MUHAMMES

MUHAMMES

 

İştiyâkı, böyle mahcûr olmayınca bilmedim

Kadr-i vasl-ı yâri ben dûr olmayınca bilmedim

Neşve-i didârı, mestûr olmayınca bilmedim

Câm-ı aşkı sâfi billûr olmayınca bilmedim

Zevk-i Hakk’ı zikr-i mezkûr (1) olmayınca bilmedim.

 

Kays’ı hayrân, Leylâ’yı giryân eden aşk âteşi

Güllerin bağrın yakıp elvân eden aşk âteşi

Bülbülü ol nâr ile sûzan eden aşk âteşi

Mahvedip pervâneyi püry.n eden aşk âteşi

Cezbe-i zikr ile tennûr olmayınca bilmedim.

 

Ceyş-i nefse gâlib u mansûr-i Yezdân olmayı

Tâc-ı fakr ile serefrâz-ı cihânbân olmayı

Mülk-i tende hükm eder bir özge sultân olmayı

Şehr-i dilde câlis-i taht-ı Süleym.n olmayı

Yok olup bu varlığım mûr olmayınca bilmedim.

 

Tâlib-i dildâr olup durdum der-i dîvânda

Feyz-i Mevlâ vâsıl oldu mecma-i irfanda

Sendendir gâfil, ararsın sen seni yabanda

Aradım envâr-ı lâhûtu dil ü vicdânda

Kayd-ı nâsût aradan dûr olmayınca bilmedim.

 

Bâyezid’in cezbesinde “celle şâni” remzini x

Zât-ı Ahmed’den tecellî “men reânî” (2) remzini

“İz remeyte” (3) nass-i pâkîze (4) meânî remzini

Rü’yeti dîdâr-ı Hak’dan “len terâni” (5) remzini

Cism-i (6) zârım aşk ile Tûr olmayınca bilmedim.

 

Sa’y-u gayret eyleyip anla şerîat sırrını

Bab-i Hayder’den duhûl et, bil inâbet sırrını

Ârif-i remz-i fenâ ol, gör tarîkat sırrını

Kisve-i Âl-i Aba, Enver (6) hakîkat sırrını

Vuslat-ı mürşidle mesrûr olmayınca bilmedim.

 

Mustafa Enver Hazretleri

D.1243 H.- 1827 M.

V.1289 H.- 1872 M.


(1) daim

(2) “men reânî” : Beni gören, “Beni rüyada gören gerçekte görmüş olur” Hadis-i Şerîf’e atfen (el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafa-II-250)

(3) “İz remeyte” : Attığın zaman, “Attığın zaman da (Habibim) ancak biz attık) El-Enfal sûresi Âyet 17.

(4) pakinde

(5) “len terâni” : Göremezsin, “Beni kat’iyen göremezsin. Fakat şu dağa bak, eğer o yerinde durabilirse sen de beni g.rürsün” El-A’raf suresi Âyet 143.

(6) çeşm-i

SÖZLÜK

Arif : Bilgili, irfan sahibi

Bab-ı Haydar : Hz. Ali’nin kapısı

Buryân, pûryân : Kebabın bir çeşidi

Câlis : Tahta çıkan, oturan

Câm-ı aşk : Aşk şarabının kadehi

Cihân-bân : Cihanın bekçisi, hükümdarı

Ceyş : Asker, ordu

Celle şâni : Şânı yüce

Dûr : Uzak

Dîdâr : Yüz, çehre

Dil : Gönül, kalp

Duhûl : İçeri girme

Elvân : Renkler

Envar : Nurlar

Feyz-i Mevlâ : Mevlâ’nın verdiği ilim, taşma, çoğalma

Fenâ : Yokluk, yok olma

İştiyak : İstek, arzu

İnâbet : Tövbekar olup Hak yoluna dönme, bir mürşide bağlanma

İrfan : Bilme, anlama, ilahi bir feyzle kainatın sırrını bilme.

Kays : Mecnun’un adı

Kayd-ı nâsut : İnsanlık kaydı

“len terâni” : Beni göremezsin

Lâhut : ULviyet alemi

Mahcûr (mehcûr) : Terk olunmuş, unutulmuş

Mestûr : örtülü, kapalı, gizli

Mansûr : Galip, muzaffer

Mûr : Karınca

“men reânî” : Beni gören

Meânî : Manalar

Mecmâ : Toplanma, cem olma

Mesrûr : Memnun, muradına ermiş

Neşve : Neş’e

Nâs : Halk, insanlık

Nass : Açıklık, kat’ilik, delîli Kur’an’da bulunan

Rü’yet : Görme

Sûzan : Yakan, yakıcı

Tûr : Tur dağı, Tûr-ı Sina

Tennûr : Fırın, tandır

Vasl : Ulaşma, vasıl olma, kavuşma

 

PDF Dosyası olarak indirebilirsiniz: Muhammes

Bir Cevap Yazın