklaşık bir asır sonra ilk kez ezan sesinin yükseldiği Nalçacı Halil Dergâhı’nı restore eden karı-koca iki mimar. Onların hayatı, restorasyon üzerine kurulu. Buna tanışma süreçleri de dahil!

Üsküdar Zeynep Kamil Mahallesi’nde ufak, sevimli bir dergâh Nalçacı Halil. 1600’lü yıllarda inşa edilmiş fakat günümüze kadar ayakta kalamamış bir yapıydı. Neyse ki restorasyonu geçtiğimiz haftalarda tamamlandı. Minareden bir asır sonra yeniden “Allahu ekber” seslerini duydu mahalleli. Başbakan da vardı açılışta. O da cuma namazını Nalçacı Halil Dergâhı’nda kıldı. Ardından civardaki evlerden birini ziyaret etti… Tüm bunlar Nalçacı Halil Dergâhı ile ilgili basına yansıyanlardı. Yazıldı ve bitti!

Ama dergâhın restorasyonunun arkasında ciddi bir emek var. Hiç olmayan bir yapıyı yeniden ayağa kaldıran bu ekibin başındaysa Sevilay ve Erhan Uludağ çifti bulunuyor. Sevilay Tuncer Uludağ, restorasyon bölümünden mimarlığa geçiş yapmış, ardından Kültür Varlıklarını Koruma üzerine yüksek lisansını tamamlamış bir isim. Erhan Uludağ ise Beyoğlu Belediyesi’nin şehir planlama bölümünde 5 yıl çalıştıktan sonra kendi şirketini kurmuş. Daha doğrusu eşiyle ortak şirketini… Her ikisi de restorasyon çalışmalarının bugün geldiği noktadan memnun. Fakat on beş yıl öncesini hâlâ gülerek anlatıyorlar.

Annem bana ‘tamirci’ derdi!

Her ne kadar o günlerde bu kavrama birçok kişi yabancı olsa da Uludağ çiftinin tanışmasını sağlayan “restorasyon” kelimesi. Tuncer o günleri şöyle anlatıyor: “Restorasyon kelimesinin henüz tanınmadığı, hatta restoran sanıldığı yıllardı. Bazen de dekorasyonla karıştırılıyordu. Kavrama yabancı olunduğundan herkes anneme, ‘Bu kız ne olacak?’ diye sorar, o da “Tamirci, tamirci!” diye açıklardı. Çünkü o zaman restorasyon bölümünden mezun olanların yapacağı en iyi şey şantiyelerde tavan süslemeleri ya da altın varak işlemeler yapmaktı. Boyacılar günlük 20 lira alıyorsa, restoratörlere 12-13 lira veriyorlardı. Mimar olmayı kafama koymuştum ben de. Bin bir zorlukla fakülteye girdim, 2. sınıfın yazındaydım. Bir gün telefonum çaldı. Arkadaşım arıyor, inanılmaz heyecanlı ama. ‘Sevilay, biliyor musun gazeteye ilan vermişler, restoratör arıyorlarmış!’ Duyduğuma inanamadım. İlk kez bir firmanın restoratör ilanı verdiğini görmüştük. Hemen gittik oraya. Kapıyı bize açan Erhan’dı. Meğer ilanı da o vermiş!”

Erhan Uludağ, o yıllarda Beyoğlu Belediyesi’nde çalışıyor. Fakat kendisine Osmanlıca öğreten hocasına yardım için onun şirketinde organizasyon şemasını ayarlıyor, şirkete alınacak elemanlara karar veriyormuş. Şirkete aldığı elemanlardan biri de ileride eşi olacak Sevilay Tuncer. Tuncer, orada 2 ay staj yaptıktan sonra ayrılıyor fakat Uludağ ile irtibatları kopmuyor. Nitekim Tuncer mezun olduktan sonra evleniyorlar. E-S Yapı Mimarlık şirketi ise nişanlılık döneminde kuruluyor.

İstanbulun ilk camisini de restore ediyorlar

Şirketin kurulduğu 2000 yılında daha çok şahsî mülkleri restore ediyorlar. Hatta Beyoğlu İstiklal Caddesi’ndeki tarihî eserlerin sahiplerini tek tek ziyaret edip hepsine teklif vermişler. Erhan Uludağ, o zamanlar haftada 20-30 teklif hazırladıklarını söylüyor. Bu teklif verilen şirketlerden kimi hemen dönmüş, kimi bir yıl sonra kimi de hiç dönmemiş. Fakat işsiz kalmamışlar. Hatta 2 yıl sonra Taksim Yapı Mimarlık şirketini de kurmuşlar. 7 yıldır kamu kurumlarına ait tarihî eserleri de restore ediyorlar. Restorasyonunu üstlendikleri yapılar arasında; İzmir Konak Yalı Camii, Edirne Selimiye Camii-Darü’l-Kurra Medresesi, Yerebatan Sarnıcı, Rüstem Paşa Medresesi, Şerefiye Sarnıcı, Nalçacı Halil Dergâhı ve çalışmaları hâlâ devam eden İstanbul’un ilk camisi Fatih Sultan Mehmet Camii var.

İkiz annesi olan Tuncer, restorasyon çalışmalarını hasta bebeği iyileştirmeye benzetiyor. Ona göre restorasyon, sabır işi olmasına rağmen çok keyifli. Çocuklarından çok tarihî yapılara zaman harcadığını söyleyen mimar, “Eskiyle yeniyi karşılaştırmak, sonucu görebilmek hep hoşuma giderdi. Birçok kişi şaşırıyor ama ütü yapmak ve cam silmek en sevdiğim işler. Kırışık bir şeyin düzelmesi, yeni gibi görünmesi, aradaki farkın anlaşılması çok güzel çünkü. Mimarlık da bunun gibi.” diyor.

KAYNAK: ZAMAN

Sevilay Uludağ: Restorasyon medeniyetin yeni nesle aktarılmasıdır

Sevilay Uludağ: Restorasyon medeniyetin yeni nesle aktarılmasıdır

Mimar Sevilay Uludağ ve eşi Mimar Erhan Uludağ

Edirne’den Afyon’a; İzmir’den Manisa’ya oradan da Balkanlar’daki Osmanlı eserlerine varıncaya kadar yüzlerce tarihi eserin restorasyonunu gerçekleştiren Mimar Sevilay Uludağ ile tarihi eser restorasyonu üzerine konuştuk

İbrahim Ethem Gören/ Dünya Bülteni

Yüksek mimar Sevilay Uludağ, mimar eşi Erhan Uludağ ile birlikte 10 yıldır tarihi eser restorasyonu üzerine çalışıyor…

Selimiye Dar’ul Kurra Medresesi, Manisa Zeynelzade Kütüphanesi, Kasımpaşa Mevlevihanesi, Afyon Arapmescit Camii ve Fatih Aşık Paşa Camii gibi asırlık geçmişi bulunan sivil ve dini mimari eserlerini restore eden Sevilay Uludağ, şu sıralar Makedonya Radanya Camii ile Manastır İshak Paşa Camii’nin restorasyonuyla meşgul.

Sevilay Uludağ medrese, cami, mescid, türbe, hazire, imarethane, sebil, sıbyan mektebi, Mevlevihane ve kütüphane gibi Osmanlı medeniyetinden günümüz Türkiyesine miras kalan tarihi eserleri, abide binaları aslına uygun bir keyfiyette restore ediyor…

Edirne’den Afyon’a; İzmir’den Manisa’ya oradan da Balkanlar’daki Osmanlı eserlerine varıncaya kadar yüzlerce tarihi eserin restorasyonunu gerçekleştiren Mimar Sevilay Uludağ ile tarihi eser restorasyonu üzerine konuştuk…

İbrahim Ethem Gören: Tarihî eser restorasyonuna nasıl başladınız?

Sevilay Uludağ: Meslek yüksek okulunda restorasyon bölümünü  okurken uygulamanın içersinde hemen bulunmak istememden dolayı okuldan arta kalan  zamanlarımda çalışmaya  başladım ve böylelikle restorasyon uygulamalarıma ilk adımlarımı atmış oldum.

Bu hizmete restorasyon alandaki eksiklikleri müşahede ederek, medeniyet, tarih ve kültür bilincini proje ile hayata geçirmek amacıyla başladık.

Geride kalan 10 yılda İstanbul başta olmak üzere memleketimizin pek çok yerinde eski eser restorasyon projelerine imza attık.

Evvelemirde cami, mescit, medrese, tekke, çeşme, türbe, gibi vakıf medeniyeti mahreçli eserlerin yayında havagazı fabrikası, un fabrikası, konut gibi sivil mimari olmak üzere 100’ün üzerinde eserin rölöve, restitüsyon ve restorasyon projelerini hazırladık. Aralarında pîrimiz Mimar Sinan’ın da birçok eserinin olduğu bu yapıların uygulama projelerini de hayata geçirdik.

Bu alanda neler yapıyorsunuz?

Taşınmaz kültür varlıklarının konservasyonu ve restorasyonunu yapıyoruz.

Hâlihazırda Kazlıçeşme’deki Fatih Camii, Mesnevihane Camii, Çorlu Fatih Camii, Osmanlı Camii ve Kariye Müzesi gibi tarihi eserler başta olmak üzere muhtelif çeşme ve sebil restorasyonlarını geçekleştiriyoruz.

Balkanlardaki Osmanlı eserleriyle de ilgilendiğinizi biliyorum…

Evet, ilgileniyoruz… Balkanlar, eski Osmanlı toprağı… Evlad-ı Fatihan’ın memleketlerinde yüzlerce Osmanlı eseri var… Balkan coğrafyasıyla özel olarak ilgileniyoruz. Oralar yıllarca ihmal edilmiş… Bunca ihmale rağmen Balkanlarda yaşayan akrabalarımız medeniyetiyle bağlarını sımsıkı muhafaza etmiş… Bahsettiğim medeniyet bağında camilerin, tekkelerin, Osmanlı mezarlarının ayrı bir yer ve önemi var. Bu bağlamda şu anda Makedonya’da ve Arnavutluk’ta bulunan dört Osmanlı camiinin restorasyonunu gerçekleştiriyoruz.

Kazlışeçme’deki Fatih Sultan Mehmed Camii’ni restore ettiğinizi söylediniz… Bu cami, İstanbul ve tarihimiz için ne ifade ediyor?

Fatih Sultan Mehmed’in banisi olduğu Fatih Camii, İstanbul’un en eski İslam ibadethanelerinden biridir… İstanbul’un Fatihi  “haricisur”da yerleşimin teşvik edilmesini teşvik babında bu kutlu mescidi inşa ettirmiştir.

6 asırlık cami pek çok kez onarılmış olmalı…

Doğrudur… Camii günümüze gelene kadar birçok kere onarım geçirmiştir. Caminin cümle kapısının üzerinde II. Mahmud’un tuğrasının olması yapının bu dönemde esaslı bir onarım geçirdiğinin bir göstergesidir. Fatih Camii sırasıyla 1814, 1954 ve son olarak da 1983 yıllarında kapsamlı bir onarım geçirmiştir.

Camiinin mimari üslubu ve iç tezyinat unsurları hakkında bilgi verir misiniz?

Cami 13,80×10,70 cm. ölçülerinde, kareye yakın, dikdörtgen plan şemasında olup oldukça sade bir görünüm arz eder. Son cemaat yeri 1950 yılında betonarme olarak yapılmıştır. Caminin kuzey doğusunda kare kaideli ve kesme taş ile inşa edilen bir minaresi vardır ki minare özgün şeklini korumaktadır. Kâgir olan yapı dört yöne meyilli ve üzeri kiremit örtülü bir çatı ile kapatılmıştır.

Mescidin tam karşısında semte adını veren Kazlı Çeşme ile Fatih’in Sakabaşısı Ali Ağa’nın türbesi yer almaktadır. Mihrab sade bir niş şeklindedir, minber ise ahşap olup yenidir. Tavan ahşap çıtalarla düzenlenmiş olup ampir üslupta motiflerle süslenmiştir.

Tarihi eser restorasyonu deyince ne anlamalıyız?

Kısaca, medeniyetin, tarihin, kültürün yaşatılmasını ve nesillere aktarılmasını sağlamayı… Eserler, ancak gerektiğinde, özellikleri muhafaza edilerek tamir ve bakımdan geçerse nesilden nesile aktarılabilir…

Restorasyon projelerinde dikkat edilmesi gereken hususlar nelerdir?

İşin uzmanlarıyla çalışmak. Çok kapsamlı araştırma yapmak. Uygulama yapılacak yapının benzerlerini incelemek, dönem ve üslubunu çok iyi anlamak projenin olmazsa olmazlarındandır.

En önemli hususlardan biri de çalışma ekibidir. Tarihi eser restorasyonu bizatihi ekip işidir. Araştırma safhasından, çizim safhasına kadar teknik desteğe ihtiyaç duyar. Konusunun uzmanı kişilerin özveri ve aşk ile yapması gereken bir faaliyettir.

Eski eser restorasyonu sırf kâr için yapılabilir mi?

Hayır…  Medeniyetimize ait kadim eserlerin aslına uygun olarak yenilenmesi kesinlikle ticari faaliyet olarak görülmemesi gereken bir hizmettir. Para bahis mevzuu olmayacak mı? Tabii ki olacak ama her zaman ikinci planda kalacak. Restorasyon işinde kullanılan malzemeden işçi ve usta seçimine kadar dikkatli davranmak lazımdır.

Kullanılan malzemenin mevcut yapı ile uyumu, işçilik kalitesi, keyfi uygulamalar ve daha fazla kâr elde etmek amacıyla özensiz iş yapma ve imitasyon uygulamalar sıkça rastlanılan hatalardır.

Hatasız bir restorasyon projesi düşünmek mümkün mü?

Çok zor…  Gerçi proje hatasız olsa da uygulamada mutlaka bazı sorunlarla karşılaşılır. Bir de eski malzemeyle yeni malzemenin uyumu var ki bunu sağlamak oldukça güçtür.

Bir tarihî eserin aslına uygun bir şekilde restore edilme sürecinin nasıl olması gerektiğine dair tecrübelerinizi paylaşır mısınız?

Çok iyi araştırma yapılarak hazırlanacak restitüsyon ve restorasyon projelerinin ehil ellerde uygulanması gerekmektedir. Süreç yapının rölövesinin alınmasıyla başlar. Bunu restitüsyon ve restorasyon projelerinin hazırlanması ve Koruma Kurullarının onayının alınması izler. Daha sonra restorasyon projesinin uyulama safhası gelir. Yapının malzeme analizlerinin, zemin etüdünün yapılması gerekir. Malzeme analizi, yapıda kullanılacak malzemenin özgün malzemeyle uyumunun sağlanması açısından, zemin etüdü ise yapının strüktürel sorunlarının giderilmesi için oldukça önemlidir. Bunu işin ehli ustalarla çalışmak takip eder.

Asırları geride bırakan Sultanahmet Camii dimdik ayakta dururken Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Camii 40’ncı yılını göremeden yıkıldı… Cumhuriyet döneminde inşa edilen kimi dini ya da sivil mimari eserlerinin bir insan ömrü kadar ayakta kalmakta zorlanmasını neye bağlamamız gerekir?

Yapıda kullanılan malzemelerin burada etkili olduğu görülmektedir. Anıtsal yapıların malzemesi  taş, tuğla ve Horasan sıva olması ve bu malzemelerin dayanıklılığının, kimyasal malzemelerin dayanıklılığından fazla olmasına bağlanabilir.

Eski eser restorasyonu alanında ülkemiz ne durumda? Kadim camilerimizden medreselerimize; oradan, mezar kitabelerinden çeşmelere kadar tarihimize yeterince sahip çıkabiliyor muyuz?

Büyük camiler ve anıtsal yapılarla ilgili özellikle 2006-2010 yılları arasında çok kapsamlı bir faaliyet gerçekleştirilmiştir. Onarım gerektiren büyük yapıların tamamına yakının projeleri hazırlanmış olup onarımlarına da başlanılmıştır. İstanbul’daki anıtsal camilerin büyük bir bölümünün onarımları gerçekleştirilerek ibadete de açılmış durumdadır.

Medrese, çeşme, hazire, türbe vs. gibi yapıların onarılmasında başta Vakıflar Genel Müdürlüğü olmak üzere il ve ilçe belediyelerinin de gereken ilgiyi gösterdiği söylenebilir.

Tarihi eser restorasyonlarında yeterli araştırma yapılıyor mu? Eser bazında bilim kurulu göreve davet ediliyor mu?

Tarihi eser restorasyonlarının gerçekleşebilmesi için; o eserlerin mevcut durumu yani rölövesi, yapının ham hali, yani ilk yapıldığı andaki durumu veya nitelikli eklemelerini içeren durumunu gösteren ve kapsamlı bir araştırma gerektiren  restitüsyon projesi hazırlanması gerekmektedir.

Bu projeler ve genellikle de restitüsyon projeleri doğrultusunda hazırlanan restorasyon projelerinin Bölge Koruma Kurullarınca uygun bulunmasından sonra uygulamaya geçiliyor. Anıtsal yapıların uygulama projelerinin onayında genellikle bölge kurul kararıyla bilim kurulları oluşturulması isteniyor.

Restorasyon müteahhit işi mi? Müteahhitler inşaattan mutlaka anlar ama aynı şey, tarihi eser restorasyonu için söylenebilir mi? Tarihî eser restorasyonu yapan, bu alanda ihale kazanan firmalarda işin uzmanları çalışıyor mu?

Tarihi eser uzmanı bulundurmayan firmaların bu tür ihalelere girmesi son yıllarda neredeyse imkansız hale getirilmiştir. Hatta anıtsal yapıların restorasyonunda farklı meslek uzmanlarından oluşan bilim kurulları oluşturulmaktadır. Bu onarımlar oluşturulan bilim kurulların denetiminde gerçekleştirilmektedir.

Tarihi eserler, ihaleyi alan firmaların ustalarının, mühendislerinin insafına mı bırakılıyor? Bu alanda yeteri kadar denetim yapılıyor mu?

Böyle bir durum söz konusu olamaz. Olmamalıdır. Birkaç kötü örnek çıkabilir. Ama bunlar genelin denetimsiz olduğu anlamına gelmemelidir. Tarihi eserlerin restorasyonu hazırlanmış ve Koruma Kurullarınca uygun bulunan uygulama projeleri kapsamında  müellif mimar ya da konu kamu veya  vakıfsa bölge müdürlükleri denetiminde yapılıyor. Proje dışında yapılan uygulamalar ise meslekten mene varacak cezaları gerektirdiğinden, onaylı projelerin dışında keyfî uygulamaların yapılması güçleşiyor. Denetim konusunda bizim yaptığımız işler üzerinden konuşabilirim ancak. Onlarda da oldukça sıkı denetim yapılmıştır.

Türkiye’de tarihi eser restorasyonu alanında yetişmiş iş gücü sayısı, restorasyon uzmanı sayısı yeterli mi?

Tarihi eser sayısıyla kıyaslarsak nitelikli eleman ve yetişmiş iş gücü kesinlikle yeterli olmadığını düşünüyorum.

Tarihi eser restorasyonunda kullanacağınız malzemeleri nasıl/nereden temin ediyorsunuz? Sanatkâr dedelerimizin klasik mimaride el altında bulundurdukları, evvelemirde akla gelen Horasan sıva gibi malzemeleri nasıl temin ediyorsunuz?

İş ve hizmetin mahiyetine göre çalışıyoruz. Bir abidevi eserde Horasan sıva gerekliyse bunu mutlaka temin ediyoruz. Horasan sıvanın yapımında gerekli olan dört malzemeyi de Manisa ve Aydin illerimizden  getirtiyoruz.

Restorasyonda “Olmayana ergi” yöntemi geçerli midir? Rumelihisarı’nda, Şehitlik Dergâhı’nda herkesin gözü önünde Rumelihisarı’nın silueti bozuldu? Üzerinde en az 100 yıldır hiçbir eski ve yeni binanın bulunmadığı bilinen 14 dönümlük bir alanda “Tarihi Eser, Müze ve Sosyal Tesisler Restorasyonu” ruhsatıyla sıfırdan betonarme yapılar, restoranlar, havuzlar, binalar inşa edildi? Restorasyonun sınırları yok mudur?

Restorasyonun tabii ki sınırları vardır… Proje kapsamında olmayan hiçbir şey yapılamaz, yapılmamalıdır. Bir mekânda tarihi eser ya vardır ya da yoktur. Mezkûr bölgede önceki dönemlerde tarihi bir eser yoksa oraya normal şartlar altında “sonradan” gece kondu mantığıyla “tarihi eser kondu” yapılamaz/yapılmamalıdır. Bu noktada görev kontrolörlere ve haliyle Boğaziçi İmar Müdürlüğü’ne düşmektedir…

Son olarak tarihi eser restorasyonu üzerine neler söylemek istersiniz?

Eserlerimiz geçmişimizi anlamamız, yaşanmışları ve geçmişteki birikimleri, tarihi sosyal hayatı kısacası geçmişte ne varsa tamamen yalan söylemeden yorum katmadan anlatan  tek şahitlerdir. Bunları ne kadar uzun yaşatırsak ve esere yalan konuşturmazsak  o kadar çok nesle aktarılmış olur.

İlginiz için teşekkür ederim.

Asıl ben teşekkür ederim İbrahim Bey.

Kaynak: Dünya Bülteni

Nalçacı Halil Dergâhı- Bir restorasyonun hikayesi

İbrahim Ethem Gören, şehir plancısı ve restorasyon uzmanı Erhan Uludağ ile Nalçacı Halil Dergâhı özelinde tarihi eser restorasyonu üzerine bir söyleşi yaptı

İbrahim Ethem Gören/ Dünya Bülteni 

Osmanlı tekkeleri ve tekkelerde neşvü neva bulan kültür, Osmanlı medeniyetinin muhafaza edilmesinde, nesilden nesile aktarılmasında, ilim ve tasavvuf geleneğinin aslî mahiyetine uygun bir şekilde sürdürülmesinde önemli misyon üstlenmiş. Bu bağlamda Üsküdar’daki Nalçacı Halil Dergâhı da 1900’lü yılların başına kadar Ümmet-i Muhammed’e hizmet eden bir müessese ve irfan mektebi olarak hayatiyetini sürdürmüş. Bir Halveti-Şabani Dergâhı olan Nalçacı Halil Tekkesi 100 yıllık bir fasılanın ardından yeniden ihya edilerek 2 Mart Cuma günü Cuma namazında tekrar hizmete açıldı…  Tekkenin restorasyon projesini eşi, mimar Sevilay Uludağ’la birlikte hayata geçiren şehir plancısı ve restorasyon uzmanı Erhan Uludağ ile Nalçacı Halil Dergâhı özelinde tarihi eser restorasyonu üzerine sohbet ettik…

İbrahim Ethem Gören: Nalçacı Halil Dergâhı’ndan hikâyesini anlatır mısınız? Nalçacı Halil kimdir, dergâh hangi tarihlerde hizmete girmiş ve kaç yıl cemiyete ve cemaate hizmet etmiştir?

Günümüze ulaşamayan tekkenin haziresi Üsküdar’da Tabaklar Mahallesinin (eski İnadiye semti)  Nalçacı Hasan[1] Sokağı’ndadır. Tekke, Halvetî tarikatine mensup olan Mudurnulu Nalçacı Şeyh Halil Efendi tarafından kurulmuş ve bu sebeple onun adını almıştır. 4. postnişîn Şeyh Mehmed Tulû’î Efendi’den dolayı (v. 1170/1756-7) Tulû’î Efendi Dergâhı[2] adıyla da anılmaktadır. Ayvansarayî’ye göre, buranın diğer bir adı ise Pâr Tekyesidir ve Halil Efendi Antalya’da meskûn Vehhab Ümmî’nin müridlerindendir.[3] Diğer bir belgeye göre onun şeyhi, silsilesi Abdülvehhab Efendi ve Tâlib Ümmî Efendi ile Halvetiyye tarikatinin Ahmediyye kolunun kurucusu Şeyh Ahmed Şemseddin Yiğitbaşı’ya (v. 910/1504) ulaşan Armağan Ramazan Efendidir.[4] Halil Efendi’nin vefat tarihini Ayvansarayî burada bulunduğunu belirttiği mezar taşına göre 1040 (1630-1)[5], Zâkir Şükrî ise 1068 (1657-8)[6] olarak verir. Sözü edilen mezartaşı bugün mevcut değildir; kabir yeri de bilinmemektedir.

Zaman içinde harap olan dergâh 1874 yılında tamir ettirilmiş, bu sırada Nalçacı Şeyh Halil Efendi’nin kabri üzerine bir türbe inşa edilmiştir.[7]

1914–1919 yılları arasında hazırlanan “Alman Mavileri” haritalarında tekke binalarının mevcut olduğu görülmektedir. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün 1924 yılında yaptırmış olduğu tespit çalışmasında Nalçacı Tekkesi’nin “mâmur” durumda olduğu belirtilmiştir. Ancak 1931 tarihli 57 nolu Pervititch paftasında yalnızca türbenin ve minarenin ayakta kaldığı görülmekte, diğer kısımların ise harabe olarak nitelendirildiği belirtilmektedir. 1940’larda halen varlığını sürdürmekte olan Nalçacı Halil Efendi Türbesi de bu tarihlerden sonra yıkıma uğramış ve ortadan kalkmıştır. Dergâhtan günümüze hazire dışında hiçbir şey ulaşamamıştır.

Tekke her ne kadar Nalçacı Halil Efendi tarafından yaptırılmış olsa da, tekkenin manevi bütünlüğü açısından Bosnavî Mehmet Tevfik Efendi’nin kabrinin burada bulunmasının ayrı bir önemi vardır.

Buradan, restorasyona geçelim isterseniz… Cami ve dergâhın mimari plan özellikleri nelerdir?

Halvetiliğin Şabani koluna mensup Mudurnulu Nalçacı Şeyh Halil Efendi tarafından muhtemelen 17. Yüzyılın ilk çeyreğinde yapılmış olan Nalçacı Dergâhı aynı zamanda tevhidhane olarak kullanılan mescidin Maraş Valisi Abdullah Paşa (ö.1756) tarafından minberle donatılmasıyla cami-dergâh niteliğini kazanmıştır. Zamanla harap olan dergâh 1874 yılında Namık Paşazade Hüseyin Cemil Paşa (ö.1889) tarafından tamir ettirilmiş, bu sırada Nalçacı Şeyh Halil Efendi’nin kabri üzerine bir türbe inşa edilmiştir.

Dergâh günümüze ulaşmadığı ve mimari özelliklere ait henüz görsel bir belge bulunamadığı için yapıların mimari özelliklerini ancak yazılı kaynaklardan öğrenebiliyoruz. Yazılı kaynaklardan öğrendiğimiz bilgileri de ancak dönem yapılarıyla karşılaştırarak anlamak mümkün olmaktadır.

Bu bilgiler ışığında kareye yakın dikdörtgen planlı, ahşap duvarlı ve kırma çatılı olduğu anlaşılan mescit-tevhidhanenin, geç dönem Osmanlı mescitleriyle aynı özellikleri paylaştığı rahatlıkla söylenebilir. Avlu (kuzeybatı)  yönünde, dikmelere oturan bir son cemaat yeriyle donatılan mescit-tevhidhanenin muhtemelen güneybatı yönünde, üst kattaki kadınlar mahfiline çıkan merdivenin yer aldığı bir mekân bulunmaktaydı. Bu bölümün de arkasında, koridor veya revak türünden bir mekânla mescit-tevhidhaneye bağlanan muhtemelen iki katlı bir kanat bulunmaktaydı. Dergâhın diğer bölümlerinden görece soyutlanmış olan bu kanat büyük ihtimalle dergâhın harem dairesiydi.

Cümle kapısının açıldığı küçük avluyu diğer iki yönden (güneybatı ve kuzeybatı yönlerinden) kuşatan ve mescit-tevhidhaneye bağlanan, iki katlı olduğu tahmin edilen diğer kanadın ise selâmlık olduğu söylenebilir. İ. Hakkı Konyalı’nın “meşruta” olarak nitelediği bölüm olduğu anlaşılan bu kanatta, bir sofa etrafında he katta ikişer odanın olduğu varsayılabilir. [8]

Dergâh, Cumhuriyet döneminde hangi yıllara kadar ayakta kalmıştır?

Dergâh Cumhuriyet döneminde bakımsızlıktan yıkılmıştır. 1940’larda halen varlığını sürdürmekte olan Nalçacı Halil Efendi Türbesi de bu tarihlerden sonra yıkıma uğramış ve ortadan kalkmıştır. Dergâhtan günümüze boş bir arsa ve hazire dışında hiçbir şey ulaşamamıştır.

Tekkeden günümüze boş bir arsa ve hazire kaldığını söylediniz… Tekke ne kadar bir süre metruk vaziyette kalmış?

1930’lu yıllaradan itibaren işgal edilip arsa üzerine gecekondular yapılmıştır. Bu gecekondular ancak 2006 yılında kaldırılabilmiş ve arazi işgaleden kurtarılmıştır.

Nalçacı Tekkesi’ni ve camiini yeniden inşa ve ihya sürecini anlatır mısınız? Mimari planı nasıl buldunuz? Tekkeyi temelleri üzerinde yeni baştan inşa ederken nelere dikkat ettiniz? 

Nalçacı Dergâhı 2005 yılında İstanbul Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından Bosnavî Mehmet Tevfik Efendi Nalçacı Halil Külliyesi Yaptırma ve Yaşatma Derneği’ne ihya edilmek üzere tahsis edilmiş. Dernek, restorasyon projelerini hazırlatıp zorlu bir süreçten sonra projeler, Koruma Bölge Kurulu’nca 3 Haziran 2008 tarihinde onaylanmıştır.

Proje onayından sonra Taşınmaz Kültür Varlıklarının Korunmasına Ait Katkı Payına Dair Yönetmelik hükümlerin yararlanmak üzere Üsküdar Belediyesi kanalı ile İstanbul İl Özel İdaresi’ne müracaat edilmiş. 2009 yılında İstanbul İl Özel İdaresi’nce Restorasyon bedelinin %80’i Özel İdare Fonu’ndan karşılanmak ve %20’si ile toplam bedelin KDV’si Üsküdar Belediyesi tarafından ödenmek üzere fon tahsis edilmiştir. 2009 yılı sonlarına doğru Üsküdar Belediyesi tarafından açılan ihaleye iştirak ettik, ihale uhdemizde kaldı ve işe başladık.

Bu süreç ne kadar vaktinizi aldı?

Öncelikle projenin arazi aplikasyonunu yaptığımızda hazire alanındaki 4-5 tane mezarın, mescidin içinde kaldığını fark ettik. Bu mezarlar, esasında dergâh yıkıldıktan sonra defin yapılmış kabirler. Durumu belediyeye bildirdik ve proje tadilatı yapılması ve Koruma Bölge Kurulu’nda onay alınması istenildi ve projeler tekrar revize edilerek Koruma Kurulu’na sunuldu. Ancak bu süreç yaklaşık 4,5 ay işe başlanmasını geciktirdi.

İşe başladığımızda yine birtakım sıkıntılar ve işi geciktiren süreçler yaşandı. Hafriyata başladığımızda 6-7 katlı komşu binaların bodrum katlarının olmadığını tespit ettik, sağlam zemin 3-4 mt. derinde olduğundan mecburen dergâhın temellerinin sağlam zemine oturması gerekiyordu. Hafriyat esnasında komşu binaların kayma tehlikesi ortaya çıktı. İ.T.Ü. Mimarlık Fakültesi’nden uzman hocalardan statik rapor alarak bu rapora göre tedbirler alıyorken, nisan yağmurları aman vermiyor, diğer taraftan İSKİ kayıtlarında yer almayan bir isale hattının arsanın tam ortasından geçtiğini kazı sırasında isale hattının patlamasıyla hem İSKİ hem de biz öğreniyorduk.

Ortaya çıkan statik sorunlar proje tadilatı ihtiyacını doğurdu. Malumunuz projede yapılacak her türlü değişiklik Koruma Kurulu onayını gerektiriyor. Dolayısıyla süreç uzamış oluyor.

Tekke ve caminin mimari üslubundan bahseder misiniz?

Projeler hazırlanırken eski tekke yapılarına dair görsel belge olmadığından restorasyon projesi betonarme temel ve çelik konstrüksiyon üzerine ahşap kaplama olarak zor-bela onaylanmış. Projenin onayı sürecinde bir hayli sıkıntılar yaşanmış, projenin onaylanmaması yönünde ciddi itirazlar yaşanmış.

Statik sebeplerden proje tadilatı gereği ortaya çıkınca hazır kurul süreci yaşanacakken projede de bazı değişiklikler yaptık.

Yapıyı tamamen geleneksel usullere göre, temeller ve zemin kat kâgir, üst katlar ahşap yapalım dedik ancak bu teklifimiz uygun görülmedi.

Ancak temel ve bodrum betonarme, diğer katlar çelik yapı ile ahşap karma sistemde ve bağdadi duvar ve horasan sıva uygun görüldü. Bu arada ilk projede betonarme olan minareyi dönemine uygun kesme taş tekniği ile yaptık. Aynı zamanda yapılardaki kapı pencere ve diğer mimari elemanları dönemine uygun oranlarda revize ettik.

Bunun yanında kapı pencere tasarımlarının yanı sıra tavan planları değişti, diğer taraftan betonarme ihata duvarları küfeki taşıyla usulüne uygun yapıldı. Girişe klasik tarzda bir taç kapı ile taçlandırıldı.

Restorasyonda iç tezyinat unsurları neler?

Yapının orijinal haline ilişkin bilgiler yeterli olmadığından tezyinatına dair bilgiler de maalesef yok. Ancak az önce bahsettiğim proje tadilatı esnasında yapıların sadeliğini muhafaza etmekle beraber binalara güzellik katacak tarzda bazı değişiklikler yapıldı. En basitinden kullanılan mimari öğeler dönem örneklerine ne kadar yakın olursa o derecede güzelliği artıyor. Kapılar, pencereler, tavanlar gibi. Bunun yanında minber, mihrap ve vaaz kürsü projeleri değiştirildi, mescit kapısı oyma tekniğiyle kündekâri yapıldı. Mescidi süsleyen bir diğer unsur da avize… Avize, Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nden hediye edildi.

Bu bağlamda soracak olursak Nalçacı Halil Camii takriben kaç yıl İstanbulluların hizmetinde olacaktır?

Yapıların periyodik bakımları yapıldıktan sonra bir sıkıntı olacağını düşünmüyorum. Dergâhın zaten artık bir vakfı var. İlelebet hizmet vermeye devam edecektir.

Süleymaniye, Yeni Cami, Selimiye, Rüstempaşa gibi Osmanlı kadim mimari eserleriyle günümüz Türkiye’sinde inşa edilen dini mimari yapıların ömürlerini karşılaştırıldığımızda Cumhuriyet döneminde yapılan dini ya da sivil mimari eserlerin hayatiyetlerinin daha kısa süreli olmasını neye bağlamamız gerekir? 

Günümüzde inşa edilen mimari yapıların ömürlerinin kısa olmasının asıl sebebi betonarmenin ömrünün yığma yapı ve horasan harçla kıyaslanmayacak kadar kısa olmasıdır. Bahsettiğiniz bu yapılar taş yapılardır ve ömürleri tabii ki daha uzundur. Günümüz çağındaki çevre etkileri de yapıların daha hızlı yıpranmasını artırmaktadır.

Osmanlı’dan günümüze intikal eden tarihi eserler ne hikmetse muhafaza edilemiyor? Tarihi yapılar yıkılıp gidiyor… Medreseler, çeşmeler, sibyan mektepleri, meşrutalar kederine terk ediliyor… Nerede hata yapılıyor? Bu sürecin önüne nasıl geçilebilir?

Bu konu derin olmakla birlikte, bahsettiğiniz yapılar Osmanlı vakıf geleneğinin ürünü eserlerdi. Bu eserlerin bir banisi olduğu gibi, eserlerin ilelebet yaşayabilmesi ve gereğinde tamir ve bakımlarının yapılabilmesi için akarlar da vakfedilirdi.

Son yıllarda bu eserlerin restorasyonları ve ihyaları yapılmaya başlandı ve ciddi çalışmalar yapılıyor. Ancak bu sorun ancak vakıf bilinciyle ve kültürel mirasa sahip çıkmakla çözülebilir.

Ülkemizdeki restorasyon çalışmalarına geçmezden önce sizin bu alandaki çalışmalarınıza değinelim… Sadece restorasyon yapıyorsunuz. Bu alana nasıl girdiniz ve şu ana kadar belli başlı hangi tarihi eserleri restore ettiniz? 

Sadece restorasyon değil, aynı zamanda günümüz inşaat sektöründe de uygulamalar yapmaktayız.

Eski eser restorasyonu işine, bu alandaki eksiklikleri görülerek, tarih ve kültür bilincini proje ile hayata geçirmek amacıyla başladık. Bugüne kadar ülkenin büyük bölümünde eski eser restorasyon projeleri hazırladık. Başta cami, mescit, medrese, tekke, çeşme, türbe, gibi vakıf kökenli eserlerin yayında havagazı fabrikası, un fabrikası, konut gibi sivil mimari olmak üzere 90’a yakın eserin rölöve, restitüsyon ve restorasyon projeleri hazırlanmış, aralarında Mimar Sinan’ın da birçok eserinin olduğu bu yapıların da bir kısmının uygulamaları yapılmıştır.

Tarihi eser restorasyonunda nelere dikkat edilmelidir? Sık yapılan hatalar nelerdir?

Tarihi eser restorasyonu bir ekip işidir. Araştırma safhasından, çizim safhasına kadar teknik desteğe ihtiyaç duyar. Konusunun uzmanı kişilerin özveri ve aşk ile yapması gereken bir faaliyettir.

Kesinlikle ticari faaliyet olarak görülmemesi gereken eski eser restorasyonunda, kullanılan malzemeden işçi ve usta seçimine kadar dikkatli davranmak lazımdır.

Kullanılan malzemenin mevcut yapı ile uyumu, işçilik kalitesi, keyfi uygulamalar ve daha fazla kâr elde etmek amacıyla özensiz iş yapma ve imitasyon uygulamalar sıkça rastlanılan hatalardır.

Restorasyon projelerinin denetimi ne durumda? Denetim kuruluşları ve elemanları yeterli mi?

Restorasyonda uygulama içim gerekli denetim yetkisi Belediyeler, İl Özel İdareleri ve Vakıflar Genel Müdürlüğü bünyesindeki teknik elemanlardadır. Bu teknik elemanlar çoğunluklu yeterli denetimi sağlamaktadırlar.

Verdiğiniz bilgiler için teşekkür ediyorum…

Ben de ekibim adına gösterdiğiniz nazik alakadan dolayı sizlere müteşekkirim…

Dipnotlar

[1]    Sokağın adının tekkenin adından kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Ancak ne hikmetse Hüseyin’in Hasan’a dönüştüğü görülmektedir. Aslında sokağın adı eskiden Nalçacı Halil imiş, 1976’larda ise Hunnabî (!) adını taşımaktaymış, daha sonra gûyâ aslına döndürülerek bu hale gelmiş (İbrahim Hakkı Konyalı, Âbideleri ve Kitabeleriyle Üsküdar Tarihi, I, İstanbul 1976, s. 237).

[2]    BOA, C.EV., 522/26356 (29 B 1268).

[3]    Ayvansarayî, Hadîkatü’l-Cevâmi’, II, Matbaa-i Âmire 1281, s. 215.

[4]    Üsküdar Selim Ağa Ktp., Tomar nr.122’den nakleden Mehmet Nermi Haskan, Yüzyıllar Boyunca Üsküdar, I, İstanbul 2001, s. 285.

[5]   Ayvansarayî, a.g.e., II, s. 215.

[6]  Zâkir Şükrî Efendi, Die Istanbuler Derwisch-Konvente und Ihre Scheiche (Mecmû’a-i Tekâyâ), nşr. M. Sehan Tayşi – K. Kreiser, Freiburg 1980, s. 26.

[7]http://marmara.academia.edu/SadiSKucur/Papers/497776/Uskudar_Nalcaci_Seyh_Halil_Efendi_Tekkesi_Haziresi_Mezartaslari

[8] Prof. Dr. Mim. M. Baha TANMAN-Nalçacı Dergâhı’na İlişkin Rapor

Kaynak: Dünya Bülteni