FATİH AŞIK PAŞA CAMİİ RÖLÖVE-RESTİTÜSYON VE RESTORASYON RAPORLARI

Mayıs-2006

1-YAPININ TARİHÇESİ

Aşıkpaşa Caminin yapım tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Araştırılan kaynaklarda farklı tarihler geçmektedir. Fatih Camileri kitabında 1481 öncesinde yapıldığı, Fatih İlk İstanbul kitabında 1570 tarihinde yapıldığı belirtilmektedir. Cami içerisinde bulunan Hicri 1286 (M.1869) tarihli eski Türkçe bir levhada ise caminin tarihçesi şu şekilde anlatılmaktadır:

Mescid-i Aşık Paşa Bânisi Aşık Paşa Neslinden Kutb-ül ârifin Şeyh Ahmed Efendidir Aziz Meşârü ileyh Seyyid Velâyet Hazretlerinin Şeyhi ve Kayın Pederidir. Şeyh-i meşarü ileyh-i şeyh Zeyneddin el havâfi Kuddise sır-ruh’un hulefasından Şeyh Abdül-Latifin hulefâsındandır. Sekizyüz kırk altı senesi (846- M. Haziran 1442) muharrem-i avâhirinde rıhlet idüb binâ ve ihyâ iddigü mescid-i mezbûrun mihrâb-ı Piş-gâhına defn olundu. Mescid-i mezbûreyi hâssaten Âşık Paşa merhûmun rûh-u âliyesiçün binâ ve tokuz yüz yetmiş sekiz (978-M.1570) senesinde minberini dahi Eğri Abdi efendi zâde Muhammed Beg Efendi vaz’ itmişdir. Ve mescid-i şerifin havlinde medfun Ağâ-yı bâbüssaâde merhûm Hüseyin ağâ teyemmünen ve teberruken bin yüz toksan sekiz (1198-M.1783) tarihinde câmi-i şerifin i’mârına muvaffak olduğu halde irtihal itmiştir.

Aşıkpaşa Mescidinin banisi Aşıkpaşa neslinden Şeyh Ahmed efendidir. Seyyid Velayet Hazretlerinin şeyhi ve kayın pederidir. Şeyhin şeyhi Zeyneddid el Havafinin haleflerinden Şeyh Ablüllatifin halefidir. 846 senesi muharrem ayının sonlarına doğru (Haziran 1442) vefat edip bina ve ihya ettiği mescidin huzur dolu mihrabına defnedildi. sözü edilen mescidi özellikle merhum Aşık Paşanın ruhu için bina etti ve 978 (M.1570) senesinde minberini de Eğri Abdi efendinin oğlu Muhammed bey yapmıştır. Ve mescidin bahçesinde gömülü bulunan Babüssade Ağası merhum Hüseyin Ağa uğur ve şans kabul ederek 1198 (M.1783) tarihinde camin imarına muvaffak olduğu halde vefat etmiştir.

Yukarıdaki bilgiler ve diğer kaynaklarda da Aşıkpaşa Camiini Şeyh Ahmet Efendinin yaptırdığı yazılıdır. Ancak burada Şeyh Ahmet efendinin 1442 yılında vefat ettiğinden bahsediliyor. Ve Şeyh Ahmet Efendi, Seyyid Velayet Hazretlerinin şeyhi ve kayın pederi olduğuna göre ve de Seyyid Velayet Hazretlerinin 1451-1522 yılları arasında yaşadığı bilindiğine göre, Şeyh Ahmet efendinin 1442 tarihinde ölmüş olması mümkün değildir. Dolayısıyla camii de 1453 yılından sonra yaptırmış olması gereklidir.

İstanbul Vakıfları Tahrir defteri 428. sayfa “1912.Vakf-ı Hadice Bint İlyas” vakfiyesinde ilk defa Aşıkpaşa mescidinden söz edilmektedir. 883 zilhicce (Şubat 1497) tarihli olan bu vakfiyeden yola çıkarak Aşıkpaşa Camiinin 1479 tarihinde önce yapıldığını söyleyebiliriz. Dolayısıyla Aşıkpaşa Camii 1453 ile 1479 tarihleri arasında inşa edilmiş olması gereklidir.

Tabloda verilen bilgilere göre 1570 senesinde Aşık Paşa Camiine Eğri Abdi Efendinin Oğlu Muhammet Bey tarafından minber yaptırıldığı söylenmektedir. Dolayısıyla 1570 tarihine kadar Aşık Paşa Cami mescit ve bu tarihten sonra da minberi olduğu ve hutbe okunduğu için Cami olarak sınıflandırılmıştır.

İstanbul Vakıfları Tahrir defterine baktığımızda da bu bilginin doğru olduğu ortaya çıkmaktadır. 1570 tarihinden sonraki Aşıkpaşa bahsi geçen ilk vakfiye “Vakf-ı Nefise Hatun Bint Abdullah” vakfiyesidir (sayfa 430 madde 1917) ve 979 muharrem (Mayıs 1571) tarihlidir. Bu vakfiyede Aşıkpaşa Camii olarak tarif edilmektedir. Bu tarihten önceki vakfiyelerde Aşık Paşa Mescidi denilmektedir.

1633 ve 1782 yangınlardan zarar gördüğü ifade edilen cami XVIII. yüzyılda Darussaade ağalarından Hüseyin Ağa tarafından yaptırılmıştır. Hüseyin Ağa’nın kabri son cemaat yerinin solunda olup mezar taşındaki ölüm tarihi 1783’dür. Cami 1918 tarihli büyük Cibali ve Fatih yangınlarından bir kere daha zarar görmüştür. Bir müddet kapalı kalan cami Vakıflar idaresi tarafından 1971 yılında yeniden restore edilmiştir.

Pervititch Haritası (1928)

2-YAPININ MİMARİ ÖZELLİKLERİ

Cami kare planlı olup iç ölçüleri 9.19 m x9.18 m’dir. Kubbe yüksekliği 13.00 m.’dir. Kubbe sekizgen sağır bir kasnağa oturmakta olup kurşun örtüyle kaplıdır.

Sağ tarafta beden duvarına bitişik kubbe kasnağı seviyesine kadar yükselen kaide üzerinde tek şerefeli bir minare vardır. Kaide, pabuç, 16 pahlı olan gövde bir simitle son bulup şerefe ve petekten oluşan minare tamamen kesme taş ile inşa edilmiştir. Minare külahı ahşap strüktürlüdür ve kurşun kaplanmıştır.

Ayrıca 2 Ekim 1936 tarihli ve Ali Saim imzalı vakıflar idaresine ait tespitlerde:

“Cami büyük bir kubbeli olup minaresi sağ taraftadır. Minarenin külahı ve diğer aksam ile kubbe bize Bursa’nın bariz tesirlerini hatırlatıyor. Güzel bir camidir. Büyük kubbesi 8 köşeli bir mudalla tanbura oturtulmuştur. Caminin önünde bugün harab olmuş son cemaat mahalli vardır. Önündeki ufak bahçesinin duvarına bitişik bir çeşme vardır ki şekli ve kemeri tamamen klasik olup yukarıda yazılı kitabeler bu çeşmenin üzerindedir.” denmekle caminin özellikleri anlatılmıştır.

Camiye cümle kapısından girildiğinde sağda ve solda iki oda vardır. Sağdaki odadan minareye ve kadınlar mahfiline çıkılmaktadır. Ahşap olan bu kısımlar yağlı boya ile boyanmıştır. Merdiven basamaklarının yenilendiği tespit edilmiştir. Ancak merdiven küpeşte ve korkulukları özgündür. Mahfil korkulukları basit ahşap kafeslerden yapılmıştır.

(bkz. rölöve zemin kat planı).

Cami giriş kapısının karşısında yer alan ahşap kapıdan harim kısmına ulaşılır. Ancak Günümüzde giriş kısmını ikiye bölün ahşap doğramalar özgün değildir (bkz.rölöve zemin kat plan). Zemin döşemesi ahşaptır ancak; özgün değildir. Cami iç duvarları 140cm. yüksekliğinde basit ahşap lambri ile kaplanmıştır.

Cami beden duvarları kesme taş ve taş araları iki sıra tuğla ile almaşık tarzda örülmüştür (bkz.rölöve görünüşler). İç kısımlar sıva üzerine kireç badanadır. Kubbesinde ve kasnak üstünde kalem işi motifler mevcuttur. Minber ve kürsüsü ahşap olup kürsü basit ve muhdestir. Minberi ahşap olup oyma barok süslemeleri vardır. Minber yağlı boya ile tamamen boyanmıştır. Mihrap alçı olup yağlı boya ile boyanmıştır. Zaman içinde yapılan badana işleri ile duvar yüzeylerinde bilhassa mihrap üzerinde bulunması gereken  taç motiflerinin örtüldüğü düşünülmektedir. Kıble duvarında alçı kayıtlı vitray iki tepe penceresi bulunmaktadır. Diğer tepe pencereleri mavi ve beyaz olmak üzere renkli opak camlıdır. Caminin zemin kat pencereleri dış kısımlarda alüminyum iç kısımlarda ısı camlı PVC doğramadır. İç kısımda sadece eski pencere veya kepenklerin pervazları korunmuştur.

Yıkılmış olan son cemaat yerinde, minare kaidesi hizasında bir sütun ve başlığı ve camiye bağlı kemeri ile korunmuş, günümüze ulaşmıştır. Baklavalı sütun başlığının klasik Osmanlı üslubu ve oranları 15. YY. dan kalma olduğunu gösterir.

Caminin avlu duvarı üzerinde kesme taştan devrinin özelliklerini taşıyan suyu kurumuş bir çeşmesi vardır. Vakıfnamede bir kuyusunun olduğu ifade ediliyor ise de yapılan araştırma kuyu ile ilgili bir ize rastlanmamıştır.

Avlu içinde yer alan tuvalet, abdesthane ve kuran derslerinin verildiği yapılar özgün değildir.

Cami ön cephesinin kesme taş olması  gereken duvarı, çimento harçlı sıva ile sıvanmış ve yüzeyi plastik boya ile boyanmıştır. Saçak kısmına PVC oluk montajı yapılmış olup, ayrıca cümle kapısı üzerine bir sundurma monte edilmiştir. Cümle kapısı sert ağaçtan olup özgün değildir. Olması gereken mermer söve ve kemer taşları sıva veya boya altında kalmışlardır.

Giriş kapısı üzerinde ‘Selamün aleyküm tıbtüm fedhuluha halidin’ ayeti kerimesi yazılıdır.

Diğer cephelerde almaşık duvar örgüsü görülmektedir. Bir sıra kesme taş aralarına iki sıra tuğla yapılmıştır.  Sol cephe dışındaki cephelerin alt pencere söveleri küfekidir. Sol cephenin ise mermerdir.Cephelerde iki sıra altta iki sıra üstte olmak üzere toplam dört pencere bulunur. Alt kottaki pencereler düz atkılıdır. Pencere aynasını çevreleyen kemerler sivri kemerdir. Bunların lokmalı demir parmaklıkları vardır. Beton şebekeli tepe pencereleri de sivri kemerlidir (bkz.rölöve görünüşler). Uzmanlarca yapılan incelemede yapının statik açıdan sorunun olmadığı tespit edilmiştir (bkz.taşıyıcı sistem raporu). Çıplak gözle bakıldığında, oturma ve kayma çatlaklarına rastlanmamıştır. Cephe duvarlarında doğal koşullar neticesiyle taşlarda aşınmalar ve kayıplar meydana gelmiştir. Her cephe, baktığı yön konuma göre aşınma ve kararmalar ile yosunlanmalara maruz kalmıştır. Bu değişimler analiz paftaları üzerine işlenmiştir.

RESTİTÜSYON RAPORU

Cami kare plânlı olup iç ölçüleri 9.19 m. x  9.18 m. dır. Kubbe yüksekliği ise 13.00 m. dir. Kubbe sekizgen sağır bir kasnağa oturur ve kurşun örtüyle kaplıdır (bkz.rölöve ve restitüsyon vaziyet planı, zemin kat planı ve çatı planı.).

Sağ tarafta beden duvarına bitişik kubbe kasnağı seviyesine kadar yükselen kaide üzerinde tek şerefeli minare vardır. Tamamen kesme taş ile örülmüştür (bkz.rölöve ve restitüsyon görünüşler).

Celal Esad Arseven’e göre, cami klasik devir Osmanlı mimarisi içinde yer alır.  Arseven, ” Bu üslubta olan binalar Türkistan ve Selçuklu binalarını andıran ve Selçuklularda devam eden şekillerdedir. Kubbeler doğrudan doğruya köşe bingilerine oturtulmuştur.” demektedir. Cami avlu duvarları sırasında bulunan çeşme de devrin üslubunu taşımaktadır.

Caminin tarihçesi hakkında Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi cilt 1 sayfa 364’ te geniş bilgi vardır. Ayrıca İstanbul Vakıflar emekli başmüdürlerinden İhsan Erzi’nin Hadikatü’l Cevami açıklamalı çevirisinden de bilgi edinilmiştir.

1936 tarihinde çekildiği anlaşılan fotoğraflardan camii duvarlarındaki kalem işi tanzimler görülmektedir (bkz.belge 6). Ancak bu tenzilatların hepsi tespit edilemediğinden retitüsyon projesinde işlenmesi doğru bulunmamıştır. Fotoğraflardan tespit edildiği üzere tepe pencerelerinin kenarlarında kalem işleri vardır. Yine fotoğraflarda içliklerin olmadığı görülür. Ayrıca ilginçtir ki 1936 yılındaki kalem işleri ile 1971 yılındaki kalem işleri farklıdır (bkz. ek fotoğraflar). Dönemsel  analizlerde camilerde alçı içliklerin kullanıldığı tespit edildiğinden ve 1936 yılına kadar yapının çeşitli restorasyonlar geçirdiğide dikkate alındığında restitüsyon projesinde alçı revzenler korunmuştur (bkz. rölöve ve restitüsyon kesit paftaları) . Günümüzde kalem işleri kireç badana ile kapatılmıştır. Uygulama sırasında raspa yapılması ve varsa eğer kalem işlerinin ortaya çıkarılması önerilmektedir.

Zemin pencerelerinde, dış tarafta lokmalı demir parmaklıklar vardır. Günümüzde alüminyum olan dış pencereler ahşap pencerelerle değiştirilmiştir. İç yüzeyde ise özgün pervaz ve ahşap kasalar vardır. Bu bölümlerde yapılan incelemelerde yapının tarihlendiği yüzyılda cami ve türbelerde kapakların kullanıldığı tespit edilmiştir. Bu nedenle restitüsyon projesinde iddialı olmayan ahşap kapaklar önerilmiştir (bkz. restitüsyon kesitler).

1936 yılındaki fotoğraflarda son cemaat bölümüne bakan tepe pencerelerinde ahşap doğramalar vardır. Bu doğramaların özgün olmadığı kemer hizasındaki çimento harçlı dolgudan anlaşılmaktadır. Bu nedenle restitüsyon projesinde alçı şebekeler önerilmiştir.

Minber özgündür ancak; ahşap aksam üzerindeki nakışlar günümüzde yağlı boya ile örtülmüştür. 1936 yılındaki fotoğraflardan minberin önünde takriben 10 cm. yüksekliğinde, 50 cm. eninde bir basamak görülmektedir (bkz. belge 6). Bu fotoğraflarlarla günümüzde aynı yerden çekilen fotoğraflar karşılaştırıldığında harim kısmının zemininin yaklaşık 10 cm. yükseltilmiş olduğu tespit edilmiştir (bkz.restitüsyon belge 6 ve fotoğraf paftası foto 34). Restitüsyon projesinde fotoğraflara dayanarak zemin kotu aşağıya çekilmiştir.

Mihrabın tepelik, çerçeve, kenar bordürleriyle nişin alt kısmında kalem işi nakışların olduğu, eldeki fotoğraflarda görülmektedir. Köşeliği mermer taklidi boyanmış olup kavsara ve sütunçeleri özgündür.  Alçı olan mihrab yağlı boya ile boyandığından kalem işleri gözükmemektedir. Uygulama sırasında raspa yapılması önerilmiştir.

Elimizdeki eski fotoğraflardan mihrabın iki yanında ahşap korkulukla sınırlandırılmış set tespit edilmiştir (bkz. belge 6). Restitüsyon projesinde bu bölüm işlenmiştir (bkz.restitüsyon zemin kat planı ve kesitler).

Restitüsyon projesinde camiye girildiğinde sağ ve soldaki muhdes ahşap bölmeler kaldırılmış, bu bölümler mahfil olarak  projeye işlenmiştir. Kadınlar mahfili ise  rölövesine uygun olarak muhafaza edilmiştir. Ancak günümüzde kadınlar mahfilini taşıyan ahşap sütunların aynı aksta olmadığı görülür. Ahşap dikme yerleri  Reşat Ekrem Koçu’ nun çizdiği restitüsyon planı dikkate alınarak hazırlanmıştır ( bkz. belge 10). Buna göre mevcut sütunlara akslarında iki sütun daha eklenmiş, mahfil orta bölümüde hafif içeri çekilmiştir (bkz.restitüsyon zemin kat ve birinci kat planı).

Kaynaklardan 1633 ve 1782 yangınlarında yapının zarar gördüğü öğrenilir. XVIII. yüzyılda Darussaade ağalarından Hüseyin Ağa tarafından yapı ihya edilmiştir. Hüseyin ağa bu onarım karşılığında mezarının cami avlusuna yapılmasını istemiştir. Günümüzde de Hüseyin Ağa’nın mezarı camii girişinin solundadır.

Yapının giriş cephesinin sağında son cemaat yerinden kalan tek sütunu ve bu sütuna oturan kemer vardır. Kaynaklardan 1783 sonrasında Hüseyin Ağa’nın mezarının avluda olması isteği üzerine  son cemaate bitişik kubbeli bir türbenin eklendiği öğrenilmektedir. Bu nedenle restitüsyon projesi iki dönemde incelenmiştir. İlk dönem yapının yapıldığı tarih ile Hüseyin ağanın öldüğü tarih olan 1783 arasındaki dönemdir. İkinci dönem ise 1783 sonrasıdır. Bu dönem ile 1783 öncesi dönem arasındaki tek fark Hüseyin ağanın türbesinin son cemaate eklenmesidir (bkz. 1783 öncesi ve sonrası restitüsyon vaziyet planları). Günümüze ulaşan izlerden de mezarın bulunduğu bölümdeki kemerler tespit edilebilmektedir.

Son cemaatin bazı kaynaklarda yanlarda iki kubbe ortada beşik tonozdan ibaret olduğu, bazı kaynaklarda ise yanlarda iki kubbe ve ortada beşik kubbeciğin yer aldığı yazmaktadır. Yapıda tespit edilen izlerden ve mevcut kemer genişlik ve yüksekliğinden sütun yerleri tespit edilmektedir. Buna göre girişin sağ ve solundaki birimler eşit genişliklere sahiptirler ve bu birimlerin kaynaklarda söylendiği gibi kubbe ile örtülmüş olmaları yüksek bir ihtimaldir. Girişin olduğu aks ise yanlara göre daha dardır. Bu bölüm plan olarak dikdörtgendir. Kaynaklardaki bilgiler ışığında bu bölümün beşik tonoz olması da yapının dönemsel analizi yapıldığında çok zor bir ihtimaldir. Yapılan dönemsel incelemelerde son cemaat yeri beşik tonozla geçilen yapılara rastlanmamıştır. Sadece Bursa’ da 15. yüzyıl  başlarında yapılan camilerde kullanıldığı tespit edilmiştir. Bu yapılarda da son cemaat bölümünde açıklıkları geçen kemerlerin üzerindeki duvarlar yükseltilmiş ve örtüler duvarın arkasında kalarak gizlenmiştir. Böylelikle beşik tonoz örtünün alnı duvar arkasına gizlenmiştir.  Bu cami tipine İstanbul’ da örnek olacak bir yapı tespit edilememiştir.

Rölöve raporunda da açıklandığı gibi Aşık Paşa Camii’nin tarihi ile ilgili net bir bilgiye ulaşılamamıştır. Bazı kaynaklar Aşık Paşa zade tarafından yaptırıldığını söylemekte ve kesin tarihi bilinememektedir açıklaması yapmakta (Fatih Camileri adlı eserde bilgi verilmektedir), bazı kaynaklar ise Aşık Paşa’ nın torunu tarafından 1570 yılında yaptırıldığı bilgisini verilmektedir (Fatih İlk Devir adlı kaynakta yer alan bilgidir.) . Aşık Paşa zadenin ölümü 1481’ dir. Eğer Aşık Paşa tarafından yaptırıldıysa 1481’ öncesi inşaa edilmiş olması gerekir. Kaynaklardan alınan bilgiler çok geniş bir dönemi kapsamaktadır. Biri 15. yüzyıl sonu diğeri ise 16. yüzyıl sonudur. Cami’ nin mimari karakteri incelendiğinde almaşık duvar örgüsü, tek kubbeli plan tipi ile Arseven’ in de tespit ettiği gibi  ilk devir camilerini anımsatır.

Günümüze ulaşamayan ve restorasyon projesinde de yapılması önerilen son cemaat bölümü ile ilgili olarak 15. ve 16. yüzyıl camileri araştırılmıştır. Araştırmada öncelikle  plan, cephe ve malzeme özelliği açısından Aşık Paşa cami ile benzer özellikteki yapılar ele alınmıştır. Araştırmalarda tespit edilen en önemli noktalardan biride kare planlı tek kubbeki plan tipinin 16. yüzyılın ikinci yarısından sonra yerini ters haç planlı camilere ve ana sağının yanında yan sağınlarında olduğu daha büyük camilere bıraktığıdır. Bu belge doğrultusunda yapının mimari özellikleri dikkate alındığında 15. yüzyılda yapılmış olma ihtimali daha da kuvvetlenmektedir.

1453- 1570 yılları arasında yapılan camileri incelersek;

Yavuz- Er Sinan Camii (Fatih Dönemi)

Yavuz-Er Sinan Cami Fatih dönemi yapılarındandır. Fotoğraftan da görüldüğü gibi kesme taştan yapılmış yapının plan düzeni Aşık Paşa ile benzerdir. Sivri kemerli tepe pencereleri, düz atkılı alt kot pencereleri, kubbenin sekizgen kasnağa oturması ile Aşık  Paşa camiiyle benzeşir. Bu örnekte son cemaat yeri görülemese de kaynaklardan yanlardaki ve ortadaki bölümlerin açıklıklarının eşit olduğunu ve kubbe ile örtülü olduğunu öğrenmekteyiz. Fotoğraftan son cemaat kubbesinin de ana sağındaki gibi kasnağa oturduğu tespit edilmiştir.

Yarhisar Camii (1461)

Banisi; Fatih devri ulemalarından Yarhisar’ lı İstanbul Kadısı Muhslihddin Mustafa Efendi olan Yarhisar Camii 1461 yılında yapılmıştır. Yavuz-Er Sinan camiinde olduğu gibi kesme taştan yapılan cami tek kubbelidir. Kubbesi kasnaksızdır. Buna uygun olarak son cemaatteki kubbelerde kasnaksızdır. Minare kaidesi, formu Aşık Paşa ile benzerlik göstermektedir. Kaynaklardan bu caminin de son cemaat yerinin üç bölümden oluştuğunu ve eşit açıklıklarla geçilen kısımların kubbe ile örtüldüğünü öğrenmekteyiz.

Dülgerzade- dülgeroğlu Cami
i (1480)

Banisi; Hoca Şemseddin Habib Efendi olan Dülgerzade Camii 1480 yılında yapılmıştır. Son cemaat yeri kubbelerle geçilmiş olan caminin sekizgen kasnağa oturan kubbesi gibi son cemaatteki kubbelerde kasnağa oturmuştur.

Fatih Bali Camii (1504)

Beyazıt’ın kızı Hüma Hatun tarafından yaptırılan Bali Camii 1504 tarihlidir. Tek kubbeli caminin son cemaat yeri, yanlarda ikişer kubbe ortada ise haç tonoz ile örtülmüştür. Bu yapıda giriş bölümlerinin açıklıklarına göre ve vurgulanması açısından farklı bir örtü ile kaplanabileceğini görmekteyiz.

Firuz Ağa Camii (1512)
Firuz Ağa Camii (1512)

II.Beyazıt’ ın haznedar başısı Firuz Ağa tarafından yaptırılan camii, diğer örnek yapılardaki gibi kare planlı ve tek kubbelidir. Plan şemasından son cemaattin üç kubbe ile geçildiğini görmekteyiz.Yine plan şemasından giriş aksında yer alan kubbenin açıklığının yanlardakilere göre daha dar olduğu tespit edilmektedir. Kesme taştan yapılmış camii kubbesi sekizgen kasnağa oturmuştur. Son cemaatteki kubbelerinde kasnağa oturduğunu görmekteyiz.

Kasım Paşa Camii (1515)
Kasım Paşa Camii (1515)

Kasım Paşa camii , Cezeri Kasım Paşa tarafından yapılmıştır. Plan şemasından da görüleceği gibi tek kubbeli ve kare bir plana sahiptir. Minaresi kesme taştan olan yapının duvarları almaşık örgüdür. Son cemaat yerindeki sütunlar mermerdir ve sütun başlıkları Aşık Paşa Camiin deki gibi üçgen baklavalıdır. Sütunlar kalındır. Başlıktan tabana kadar genişlemeyip aynı çapta inmektedir. Bu camide giriş kapısı ortadan değil sağdandır. Bu şekilde planlanmış aynı devir özelliklerini taşıyan başka örneklere rastlamak mümkündür.

Zal Mahmut Paşa Camii (1551)

Zal Mahmut Paşa Camii, Kanuni Süleyman’ ın damadı ve veziri olan Zal Mahmut Paşa ile Zevcesi Şah Sultan tarafından 1551 senesinde yaptırılmıştır. Aşık Paşa Cami’ ne göre daha büyük olan yapının son cemaat yerinin yanlarda iki kubbe ortada ise aynalı tonoz ile geçildiği tespit edilmiştir.

Atik Valide Camii (1570)

1570 yılında yapılan Atik Valide Camii, plan özelliği açısından Aşık Paşa Camii ile örtüşmese de camilerde son cemaatin orta bölümünün kubbe ile değil farklı bir örtü biçimi ile de geçildiğini gösteren bir yapı örneğidir. Caminin son cemaatini yanlarda ikişer kubbe ortada ise aynalı tonoz örtmektedir.

Yukarıda incelenen örneklerde tek kubbeli camilerin son cemaat yerlerinin genelde eşit açıklıklara sahip olduğu kubbe ile geçildiği tespit edilmektedir. Ancak bunun bir kural olmadığını incelenen diğer camiilerde görmekteyiz. Son cemaattin orta bölümünün aynalı tonoz ile geçildiği örneklerde vardır. Aşık Paşa camiinde incelenen örneklerden farklı olan durum son cemaatin orta bölümünün yanlardan daha dar açıklığa sahip olmasıdır. Ancak yapıdaki izler bizi bu noktaya getirmektedir. Kemal Üçüncüoğlu tarafından 1981 senesinde Vakıflar Bölge Müdürlüğünce hazırlanan restitüsyon projesinde son cemaat yeri, yanlarda kubbe orta bölümde aynalı tonoz ile geçilmiştir. Projede giriş aksındaki açıklığın diğerlerine göre daha dar olduğu ve yapının izleri dikkate alınarak hazırlandığı görülmektedir.

Vakıflar Bölge Müdürlüğü Arşivlerinde Bulunan Kemal Üçüncüoğlu tarafından hazırlanan Aşık Paşa Camii Restitüsyon Önerisi (1981)

Raporda açıklandığı gibi kaynaklarda kubbeler arasında kalan bölümün örtüsü beşik tonoz olarak geçmektedir. Ancak şunu da unutmamak gerekir ki bir çok  konuda olduğu gibi anlatım farklı olabilir. Çünkü beşik tonoz daha çok kilise yapılarında kullanılmış bir örtü biçimidir ve beşik tonoz alnının camii giriş aksında kullanıldığı bir örnekle karşılaşılmamıştır.

Elimizdeki belgeler ve yapıdaki izler doğrultusunda 1783 öncesi restitüsyonda son cemaat yerinin yanlarda kubbe ortada aynalı tonoz ile geçilmesi önerilmiştir. 1783 sonrası dönemde Hüseyin ağa türbesinin yapıya eklenmesi ile mevcut son cemaate kubbeli bir birimin daha eklendiğini kaynaklardan tespit ettiğimizden 2. dönem restitüsyonu bu belgeler doğrultusunda hazırlanmıştır.

Yapının 1936 yılındaki fotoğraflarından son cemaat döşeme yüksekliği tespit edilmektedir (bkz. belge 7).

1783 sonrası dönemde eklenen türbenin giriş cephesine bakan cephesi açıktır. Vakıfların arşivinden bulunan projede mevcut olan yüksekliği ortalama 1.50 m. olan duvar belge kabul edilmiş ve bu bölüm duvar ile kapatılmıştır. Ancak yerinde bakıldığında örülü olan duvarın devşirme malzemelerle yapıldığı görülür. Ayrıca bahçe duvarının sütuna bakan yüzü düzgün kesme taş ile örülmüştür. Bu iki belge dikkate alındığında türbenin girişe bakan cephesinin kapatılmadığı ortaya çıkmaktadır (bkz. Restitüsyon 1783 sonrası dönem ön cephe). Türbenin diğer duvarlarının kapalı olduğunu  arka cephelerdeki kesme taş örgüden tespit ediyoruz.

Vakıflardaki arşiv taramasında caminin 1971-1981 yılları arasındaki fotoğrafları bulunmuştur. Bu fotoğraflarda son cemaat yerinin yüksekliğinin 1936 yılındaki fotoğrafa göre farklı olduğu görülür. Restitüsyon projesinde elimizdeki en eski tarihli belgedeki son cemaat döşeme kotu kabul edilmiştir.

Camii avlu duvarına bitişik konumdaki, sokağa cepheli Aşıkpaşa Çeşmesi’ nin restitüsyon projesi ‘İstanbul’un Tarihsel  Topoğrafyası’ adlı kitapta bulunan eski bir fotoğraf ile, 1936 yılına ait fotoğraflar doğrultusunda hazırlanmıştır. ‘İstanbul Topoğrafyası’ adlı kitapta kirpi saçakların olduğu , avlu duvarının üst kısmından yükselen haznenin duvarlarının sıvalı olduğu tespit edilmektedir. 1936 yılına ait fotoğraftan ise su haznesinin üst örtüsünün alaturka kiremit olduğu tespit edilmiştir. Çeşmenin yalak kısmı yol kotundan altta kalmıştır. Restitüsyon  projesinde elimizde özgün kot olmadığından mevcut kot kullanılmıştır.

Avlu içerisinde yer alan ve muhdes olan abdestlik kısmı ile kuran derslerinin verildiği  bina restitüsyon projesinde kaldırılmıştır.

Belge 1
Belge 2
Belge 3
Belge 4
Belge 5
Belge 6 (1936)
Belge 6-1 (1936)
Belge 7 (1936)
Belge 8(1936)
Belge 9 (1936)
Belge 10 (Reşat Ekrem Koçu’ nun hazırladığı restitüsyon planı)
Belge 11 – Türbe bölümünden çekilen fotoğraf (1971)
Belge 12 -Yıkılan son cemaat bölümünden çekilen fotoğraf (1971)
Belge 13-Türbe bölümünden çekilen fotoğraf (1981)
Belge-14 Son cemaat bölümünden geriye kalan kemer (1981)
Belge 15- Caminin avlu duvarı cephesinden görünüşü (Fotoğrafta türbenin olduğu bölümün yan duvarının açık değil kapalı olduğu görülmektedir.)
Belge-16 Mahfil bölümünden çekilen fotoğraf (1971)
Belge-17 Kadınlar mahfili (1981)
Belge-18 Aşıkpaşa Çeşmesi (1936)
Belge-19 Aşıkpaşa Çeşmesi

RESTORASYON RAPORU

Restorasyon 1783 sonrası dönem için önerilen restitüsyon projesi doğrultusunda hazırlanmıştır. Buna göre kare planlı tek kubbeli yapının son cemaat bölümü yanlarda kubbe ortada aynalı tonoz ile geçilmiştir. Hüseyin Ağa’ nın türbesi son cemaat bölümüne eklenmiş ve üst örtüsü kubbe olarak önerilmiştir.

Cami tek hacim olarak özgün haline göre planlanmıştır. Günümüzde mevcut olan muhdes ahşap bölmeler kaldırılmış, girişin sağ ve sol bölümlerine mahfil yapılmıştır. Mahfiller zeminden ortalama 31.5 cm daha yüksektedir. Sağda yer alan merdiven yeri özgündür ve sağdaki mahfil üzerinden kadınlar mahfiline çıkılmaktadır (bkz. restorasyon projesi zemin kat planı).

Restitüsyon raporunda da açıklandığı gibi kadınlar mahfilini taşıyan ahşap sütunlar birbirinin aksına gelecek şekilde yerleştirilmiştir. Mevcutta mahfili taşıyan ahşap sütunlar birbirini karşılamayarak çapraz durmaktadır (bkz. rölöve zemin kat planı). Bu camilerde rastlanan bir plan anlayışı değildir. Ekrem Koçu’ nun restitüsyon önerisi dikkate alınarak mevcut sütunların akslarına birer tane daha sütun konulmuş ve kadınlar mahfili ortadan içeri çekilmiştir (bkz. restorasyon zemin kat ve birinci kat planı).

Zemin döşemesi restitüsyonda tuğla önerilse de restorasyon projesinde kullanım açısından ahşap önerilmiştir. Duvarlara uygulama sırasında raspa yapılması ve varsa özgün kalem işlerinin ortaya çıkarılması önerilir.

Zemin kat pencerelerinin iç kısımlarında kullanılacak kapak için iki öneri sunulmuştur. Restorasyon öneri 1 ve restorasyon öneri 2 arasındaki tek fark özgün olan ahşap pervazlara öneri 1’ de ahşap kapakların gelmesi öneri 2’ de ise ahşap doğramalı pencerelerin yerleştirilmesidir.

Son cemaat bölümü 1783 sonrası döneme ait restitüsyon önerisi doğrultusunda hazırlanmıştır. Restorasyon projesinde iç bölüm ve son cemaat zemin kotu fotoğraflarla da belgelendiği için restitüsyon  projesi doğrultusunda önerilmiştir. Ancak uygulama sırasında zemin kotu ile ilgili tespitin yapılması gerekmektedir.

Yapıda uzmanlar tarafından yapılan incelemeler sonucunda herhangi bir taşıyıcı sistem sorunu olmadığı tespit edilmiştir (bkz. taşıyıcı sistem raporu).  Son cemaat yerinin özgün yapım sistemleri ile yapılması önerilmiştir. Kemerlerde kullanılacak tuğlalar, piyasada satılan sıradan makine (pres) taban tuğlasından değil klasik tuğla normlarında kalıplanmış, pişirilmiş olmalıdır.

Cephelerde özgün olmayan (klima, elektrik direği..vb.) eklerin kaldırılması gerekmektedir. Doğal koşullar sonucunda cephelerde kirlenmeler olmuştur. Kirlenmelerin taşın patina yüzeyine zarar vermeden temizlenmesi önerilmiştir. Cephe duvarlarındaki küfeki taşların ve tuğla sıraların tamirinin, çürütme usulü ile yenilenmesi uygun olacağı gibi erimiş tuğla sıralarını da klasik ölçülerde ve dokuda imal edilmiş tuğlalar ile doldurulması derzlerin ve derz tamiratlarının horasan harcı ile yapılması önerilir. Önceki onarımlarda yapılmış olan çimento harç tamiratlarının temizlenmesi ve özgün malzeme ile onarımı gerekmektedir.

Restorasyon projesinde iç duvarları çevreleyen ahşap lambri kaldırılmıştır. Cami içindeki kapiler nemin önlenmesi için duvarlara yalıtım yapılması önerilmiştir.

Mevcut olan alüminyum doğramlar yerine ahşap doğramalar, beton tepe pencereleri yerine alçı pencereler  kullanılmıştır.

Avlu içinde özgün olmayan kuran kursunun verildiği yapı kaldırılmıştır. Rölöve raporunda sunulan pervititch haritasında (1928) yapının etrafında tuvalet bölümlerinin olmadığı görülmektedir. Tuvalet bölümünün cami avlu içerisindeki yerinin ve mimarisinin uygun olmamasından  dolayı kaldırılması önerilmiştir. Yerine çeşme su haznesinin yanında, parsel sınırına bitişik bahçe duvarının yapılması ve bu duvara yaslanmış abdestlik bölümlerinin olması önerilmiştir.Abdestlik bölümünün iki yanından zemin alt kotunda kalan bay ve bayan tuvaletlerine iniş merdivenleri yer alır. Abdestlik bölümü ile merdiven girişlerinin çatısı birdir ve  kırma çatıdır. Alaturka kiremit ile kaplanmıştır.Mevcut tuvalet bölümünün kaldırılması ile açılan alan sert zemin olarak bırakılmış, bu bölüme musallah taşı yerleştirilmiştir.

Camii avlu duvarına bitişik konumdaki, sokağa cepheli Aşıkpaşa Çeşmesi’ nin restorasyonu ‘İstanbul’un Tarihsel  Topoğrafyası’ adlı kitapta bulunan eski bir fotoğraf ile, 1936 yılına ait fotoğraflar doğrultusunda hazırlanmıştır. ‘İstanbul Topoğrafyası’ adlı kitapta kirpi saçakların olduğu , avlu duvarının üst kısmından yükselen haznenin sıvalı beden duvarları tespit edilmektedir. 1936 yılındaki fotoğraftan  ise su haznesinin üst örtüsünün alaturka kiremit olduğu tespit edilmektedir. Cephesinin temizlenmesi önerilen çeşmenin yalak kısmı yol kotu yükseldiğinden altta kalmıştır. Restorasyon projesinde elimizde özgün kot olmadığından mevcut kot kullanılmıştır.

Binaya tesis edilmiş, tabii gazla çalışan kalorifer tesisatı muhafaza edilebilir ya da yapıya  az müdahale olması açısından elektrikli seccade kullanılabilir. Isıtma sistemi ile ilgili önerilen seçeneklerin hangisinin uygulanacağına Rölöve ve Anıtlar Kurulu tarafından karar verilmelidir.

KAYNAKLAR

1-ÜLGEN; HİKMET,’ İSTANBUL CAMİLERİ’, AKŞAM KİTAP KULÜBÜ YAYINLARI, 1966, İSTANBUL.

2-ÖNEŞ, GÖNCÜOĞLU, SAATÇİ, ERTUĞRUL, YÜKSEL, YİVLİK NEFTÇİ, NEFTÇİ; ETHEM RUHİ, SEMA, SUPHİ, ALİ DOST, MÜFİT, AYŞE, ARAS, ‘FATİH İLK İSTANBUL’, FATİH BELEDİYESİ BASIN YAYIN VE HALKLA İLİŞKİLER MÜD.

3-‘FATİH CAMİLERİ VE DİĞER TARİHİ ESERLER’, TÜRKİYE DİYANET VAKFI FATİH ŞUBESİ, 1991, İSTANBUL.

4-WIENER-MÜLLER; WOLFGANG, ‘İSTANBUL’UN TARİHSEL TOPOGRAFYASI’, YAPI KREDİ YAYINLARI, 2002, İSTANBUL.

5-AYVERDİ, YÜKSEL; E.HAKKI, İ.AYDIN,’ İLK 250 SENENİN OSMANLI MİMARİSİ’, İSTANBUL FETİH CEMİYETİ İSTANBUL ENSTİTÜSÜ, 1976, İSTANBUL.

6-‘EMİNÖNÜ CAMİLERİ’, TÜRKİYE DİYANET VAKFI EMİNÖNÜ ŞUBESİ, 1987, İSTANBUL.

7-AYVANSARAYLI HAFIZ; HÜSEYİN, ‘CAMİLERİMİZ ANSİKLOPEDİSİ-I.CİLT’, TERCÜMAN AİLE VE KÜLTÜR KİTAPLIĞI YAYINLARI, 1987, İSTANBUL.

8-AYVANSARAYLI HAFIZ; HÜSEYİN, ‘CAMİLERİMİZ ANSİKLOPEDİSİ-II.CİLT, TERCÜMAN AİLE VE KÜLTÜR KİTAPLIĞI YAYINLARI, 1987, İSTANBUL.

9-KURAN; APTULLAH, ‘MİMAR SİNAN’, HÜRRİYET VAKFI YAYINLARI, 1986, İSTANBUL.

10-ETHEM; ‘HALİL, CAMİLERİMİZ’, İSTANBUL KANAAT KÜTÜPHANESİ, 1932, İSTANBUL.

11-‘İSTANBUL CAMİLERİ’, BABIALİ BASIMEVİ.

12-ASLANAPA; OKTAY, ‘OSMANLI DEVRİ MİMARİSİ’, İNKILAP KİTABEVİ, 1986, İSTANBUL.

13-ÖZ; TAHSİN; ‘İSTANBUL CAMİLERİ’, TÜRK TARİH KURUMU BASIMEVİ, 1987, ANKARA.

14-SÖZEN, ARIK; ASOVA, BİLGE; ‘TÜRK MİMARİSİNİN GELİŞİMİ VE MİMAR SİNAN’, TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI, 1975, İSTANBUL.

15-PERVİTİTCH HARİTALARI (1928)

16-İSTANBUL VAKIFLAR BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ ARŞİVİ

17-İSTANBUL ENCÜMEN ARŞİVİ

18-CANATAR, DOÇ.DR.MEHMET, ‘İSTANBUL VAKIFLARI TAHRİR DEFTERİ 1009(1600) TARİHLİ’, İSTANBUL FETİH CEMİYETİ, 2004, İSTANBUL

Bir Cevap Yazın