1894 iSTANBUL DEPREMi HAKKINDA BiR RAPOR ÜZERİNE İNCELEME

Dr. Hamiyet Sezer-*

Depremler, hiç kuşkusuz tabi afetlerin en tehlikeli ve yıkıcı olanıdır.
Şiddetine göre can ve mal kaybına veya hasara sebep olmaktadır. Ülkemizde de tarih içerisinde şiddetli depremler meydana gelmiş mal ve can kaybına yol açmıştır. Günümüzde pir çok teknik gelişme ile deprem bölgelerinde yer alan yerleşim yerlerinde deprem e dayanabilecek yapılar inşa edilerek zararlar azaltılmaya çalışılmaktadır. Ayrıca, bu amaçla teknik ölçümler deprem bölgelerinin grafikleri çıkarılarak bilimsel araştırmalar yapılmaktadır1
Tarihi boyunca İstanbul’un geçirdiği bazı şiddetli depremler burada
kısaca anlatıldıktan sonra, yazımızın konusunu oluşturan 1894 depremi ile ilgili rapor açıklanmaya çalışılacaktır. ,”
İstanbul, tarih boyunca şiddetli bir çok deprem yaşamıştır. Bunlardan
özellikle i509, i690, i894 yıllarında meydana gelenleri en şiddetlileridir. Bu
depremler de İstanbul’da bir çok yapı yerle bir olmuş, çok sayıda insan hayatını kaybetmiştir. İstanbul’da yapıların çoğunun ahşap olması, bu kayıpları biraz olsun azaltmıştır kanısındayız. Çünkü kaynakların bildirdiğine göre bu şiddetli’ depremlerden sağlam kalabilen, dayanabilen ahşap binalardır.

İkinci derece-deprem bölgesinde yer alan İstanbul, İzrriit Körfezi’nden
Marmara Denizi’ne bağlanan Kuzey Anadolu fay hattının çok yakınındadır ve bu yüzden meydana gelen depremlerden etkilenmiştir. Bizans Dönemi’nde İstanbul’da yaşanan depremlerin büyük bir kısmı’ kaydedilmiştir. Bunlardan bazıları uzun süreli ve şiddetli olmuştur. Örneğin, 554,869 yıllarında olan depremler 40 gün sürmüştür. 1346 yılındaki deprem ise aralıklarla bir yıl devam etmiştir.2

Osmanlı döneminde, büyük tahribata sebep olan ilk deprem 16 Ocak 1489
tarihine rastlamaktadır3 İkinci büyük deprem ise 22 Ağustos 1509’da oldu ve sarsıntılar 45 gün sürdü. Bu deprem, bir çok insanın hayatını yitirmesine ve İstanbul’da büyük yıkıma sebebiyet verdi. 1000’in üzerinde ev yıkılmış 4 ile 5 bin arasında insan hayatını kaybetmiştir. Yaralananlar’ın tahmini sayısı ise 10 bin’dir. Edinilen bilgilere göre Divan-ı Hümayun üyesi 3 kişinin ev halkı da ölenler arasında yer almaktadır. Bunlardan Mustafa Paşa ve ona bağlı 360 sipahi atlarıyla beraber konakta ölmüştür4 . Hasar gören yapılar arasında Fatih, Beyazıt camileri, Topkapı Sarayı, Ayasofya’yı sayabiliriz. Topkapı Sarayı’nda önemli derecede yıkılma olmuş, Ayasofya’nın sıvaları dökülmüş, su bentleri yıkılmıştır. Kaynaklara göre, denizde büyük dalgalar ortaya çıkmış, bu dalgalar Galata ve İstanbul surlarını aşmıştır. Bu korkunç deprem yüzünden halk bir süre bahçelerde
kurulan çadır ve barakalarda oturmuştur. Padişah da saray bahçesinde yapılan geçici odalarda sığınmış ve 10 gün sonra da Edirne’ye gitmiştir. ILBayezid, İstanbul’un uğradığı bu. felaketden sonra geniş bir imar faaliyetine girişti. Para toplamak için her evden vergi alındı, Anadolu. ve Rumeli’den ameleler getirtildi. İki aylık bir sürede bir çok yer onarıldı5. Bu deprem tarihe “Küçük Kıyamet” olarak geçti.

İstanbul’un yaşadığı önemli depremlerden 1557 Nisan’ı, 1690 Temmuz’u
1766 Mayıs’ındakileri saymak mümkündür6. 1690’daki deprem Salı akşamı
güneş battıktan sonra gerçekleşti. Bu olay, Fatih Camiinin minaresinin yıkılmasına, kubbesinin çatlamasına, Topkapı çevresindeki surların bir
bölümünün yıkılmasına neden oldu. Depremde, edinilen bilgilere göre çok sayıda ev yıkılmış, 20 kişi ölmüştür. Sarsıntılar birkaç gün daha devam etmiştir7.

İstanbul, 24 Mayıs 1719’da da büyük bir deprem geçirdi. Pekçok binanın
bacaları, Topkapı Sarayı’ında Yalıköşkü civarında kayıkhanelerin bazıları yıkıldı. Surların bir kısmı tahrip oldu. İlk günkü sarsıntıdan sonra iki üç gün sarsıntılar hafif şekilde devam etmiştir. Bu deprem İzmit Körfezi civarında da etkili olmuştur8.

Kaynaklarda yer alan bilgilere göre;İstanbul, 22 Mayıs 1766’da 1509’dan
sonraki en şiddetli depremi yaşamıştır. Depremin süresi hakkında değişik bilgiler vardır. Deprem esnasında korkunç gürültüler duyulmuş, sarsıntılar aralıklarla 8 ay veya i yıl kadar hissedilmiştir. 25 Temmuz’da meydana gelen sarsıntı ise birincisi kadar şiddetli ve yıkıcı olmuştur. Halk uzun süre çadırlarda. barınmak zorunluluğuyla karşı karşıya kalmıştır. Padişah’ın sarayı da hasar gördüğünden IILMustafa şehri terketmeye mecbur olmuştur. Birçok cami, han,saray yıkılmış veya hasar görmüştür. Bunlardan Fatih Camii, Çemberlitaş’taki Atik Ali Paşa Camii, Kariye Camii, Eyüp Sultan Camisini hasar gören, yıkılan camiler arasında sayabiliriz. Ayrıca, Şehrin su şebekesi zarara uğramıştır. Fatih Cami bu olayda tamamen zarar gördüğünden depremden sonra adeta yeni bir cami yapılmıştır.
Yine Fatih Camii gibi depremde hasar gören diğer binalar, Baruthane, Topkapı Sarayı. Yeniçeri odaları gibi yerler için tamirat işlemleri başlatllmıştır9. 8 Temmuz 1790’daki depreme gelince; o gün gece sabaha kadar yirmişer, otuzar dakika ara ile 5 defa hafifçe ertesi gün sabahtan akşama kadar 4 defa aralıklarla sarsıntılar şeklinde olmuştur 10. 28 Ekim 1802’de ortaya çıkan depremde ise bazı kemerler ve haneler yıkılmıştır 11. Ahmet Cevdet, 1804 Aralığı’nda bir deprem olduğunu kaydetmekte, bu depremden bir gün öncesinde İstanbul ‘un şiddetli bir fırtınaya’ maruz kaldığını ifade etmektedir12. Bunların dışında İstanbul, 1837, 1841 yıllarında da deprem geçirmiştir. Böylece, İstanbul’un tarih boyunca
geçirdiği yıkıcı depremleri kısaca özetledikten sonra i894 yılında meydana gelen son büyük depreme geçebiliriz.

İstanbul, son şiddetli depreme 10 Temmuz i894 tarihinde sahne
olmuştur. Deprem ,güneyden kuzeye doğru üç şiddetli sarsıntı halinde hissedildi. Beyoğlu ve Boğaziçi’nde daha az zarar verdi.Depremin merkezinin Yeşilköy’den 8 kilometre uzaklıkta ve güneydoğu Marmara Denizi’nde olduğu tespit edilmiştir. Bir çok sivil bina hasara uğramıştır. Bunlar arasında, Kapalı Çarşı, Bitpazarı, Yağlıkçılar, Çadırcılar, Mercan Çarşı tarafları tamamen yıkılmıştır. Mercan sokağında kükürtlü su fışkırmış, Sirkeci’de istasyon zarar görmüştür. Fatih, Beşiktaş, Ortaköy, Sultan Ahmet, Aksaray, Edirnekapı, Topkapı, Balat, Bakırköy, Silivrikapı semtleri zarara uğrayan yerlerdir.

Semih Tezcan, Yalçın Acar, Ahmet Civ tarafından hazırlanmış olan bir
araştırmada, bu depremin şiddetini 9, enlemini 40,60 boylamını da 25,60 olarak belirtmektedir 13.

1894’deki bu deprem öğle saati 12.24’te alaturka saat ile 4.45’te meydana
geldi. Sarsıntılar İstanbul dışında, Yanya, Bükreş, Girit, Yunanistan, Konya ve Anadolu’nun büyük bir kesiminde hissedilmiştir. İstanbul il sınırları içinde 474 kişinin ölümüne, 482 kişinin yaralanmasına, 387 dayanıklı yapı ve 1087 ev, 299 dükkanın büyük ölçüde hasar görmesine yolaçmıştır. Yalnız bu rakamlar tespit edilebilenlerdir. Ölü ve yaralı sayısının daha fazla olması olasılığı vardır. Çünkü bazı yerlerde, örneğin Yalova’da ölü ve yaralı sayısı bilinmemektedirl4.

Sultan II.Abdülhamit bu deprem yüzünden epey hasar ve can kaybı
olduğunu öğrenince, yaralıların hemen tedavisini, ihtiyacı olanlara yardım
edilmesini, çadırlar kurulmasını emretmiş ve ayrıca fırınıardan bol miktarda ekmek dağıttırmıştır. Açıkta kalanlara, Şehremini’nin başkanlığında bir komisyon kurularak para, yiyecek ve çadır yardımı yapllmıştır15.

Bu yazımızın asıl konusunu, 1~94 yılı depremiyle ilgili olarak. söz konusu
yıl Atina Rasathanesi müdürü tarafından hazırlanmış bir raporun Osmanlıca tercümesi oluşturmaktadır. Belge, Yıldız Esas Evrakı Karton ll, Belge 17. C’de olup depremle ilgili, orijinal ‘bilgileri içermektedir. Rapor, deprem bölgesinde yapılan bilimsel incelemeler, ölçümler sonucunda oluşmuştur. Burada yapılan gözlemlerin ve ölçümlerin ne gösterdiği açıklanmıştır. Bilimsel bir inceleme sonucunda yazılmış bir rapor olması bakımından ve hemen olaydan kısa bir süre sonra hazırlanması açısından önemli bir belge niteliği taşımaktadır16.

Rapordan anlaşılacağı gibi, Sultan II.Abdülhamit depremden sonra bir
bilimsel araştırma yapılmasını istemiştir.Bunun üzerine, Atina Rasathanesi
MüdUrU Eserinisti (D.Eginitis) ile İstanbul Rasathanesi MüdUrU Kumbari
(Coumbary) 17 ve yardımcısı Emil Lakvan (Emi! Lacoine)’nin incelemeleri
sonucunda bu rapor hazırlanmıştır. 15 Ağustos 1894 tarihinde Padişah’a
sunulmuştur.

Mösyö Eserinisti, Kumbari, Emil Lakvan çalışmalarına öncelikle
incelemelerde önemli olabilecek ve zarar gören yerleri ziyaret ederek
başlamışlardır.

Raporda anlatrlanlara göre deprem ve sonuçları şöyledir:


Deprem,. 10 Temmuz 1894 tarihinde öğleden sonra saat 12’yi 24 dakika
geçe 3 kez şiddetli şekilde olmuştur. Bu sarsıntılar meydana gelen tahribatın tamamını oluşturmuştur. Birinci hareketden bir iki saniye önce arabalar geçiyormuş gibi yer altından şiddetli sesler duyulmuştur. Bu hareket diğerlerinden en hafifi olup eşyalar bile oynamamıştır. Hareket 4,5 saniye sürmüş şiddeti gittikçe artmıştır. Birinciden sonra gelen ikinci sarsıntı çok şiddetli olup uzun sürmüştür. Şiddeti giderek artarak 8,9 saniye devam etmiştir. Bu sarsıntının sonucu’ büyük tahribat olmuştur. Üçüncü sarsıntı ikinci ikincisinden sonra meydana gelmiştir. İkincisinden daha hafif olan üçüncü sarsıntı beş saniye sürmüştür. Raporu hazırlayan kişi zelzele sırasında yerin dalgalı bir deniz gibi olduğunu belirterek hareketin boyutunu göstermeye çalışmaktadır. Arka arkaya bu üç sarsıntı toplam i7, i8 saniye sürmüştür. Üç hareketin merkezleri birkaç derece ile kuzey doğu ve güney batı yönünde oynamaktadır. İncelemeyi yapan Eserinisti ve diğerleri kendi yaptıkları araştırma, valilerden gelen telgraflar ve aldıkları diğer bilgileri dayanarak çeşitli yerlerde depremin şiddetine ve süresine
ilişkin açık bir fikir edinerek aynı şiddette olan yerlerden geçen deprem
kavislerini tespit edebilmişlerdir. Rapora bu bölgelerle ilgili bir harita da
eklenmiştir.

Bu kavisler yeryüzünü biri diğerlerinden daha ‘büyük beş kısma
bölmektedir. Haritada belirtilen birinci kısım merkezdir ve en .çok zarar gören yerleri içerir. Bu bölge eğri bir hat şeklini almıştır. Hattın büyük ekseni Çatalca’dan Adapazarı’na kadar ve İzmit Körfezi boyunca 175 km uzunluğunda devam eder. Küçük eğri ise aynı körfezin kıyısında Katırlı (Esenköy) ve Maltepe köyleri arasında olan araziyi içermekte ve 39 kilometredir.


İkinci bölge de yalnız kötü inşa edilmiş bazı binalar yıkılmış diğer bazı
binalar çatlamıştır. Bu bölge Çorlu, Tekfur dağı, Mudanya,’ Akhisar, Üsküdar, Ortaköy, Terkos’dan oluşmaktadır. Büyük ekseni 248, küçük ekseni 74 kilometre, uzunluğundadır.


Üçüncü bölgede deprem şiddetli ise de bazı eşyalar kalabilmiş ve evler
hasar görmemiştir. Bölge Bandırma’dan ve Bilecik civarındaki Karaköy’den
geçen hattan ibarettir. Büyük ekseni 354, küçük ekseni i75 km ‘dir. Dördüncü bölge Yanya, Bükreş, Girit, Yunanistan, Konya ve Anadolu’nun büyük kısmını içine almaktadır. Bu bölgede deprem hafif hissedilmiş ve hasar olmamıştır.


Beşinci bölge büyük olup, bütün Avrupa, Asya ve Afrika’nın bir kısmını
kapsamaktadır. Bu bölgelerde hareket çok hafif olmuş ve sadece İngiltere’de Birmingam; Rusya’da Pavlus şehirlerinde ve Paris’teki aletlerde hissedilmiştir.

İstanbul’daki bu deprem çok büyük hasar yapmış, zarar görmeyen bina
kalmamıştır. Depremin şiddeti Heybeli ve Kınalı Ada’larda daha fazladır. Burada Ruhban Mektebi yıkılmıştır. İnsanlar günlerce baraka ve çadırlarda yaşamışlardır. Arazinin durumu hasarın büyüklüğünde etkili olmuştur. Örneğin Katırlı köyünün yarısı çamurdan oluşan arazi üzerine kuruldugundan hasar büyük olmuş, diğer yarısı ise dayanıklı arazide olduğundan hasar olmamıştır. Yine Yalova’da kurulan bir çiftiğin binaları kumlu arazide olduğundan yıkılmış diğer taraflar sağlam kalmıştır. Binalarda kullanılan malzemelerin iyi olmaması ve binaların eksikliği
ve hepsinin merkezde olması İstanbul’da ve köylerde zararın artmasına nedendir. Yapılan incelemeler sonucu ahşap binaların ve iyi yapılan tuğladan ve demir ile bağlanan binaların depreme dayandıkları saptanmıştır. Anlaşılacağı üzere günümüzde de yerleşim yerlerinde dikkat edilmesi gereken hususlar o zamanlarda da belirlenmiştir. Yani zemi!1in yapısının sağlam olması, yapı malzemelerinin ve inşaatın kaliteli olması gibi hususlara o zaman dikkat çekilmiştir.

Raporda, binalardaki teknik incelemelerin sonuçları da verilmektedir.’
Ayrıca ilginç olaylara değinilmektedir. Bunlar depremden önce ve sonra meydana gelen doğa olaylarıdır. Kıyıda bir çok yerde depremden önce deniz suyunun sıcak olduğuna tanık olunmuştur. Örneğin, Yeniköy’de depremden yarım saat önce denize giren iki kadın denizin ılık olduğunu hissetmişler ve aniden iki büyük dalga görmüşlerdir. Halbuki dalga olmasını gerektiren bir durum yoktur, hava sakindir ve vapur da geçmiyordur. Kuyulardan daha önce soğuk su çekilirken, çekilen suların depremden önce ılık olduğu belirtilmiştir. Büyük Ada’da depremden sonraki gün ve daha sonra iki gün 3 kilometre uzunluğunda denizde dar bulut gibi bir duman görülmüştür. Bütün bunların sebebi, depremden önce ve sonra pek çok gaz veya sıcak buhar çıkarak deniz suyunu ısınmasıdır.

Depremin hızı saniyede 3 kilometre olarak raporda açıklanmaktadır.
Deprem öncesi bazı uyarılar olduğu da kesindir. Yapılan gözlemlerde deprem merkezinin birçok bölgelerinde depremden çok önce kırlangıçların korkup yuvalarından uçmaları dikkat çekici bir belirti olarak anlatılmaktadır. Kırlangıçlar bazı yerlerde akşam geri döndükleri halde diğerlerinde sürü ile telgraf hatları üzerine konmuşlar ve depremden sonra dönmüşlerdir. Birkaç dakika önce tavuklarda da böyle bir durum yani kaçma olayları yaşanmıştır. Hayvanların depremi önceden sezebilmeleri, saptanan raporlarda depremi önceden hissedebilecek bir alet icat edebileceği fikri ileri sürülmektedir.

Araştırmalar sonucunda depremin tektonik, yani yeryüzünün oluşumundan dolayı meydana geldiği ortaya çıkmıştır.
Özetlemeye çalıştığımız yazımızın konusu raporda, olaylar detaylı şekilde
ve ayrıca teknik bilgilerle verilmektedir.

Söz Konusu Rapor
Hakipa-yı mükarim pema-yı hazret-i mülükaneye Atina rasathanesi direktörü Mösyö Eserinisti tarafından fi 3 Ağustos Rumi ve 15 Ağustos Efrenci sene1894 tarihiyle takdim olunan raporun tercümesidir
Zat-ı şevket semat hazret-i padişahileri, ‘ahiren Dersa’adet’de vuku’u
bulunan büyük hareket-i arzın fennen ve mükemmelen tedkik olmasını arzu buyurmakda olduklarından iş bu arzu-yu hümayun ile beraber tedkikat-ı mezkurenin ‘ale’l-umum funun içun’ derkar olan ehemmiyetini nazar-ı dikkate alarak gerek hakipa-yı. şahanelerine ve gerek erbab-ı fununa takdım olunmak üzere işbu ‘alamet-i tab’ iyenin ahvaline dair devr
s.2
ve dıraz icra-yı tedkikata mübaşeret eyledim.
Zat-ı mükarim semat hazret-i tacidarileri fünun ve ma’arif içun derkar olan
himmet-i seniyyeleriyle ‘atıfen kullarına bir vapur tahsisi buyurmuş
olduklarından ‘uluvv-ı cenab-ı şahanelerin sayesinde Dersa’adet rasathanesi müdürü Kumbari ve mu’avini Emil Lakvan. Efendilerin refakatiyle tetkikat-ı fenniyece ehemiyetleri olan hareketzede mahallerin kaffesi ziyaret olunmuştur.
İş bu tetkikat hitampezir olmağla başlıca netayicinin ‘arzı ile kesb-i
mefehheret olunur.

Hareket-i arzın 1894 efrenci Temmuzu’nun 10’unda (Dersa’adet evsat
saati üzere) alafranga ba’de’l-zahir saat 12’yi 24 dakika geçerek üç şedid zelzele ile başlamıştır. Bu zelzeleler mevcut olan tahribatın hemen cümlesini icra etmişlerdir. Birinci hareketten bir iki saniye evvel kaldırım üzerinden kemal-i sür’atle birçok arabalar geçiyor imiş
s.3
gibi yer altından şedid sedalar duyulmuştur. Tahtü’I-‘arz seda ile zuhıır eden birinci hareket ufki olup diğerleri kadar şedid olmadığından en hafif eşya-yi beytiyye bile yere düşürmemiştir. Bu hareket dört beş saniye sürüp şiddeti tedricen tezayüd etmiştir. Birincinin akabinde zuhur eden ikinci hareket pek şiddetli olup imtidad etmiş ve ufkla müteviizi 18 ve devri olup şiddeti tedricen tezüyüd ve sekiz dokuz saniye sürüp tahribat-ı mühimme icra eylemiştir. Bu hareketde dahi birincisinde olduğu gibi tahtü’l-arz seda var idi. Nihayet üçüncü tezelzül ikincisinin akabinde vuku’ bulub temevvücü ve ufki olmuşdur. Bu zelzelenin kısm-ı küllisinde arz dalgalı bir deniz üzerinde imiş gibi sallanmışdır. Üçüncü tezelzül ikincisinden hafif olub beş saniye sürmüşdür. Bu tezelzül ile dahi tahtü’l-arz
s.4 5.
seda mevcud idi. Aralarında pek az fasıla olan bu üç tezelzül cem’an
17, 18 saniye sürmüşdür. Üç tezelzül dahi merkezlerinin bi’l-cümle noktalarında bir veya diğer tarafda bir kaç derece cüz’i bir tahallüf ile şimal-ı şarki ve cenub-i garbi istikametinde bulunmuşlardır.
Mahallinde icra eylediğimiz tetkikat-ı mahsusamıza ve vilayat-ı şahane
valilerinin telgraf namelerine ve aldığımız diğer bir çok ma’Iuımat-ı sahiheye istinaden mahall-i muhtelifede zelzelenin imtidad ve şiddetine dair bir fikr-i sahih hasıl idüb hareketin aynı şiddeti haiz olan mahallerden geçen zelzele kavislerini tayin idebilmişizdir.
Bu kavisler sallanan arzın sathını yek diğerinden daha büyük olan beş
mıntıkaya taksim ederler.

s.5
Merbut haritada iriie olunan birinci mıntıka merkezi teşkil idüb en çok
rahnediir olan mahalleri hiividir. Bu mıntıka dahilinde ebniye-i seniyye
münhedim olmuşdur. Bu mıntıka-i merkeziye ber-mu’tad uzun bir hatt-ı münhani şeklini almışdır. Bunun büyük mihveri Çatalca’dan Adapazarı’na kadar ve İzmit Körfezi boyunca yüz yetmiş beş kilometre tulunde imtidad ider. Küçük mihveri mezkur körfezin munsabbında Katırlı ve Maltepe Karyeleri arasında olan araziyi havi olub 39 kilometre tulundadır. Tezelzülün istikameti hatt-ı münhanının küçük mihveri takriben mütevazi ve büyük mihverinde müstevi-i umudidir.
ikinci mıntıkada yalnız fena inşa olunmuş bazı ebniye yıkılub ekser
haneler hafifce çatlamışdır.

s.6
Bu mıntıka Çorlu ve Tekfur dağı l9 ve Mudanya ve Akhisar ve Üsküdar ve
Ortaköy ve Merkos’dan mürur iden zelzele ile mahdud olub bu dahi hatt-ı
münhani şeklindedir ve büyük mihveri 248 ve küçük mihveri 74 kilometre
tulundedir.
Üçüncü mıntıkada zelzele şedid olmuş ise de ba’zı eşyayı yere bırakmış
yahud yerinden oynatmış ve hanelere hasar vermemişdir. Bu dahi bir hatt-ı münhani şeklinde olub büyük mihveri 354 ve küçüğü ı75 kilometre tulundedir ve Bandırma’dan ve Bilecik civarında vaki’ Karaköy’den geçen zelzele ile tahdid olunmuşdur.
Dördüncü mıntıka Yanya’ya ve Bükreş’e ve Girid’e ve Yunanistan’a ve
Konya’ya ve Anadolu’nun büyük bir kısmına mümtedd olub.
s.7
Hareket-i arz an çok hafif ve doğrudan doğruya his olunur derecesinde
olmağla beraber hasar hasıl etmemiş olan memleketleri havidir.
Beşinci mıntıka pek cesim olub umum Avrupa ve Asya’yı ve Afrikanın bir
kısmını havidir. Bu mıntıka dahilinde olan memalikde hareket pek hafif olub yalnız alat-ı fenniye ve mıknatisiyyede his olunmuşdur. Malumat-ı acizanemizde nazaran hareket-i arz İngiltere’de Birmingem şehrinde ve Rusya’da Pavlus şehrinde ve Paris’de alat-ı fenniyede his olunmuştur.
Ber-vech-i ma’ruz Dersa’adetde ki hareket-i arzın pek büyük bir mesafesi
olmuşdur. Mesafe ve müddet nokta-i nazarıyla bu zelzele ma’lum olan
zelzelelerin en büyüklerinden biridir. Ale’l-husus merkezi şayan-ı dikkatdir. Bin sekiz yüz seksen dört (1884) kanun-ı evvelinın 25’inde Endillüs’de vuku’u
s.8
bulunan hareket-i arzın merkezi 40 kilometre tulunde ve 10 kilometre
arzında idi. Fakat zelzelelerin mesafesi behemehal şiddetleri nisbetinde
değildır. İşbu tedkik olunan zelzelenin şiddeti sinin-i ahirede vuku’u bulan ba’zı büyük zelzelelerin şiddetinden azdır. Bu zelzele 1893 senesinde Yunanistan’da Zanta Adası’nı tahrib eden hareket-i ‘arzdan daha şedid ise de Yunanistal).’da Lukrid nahiyesinde bu kadar mesafesi olmayan zelzele-i ahireden daha hafifdir.
Mesafe-i merkeziye dahilinde olan mahaller pek çok rahnedar olmuşdur.
Tahribat-ı maddiye pek mühim olub pek çok kimesneler dahi telef ve mecruh olmuşlardır. Bir çok haneler hemen kamilen münhedim olub diğerleri kabil-i sukunu olmayan bir hale gelmiş ve ekser haneler az çok çatlamış
s.9
ve hiç bir hane hasardan kurtulamamışdır. İstanbul’da felaket her cihetle.
büyükdür. Ale’l-husus Çarşı-yı Kebir harabezare dönüb enkaz altında pek çok kimesneler telef olmuşlardır. Heybeli ve Kınalı 20 adalarında zelzelenin şiddeti derece-i nihayeye varub Ruhban mektebi harab olmuş ve duvarlarının ekserisi yıkılmışdır.
Ayastefanos ve Anbarlı ve Kınalı ve Büyük Ada ve Katırlı’da birçok
hanelerin ve cami’ ve kiliselerin harab oldukları veyahud çatladıkları ve
minarelerin yıkıldığı görülmüşdür.
Her karye ve kasabada zelzele muceb-i te’sir manzaralara sebep olmuşdur.
Ahali kemal-İ havf ve haşiyet ile sokaklara firar etmiş ve pek çok kimesneler günlerce meydan ve bağçelerde tente ve baraka altında yatmışlardır.
s.10
çarşı-yı Kebir’de bir hayli mecruhlar bir kaç sa’atler enkaz altında
kaldıkları halde hükümet-i seniyye tarafından irsal olunan me’murların
himmetiyle çıkarılıp kurtarılmışlardır. Küçük bir çocuk sa’atlerce ezilmiş olan valdesinin kucağında kalmış olduğu halde ber-hayat olarak bulunub
kurtarılmışdır.
Tabakatti’l-arzın teşkilatı ba’zı mahallerde hasar ve mesaibe sebeb
olmuşdur. Katırlı karyesinin nısfı çamurdan teşekküI eden fena arazide inşa olunmuş olmağla harab olmuş ise de arazi-i metine üzerine te’sis olunan nısf-ı diğeri hal-i selametde kalmışdır. Yalova’da kumlu arazi. üzerine inşa olunan çiftlik ebniyesi münhedim olduğu halde nefs-i karye pek de rahnedar olmamışdır. Ebniye içün kullanılan edevatın ve binanın
s. 11
fenalığı ve eskiliği ale’l- husus merkezde bulunmalarından naşi ziyadesiyle zedelenen İstanbul’da ve karyelerde hasarın tezayüdüne sebep
olmuşdur.
Diğer tarafdan ekser hanelerin ahşab olması mesaibin az olmasına hidmet etmişdir. Dersa’adet hanelerinin sair mahaller gibi kamilen kargir olmaması şayan-ı memnuniyet ‘ad ‘olunmalıdır. Yoksa daha çok mazarrat hasıl olacak idi. Ahşap haneler zelzeleye hayretbahş derecede dayanmışlardır. Fena yapılmış olan eski ahşap haneler bile selametde kalmış iken yanlarında olan a’la yapılmış güzel ve yeni ve hatta demirler ile bağlanmış olan kargir haneler münhedim olmuşlardır.
Ahşap hanelerin zelzeleye en çok dayandıkları tebeyyün etdiği halde
kargirler bi ‘I-‘aks nadiren baki kalmışlardır.

s.12
Ahşapdan sonra en çok dayanan haneler tuğla ile yapılanlardır. Tuğla ile yapılan duvarlar elastik ve metin olmağla kolay dağılmazlar ise de güzel bağ ve istinadgahları olmadığı halde yıkılmışlar ve fakat duvarların yekdiğerine güzel bağlanmış ve civar hanelere muttasıl bulunan haneler pek hafif suretde çatlamışlardır. Büyük Ada’da tuğla ile yapılan bir hanenin ortası taştan olmağla taştan yapılan kısmının yıkılıp tuğladan olan kısmının selametde olduğu görülmüşdür. Bu dahi tuğla ile güzel inşa olunarak demirler ile bağlanan hanelerin hareket-i ‘arza dayandıklarını isbat eder.
Bi’l-cümle ebniyede ve harek.et-i ‘arzda zelzelenin istikametine müstevi-i ‘umudı tesadüf eden duvarlar yıkılmış yahud rahnedar olmuşdur. Halbuki zelzeleye mütevazi tesadüf eden duvarlar sağlam kalmış yahud az zedelenmişdir.

s.13
KuturIarı tezelzülün istikametine mütevazi düşen ebniye duvarları
yıkılmamış bile olsa 45 derece ufka ma’il “X”şeklinde çatlaklar peyda
etmişlerdir. Mesaafe-i merkeziyenin bir çok mahallerinde ve ‘ale’ l-husus Büyük Ada’da istikamet-i temevvücüye ve aşağıdan yukarıya doğru hareket
görülmüşdür. Büyük Ada’da değirmenin herem şeklinde olan büyük ocağı ufki olarak üç parçaya ayrılmış ve bu parçalar şimalden şarka doğru dönmüşdür. Üst taraftaki parça dört santimetre ve ortadaki parça andan daha az ve üçüncü parça diğerine nisbetle daha az eğrilmişdir. Bir hanenin küçük bir ocağı yine o istikamet üzere 30 derece kadar eğrilmişdir. Diğer bir hanede avluda bulunan iki çiçeklik yukarıya atılıp silindirik .
s.14
ka’idesinden çıkmış ve yere düşmüş ise de ka’idelerin silindirleri baki
kalmışdır. Mösyö Mesrubeyanın hanesinde tuğladan olan bir sütun ufkı olarak iki parça olmuş ve üst taraftaki parçası birkaç santimetre irtifa’a kadkalkıp ufkı çemberlerinden çıkmışdır ve 90 derece kadar eğrilip yine o ufkı çemberler arasında diğer parça üzerine düşmüşdür. Mösyö Zarifini hanesinde bir metre 30 santimetre bir sütun Üzerinde duran bir Nemesis heykeli 30 derece eğrilip ka’ idesinden 25 santimetre ötede yere düşmüş ve ayağı üzerinde durmuşdur.
Böyle bir çok meşhudat-ı .acizanemiz tezelzülatın istikameti ufkı ve temevvüci olduğunu gösteriyor.
Mesafe-i merkeziyenin zemininde pek çok yarık ve çatlak
s.15
yokdur. Meşhudumuz olan’ en mühim yarık, arzı çamurdan ibaret olan
Anbarlı karyesindedir. Mezkur yarık üç kilometre tulunde ve sekiz santimetre kadar arzında olub denizden 300 metre uzakda ve sahile mütevazı olarak şark-ı garbi istikametindedir.
Mahall-i mezkurda birinci yarık mütevazi ve denize 30 metre daha yakın
olarak 100 metre tulunde ve altı santimetre arzında diğer bir yarık daha peyda olmuşdur.
Bu yarıkların arzı zelzelenin ibtidasından beri hergün tedrica azalmaktadır. Heybeli Ada’sında Ruhban ,mektebi ile Ticaret mektebi arasında 200 metre

s.16
tulunde ve şimal-i garbi ve cenub-ı şarki istikametinde gayetle dar bir
yarık hasıl 21 olmuşdur. Kınalı Ada’sında 22 deniz civarında şimal-i şarki ve cenub-i garbi istikametinde ba’zı küçük yarıklar ve bunların civarında arzın bir miktar çökdüğü görülmüşdür. Ortaköy’de deniz civarında iki küçük yarık görülmüşdür. Bunlar denize mütevazı ve şimal-i garbi ve cenub-ı şark i istikametinde olub yarılan yerde arz dahi biraz çökmüşdür. Arzın bu çökmesi ne mebni deniz civarındaki cami’-i şerif iki derece kadar eğilmişdir. Burgaz Ada’sında23 dahi sahile mütevazı olarak şimal-i cenubiye doğru yarıklar görülmüşdür. Bunlarınen mühimmi 200 metre tulunde ve altı santimetre arzındadır. Katırlı’da dahi sahile mütevazı olarak ba’zı yarıklar peyda olmuşdur.
s.l7
Sahilde mühim çökmüş yerlere gelince hiç bir yerde görülmemiş ve
ma’iyyet-i acizanemizee terfik buyurulan bahriye zabitanından Vasıf Efendi ma’rifetiyle denizin dibi iskandil, edildikde İngiliz haritasına nisbetle his olunur derecede fark görülmemişdir. Esteren kumpanyasının tahtü’l-bahr telgraf hattının yahud kablosunun Kartal’dan kal’a-i Sultaniye’ye kadar olan kısmında ve Kartal’dan üç mil uzakta kablo bir kaç yerde kesilmişdir. Bir kaç gün sonra kablo ihrac olundukda bıçak ile kesilmiş gibi temizce kırılmış olduğu müşahede olunmuşdur. Mahall-i mezkurda Vasıf Efendi tarafından iskandil olundukda İngiliz’ haritasından bir mikdar fark görülmüş ise de iskandil olunan noktaların haritadaki noktalara tamamıyle mutabık olduğu muhakkak değildir.
s.18
Efrenci TemmuzUn 10’unda vuku’u bulan zelzele su menba’alarına ve
kuyulara dahi te’sir etrnişdir. Hareketden bir kaç sa’at sonra Yalova’daki Koru nam kablıca sularının akşama kadar akmadığı görülmüş ise de 72 santigrad olan
derece-i hararetleri ve hassaları tebeddül eylememişdir. Anbarlı’da zelzeleden sonra yarım sa’at kadar çeşme suyu çekilip tekrar akdıkda iki sa’at kadar bulanık imiş. Katırlı’da bütün menba’ suları 10gün bir misli kadar çoğalmış ise de ‘muahharen mu’tad olan miktarda bulunmuşdur. Mezkur karyenin Ayakiryaki nam mahallinde bir ayazmada bir vakitden beri su yok iken tekrar su gelmişdir. Mesafe-i merkeziyenin birçok mahallerinde hayli kuyuların suları bir misli kadar çoğalıp bulanık olmuşdur.
s.19
Mesafe-i merkeziye dahilinde sahil boyunda deniz suları pek çok çalkanub ba’zı mahallelerde denizin 50 metre kadar çekilub geri döndüğü
görülmüştür. Başka mahallerde deniz ibtida yükselmiş ve ba’dehu çekilmişdir. Fakat ekseriya yükseldiği görülmüştür. Hiç bir mahalde sahil hududunun daimi bir suretde tebeddülü görülmemiştir.
Sevahilin birçok mahallerinde denizin kaynamaktada olduğu görülmüştür.
Ayastefanos’da hareket-i arz zamanında bir gemici elini denize sokdukda ılık olduğunu görmüşdür. Mahall-i mezkurde hareket-i arz’ dan bir çarık evvel denize giren bir kadın denizin gayetle ılık olduğunu görmüş ve bir az rahatsızlık his eylemiştir. Yeniköy’de hareketden yarım sa’at evvel denize giren iki kadın
s.20
denizin ılık olduğunu his etmişler ve bağteten iki büyük talga
görmüşlerdir. Halbuki deniz ile hava sakin olub o esnada uzakdan bile vapur geçmiyor idi. Makri köyünde bir kadın zelzeleden biraz evvel kuyudan su çekmiş olmağla ber-mu’tad soğuk olan kuyu suyunun ılık olduğunu görmüştür. Galata’da pek çok kimseler hareketi arz esnasında zeminin sair vakitlerden ziyade sıcak olduğunu his eylemişlerdir. Katırlı karyesinin ahalisi hareket-i arz esnasında sütun şeklinde denizden, buhar çıkub ve tedricen yükselub 10 metre irtifa’ına kadar çıktığını cenub-ı şarki ve şimal-i garbiye doğru sath-ı deryada sekiz kilometre mesafeye kadar gittiğini görmüşlerdir. Büyük Ada’da hareket-i arzın ertesi günü ve diğer
s.2l
iki gün 3 kilometru tulunde cenub-ı şarki ve şimal-i garbi istikametine
toğru ruy-ı deryada dar ve bulut gibi bir duman görülmüşdür. Tahkik etdigimız ve sahih zan eylediğimiz iş bu meşhudatdan istintac olunduğu vechile hareket-i arzdan evvel ve sonra ve esna-yı hareketde pek çok gaz yahud sıcak buha:r çıkub deniz suyunu ısıtmış ve sali-fu’z-zikr alametteri hasıl etmişdir.
Mesafe-i merkeziyenin büyük mihverinde bir körfez ve dağ ve sahil ve
tahtü’ I-arz kırık yerler gibi tabakat-ü’ arza müteallik bir alamet mevcud olur. Bu ka’ ide bu defa ki hareket-i arzın mesafe-i merkeziyesinin büyük mihverinde dahi mevcuddur. Mihver-i mezkur İzmid körfezi boyunca
s.22
mümtedd olub bu körfezin devamı olan sevahile mütevazi gider. İstikametın birliğini ve tezelzillatın mesafe-i merkeziyenin her noktasında
mutabık olmasını ve mesafe-i merkeziye hattının dar şekilde bulunmasını hesaba idhal etdiğimiz Mide tezelzülun merkezi olmayub hattı olduğunu yahud ta’ bir-i aher ile hareketin merkezi bir nokta olmayub mesafe-i merkeziye büyük mihverine mütevazi istikametde bulunan bir hatt olduğunu muhakkak ve o mihverin tulunca taht’ül-arz kırık bir malhall bulunmasını muhtemel ad etmemiz lazım gelur. Bu hareket-i arzın büyük bir vüs’atı olmasına nazaran merkezinin pek çok .derin olduğu zan olunur ve doton ve hayden usulüne müraca’at itdiğimiz halde “umk-ı mezkurun 34 kilometre olduğunu keşf etmişizdir.

s.23
Emil Lakvan Efendi ‘Umk-ı mezkuru diğer bir usul üzere hesab etdikde
aynı ‘umuki keşf etmiş olduğundan keşf etdiğimiz neticenin muhtemel olması tasdik kılınmışdır. 150seneden beru vuku’u bulunan hareket-i arz merkezlerinin şimdiye kadar keşf ve tahmin olunan ‘umuki 250 metreden 60 kilometre kadardır. Bu merkezlerin yalnız dokuzu 29 kilometre olan çarlezton merkezinden daha derin olub ekserisinin o kadar derin olmadığı keşf olunmuşdur. Benaberin Dersa’adet hareket-i ‘arzın merkez tezelzülü’ 150 seneden beri vuku’u bulan zelzele merkezlerinin en derini ‘ad olunmak lazım gelir ise de bu merkez daima kışr-ı ‘arzda ve küre-i ‘arzın nısf-ı kutruna nisbetle küçük bir derinlikde yani mezkur nısfkutrun I\200’i raddesindedir.
s:24
Fransa ve Rusya ve Romanya’da icra olunan tedkikat-ı fenniye mu’aveneti
ile tezelzülatın sür’at-ı intişarını hesab edebilmişizdir. Zelzele saniyede üç
kilometre sür’atle Paris’e ve 3,5 kilometre sür’atle Pavluska ve üç kilometre ve altı ‘aşr sür’atle Bükreş’e muvasalat etmişdir. Yunanistan’da ahiren Lukrid nahiyesinde. vuku’u bulan hareket-i ‘arzda Birmingamlı Mösyö Daviso’nun tedkikat-ı sahihesine ve Atina Rasathanesi’nde tedkikat-ı ‘aciziinemize istinaden mezkur hareket-i ‘arzın Birmingam şehrine kadar sür’at-i intişarı saniyede üç kilometre olduğunu keşf eylemiş olduğumuz cihetle işbu iki hareket-i ‘arzın Paris ve Pavlusk ve Bükreş ‘ve Birmingam’a kadar sür’at-ı intişarı takriben sedanın sulb-i cisimlerden geçmesinin sür’ati kadar olduğu tebeyyün eylenmişdir.
, s.25
Hareket-i ‘arzdan biraz evvel ba’zı .’alaim-i mütekaddime zuhur etdiği
muhakkak ‘ad olunmalıdır. Mesafe-i merkeziyenin bir çok mahallerinde hareket-i, ‘arzdan hayli evvel kırlangıçların korkup yuvalarından uçmuş oldukları ciileb-i inzar dikkat olmuşdur. Ba’zı mahallerde, kırlangıçlar akşam yuvalarına dönmüşler ise de diğer mahallerde sürü ile telgraf hatları üzerine konub şedid tezelzülatdan biraz sonra ‘avdet etmişlerdir. Mesafe-i merkeziyenin birçok mahallerinde hareketden birkaç dakika evvel tavukların ve hayvanat-ı sairenin korkub kaçmak ve ihtifa etmek istedikleri görülmüşdür. Bu ‘alamet-i şedid tezelzülatdan evvel arzın hafifce sallanmasından naşi olmağla insan hareket-i ‘arzı evvelden keşf edemediği halde kendisinden daha mütehassis olan hayvanlar anı his ederler.
s.:26
‘Bu izahatdan istifade olunarak en küçük sedayı ve en hafif tezelzülü gayetle his edebilecek alat-ı fenniye i’mali için İcra-yı tedkikat olunabilir. Bu
aletler hafif hareket-i arzı dahi haber vereceğinden şedid’ tezelzülat vuku’u
bulması üzerine celb dikkat eder. Mezkur imarat-ı mütekaddimeden başka bir mühendis hareket-i ‘arzdan biraz evvel aletin mıknatıs iğnesinin etrafına bir demir parçası dönderilmekte imiş gibi sallandığını görmüşdür. Efrenci Temmuz’un 10’unda vakt-i zahirde vuku’a gelen tezelzülat-ı şedideden sonra o günü ve ertesi günler az şiddetli tezelzülat dahi vuku’u bulub bunlar Ağustos’un 8’ine kadar kesb-i hıffet etmiş ve efrenci Ağustos’un S’inde dahi hayli hafif bir hareket duyulmuşdur.
s.27
İşbu tezelzülatın en şedidi Temmuz’un 12’sinde alafranga saatle akşam
saat 4’ü 10 geçerek zuhur etmiş ve iki saniye sürmüşdür. Temmuz’un 18’inde kable’z-zeval saat 1I’i 5S dakika geçerek şedid bir tezelzül duyulmuşdur. Bunlar ile beraber ilk defalar gibi tahtü’l-arz bir seda dahi işitilmişdir. Heybeli Ada’sında Temmuz’un 10’unda vakt-i zuhrdan sonra olan tezelzülata hatt-ı ufki üzere olub birçok toprak yıkılmasına müşabe tahtü’l-arz bir seda dahi duyulmuşdur. Birinei tezelzülatdan sonra mesafe-i merkeziyenin ba’zı mahallerinde tezelzül ile beraber olmaksızın seda duyulmuşdur. Tedkik etdiğimiz kaffe-i ‘alaime nazaran işbu hareket-i arzın tektonik yani arzın teşekkülatına müte’allik olduğu tahakkuk etmişdir. Mesafe-i merkeziye mihverinin tulunce merkez-:i tezelzülün vüs’ati ve teşekkülat-ı arziyeye müte’allik tabakatü’l-arz

s.29 (2S.s.olması gerekirken 29 yazılmış)
hadisesi teşkil eden İzmit Körfezi’nde mihver-i mezkurun istikameti ve
‘ale’l-‘umum isoseiste(latince yazılmış bir kelime) kavislerin gayetle uzun olan şekilleri ve iş bu ‘alamet-i tab’iyenin şiddet ve vüs’at-i fevka’l.’adesi mezkur hereket-i arzın tektonik yani teşkilat-ı arziyeye müte’allik olduğuna bizi ikna etmişdir. Yanardağ feveranları işbu hareket-i arzda görülen vüs’at ve şiddeti ve ahval-i saireyi haiz değildirler. Tektonik hareket-i arzlar arzın tedricen ve aheste teşkilinden hasbe’l-icab zuhur eden bir ‘alamet-i tab’iyedir. İşbu teşekkülün netayicinden biri dahi kışr-ı arzın hareketi ve sahil hatlarının tebdil-i mekanı ise de bu tebdil-i mekan ol-kadar aheste vuku’u bulur ki his olunması için binlerce seneler lazımdır. Binaenaleyh Marmara Denizi’nin şehr ve ada ve karyelerinin batması için asla ve kat’a
s.30
bir muhatara bulunmadığından ahalinin yanardağ zuhuruna ve adalar ile
sevahilin çökmesine dair olan evhamı ma’a-i-memnuniyye hiç bir mutala’a ve esbab-ı fenniye üzerine mübtehi değildir. Bi’l-‘aks Temmuz’un 10’unda üç şedid tezelzül ile başlamış olan hareket-i arzın devr-i istidadı şimdi hayli geçip hitama varmakda olması melhuzdur.

Mütercimi Tarih-i tercüme
Bogos kulları fi 8 Ağustos sene 1310


* A.Ü. D.T.C.F. Tarih Bölümü, Yakınça~ Tarihi Anabilim Dalı, Araştırma Görevlisi
1. Türkiye’nin deprem bölgeleri ve tektonik durumu için, Öcal,Türkiye’nin Sismitesi ve Zelzele Coğrafyası, İstanbul 1968,N.Pınar-E,Lahn,Türkiye Deprem Bölgeleri İzahlı Kataloğu, ‘Ankara,1952’ye bakılabilir,
2. Nevra Necipoğlu, “Depremler, Bizans Dönemi” Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, c.3,s.33-34

3. Mustafa Cezar, “Osmanlı Devrinde İstanbul Yapılarında Tahribat Yapan Yangınlar ve Tabii Afetler” Türk Sanatı Tarihi Araştırma ve İncelemeleri I, İstanbul, 1963,5.380

4. N.N.Ambraseys, C.F.Finkel, The Seismieity of Turkeyand Adjacent Areas A Histarical Review 1500- 1800. Istanbul, i995,s.38. Bu eserlerde Türkiye’ de meydana gelen depremler hakkında kronojik olarak geniş bilgi bulunabilir.
5. Mustafa Cezar, a.g.m.s. 382-383, Şehabettin Tekindağ “İstanbul, Türk Devri 1453-1520” İslam Ansiklopedisi c.5-ıı,s. 1203
6. Kevork Pamukciyan, “Depremler, Osmanlı Dönemi” Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, c.3, s.34-35, N.N.Ambraseys, C.F.Finkel, a.g.e, s.54,94,136 vd.
7. N.N.Ambraseys,C.F.Finkel,a.g.e.,s.94.
8. K Mustafa Cezar,a.g.m.s.388-389.

9. Mustafa Cezar,a,g.m,s.389,390,Kevork Pamukçiyan,”Sarkis Sarraf-Hovannesyan’a Göre istanbul’un 1766 Büyük Depremi”,Tarih ve Toplum,c.8,sayl 47,s.270-271,
10. Ahmet Cevdet, Tarih-i Cevdet,c,5,İstanbul 1303,s.22. .
11. Ahmet Cevdet,a.g.e,c.7,s.144,
12. Ahmet Cevdet,a.g.e.c.8,s.27.
13. Semih Tezcan,Yalçın Acar, Ahmet Civ, İstanbul için Deprem Riski Analizi, İstanbul,1979,s.5.Ancak,S,Sipahioğlu,D.Kolçak,Y.Altınok’un hazırladığı Türkiye ve Çevresinin Tarihsel Deprem Kataloğu (M,Ö.2100-M.S.1900),İstanbul,1981,s,63,adlı eserde depremin enlem ve boylamının belli olmadığı, şiddetinin saptanamadığı Yazılıdır, Ayrıca, aynı eserde depremin etkili olduğu yerlerin istanbul, Prens Adaları, Marmara Denizi, ‘Karamürsel, Adapazarı olarak belirtilmektedir. 1894’te hazırlanmış ve sunduğumuz raporda da belirtildiği gibi deprem, Adalar’ da ve yakın çevresinde büyük hasara yol açtığı görülmektedir.
14. Feriha Öztin,1O Temmuz 1894 İstanbul Depremi Raporu, Ankara,1994,s.9.Bu eser, 189’4 Istanbul depremi üzerinde yapılan kapsamlı bir çalışmadır. Yerli ve yabancı orijinal kaynaklarla birlikte bir çok eserden yararlanılmıştır.

15. Erdem YOcel,Tarih Boyunca İstanbul Depremleri”,Hayat Tarih Mecmuası, sayı 6(Temmuz 1971),s.63.
16. Feriha Öztin,a.g.e.Söz konusu raporu eserinde kullanarak verilerinden yararlanmıştır Ayrıca, raporu kaynaklar kısmında günümüz diline çevirerek ve teknik terimler kullanarak vermiştir Ancak yer adlarında ve bazı kelimelerde hatalar bulunmaktadır. Biz burada metnin eski
Türkçe ve günümüz diline çevrilmiş halini vermeyi uygun bulduk. ;
17. Coumbary, Osıııanlı Devleti’nde demiryolu yapmıı için bulunan bir mühendistir. Osmanlı Devleti’nde ilk meteoroloji rasathanesi Fransa’nın da etkisiyle ve Coumbary’nin girişimiyle H.1284(1867-68)’te. açıldı. Rasathane-i Amire’nin müdürlüğüne Coumbary getirildi. Emre Dölen,”Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Bilim”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, c.l,s.167.

18. Paralel ve eşit anlamında kullanılmıştır.

19. Feriha Öztin a.g.e.’de Tekfur dağı olarak geçen bölgeyi Rodosto (Tekfurdağı, Tekirdag)” şeklinde vermiştir.s.33.0smanlıca belgede ise yukarıda belirtildiği gibi geçmektedir.

20. Feriha Öztin a.g.e.s.34’te Osmanlıca kaynakta Kınalı Ada olarak geçen yeri “Antigoni Adası, Burgaz Adası” şeklinde göstermektedir.

21 Feriha Öztin a,g,e,s.35’te bu kelimeyi sahile ulaşmıştır şeklinde vermiştir, Aslı ise yukarıdaki gibidir, . ,
22. Yine aynı yerde Kınalı Ada olarak geçen yer Burgaz Adası olarak verilmektedir.
23.Feriha Öztin,a.g,es.36’da Burgaz Ada’yı Kınalı Ada olarak yazmaktadır.

Osmanıca Metinler İçin Tıklayınız

TEKİRDAĞ ZAHİRE NAZIRI AHMET PAŞA CAMİİ RÖLÖVE,RESTİTÜSYON VE RESTORASYON RAPORU-2008

TEKİRDAĞ ZAHİRE NAZIRI AHMET PAŞA CAMİİ-2008

1-1 YAPI TARİHÇESİ

Tekirdağ il merkezi, Ertuğrul Mahallesi’nde bulunan bu caminin yapım kitabesi günümüze gelemediğinden, yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Yazılı kaynaklarda Zahire Nazırı Tekirdağlı Ahmet Ağa tarafından 1830–1831 yıllarında yaptırıldığı bilgisi verilmektedir. Caminin önündeki içerisinde şadırvanın da bulunduğu avlusu 1952 yılında yıktırılmış ve önü açılmıştır.

1-2 YAPININ MİMARİ ÖZELLİKLERİ

1-2-1 YAPI YERLEŞİMİ

Yapı çok geni bir parsel üzerinde yer alır. 3 tarafı yol ile çevrili olan parselin batı ve kuzey  cephesinin bir bölümü komşu parsellere bitişik konumlanır. Avluya kuzey yönünden girilir. Bahçe duvarları özgün değildir. Yakın zamanda ki 1952 yılındaki onarımda olması yüksek ihtimaldir, kagir duvarlar yıkılarak yeniden yapılmıştır. Camii  eğimli bir arazi üzerine oturur. Özellikle güney cephesi kotu ön cephe kotundan aşağıdadır. Parsel içinde kuzeybatı köşesinde müftülük binası vardır. Bu yapının yanında tuvaletler bulunur. Özgün şadırvanı mevcutta kullanılmamaktadır. Şadırvanın ön bölümüne yeni abdestlikler yapılmıştır.Avlu zemini taş kaplamadır.

1-2-2 PLAN ÖZELLİKLERİ

Cami dikdörtgen planlı olup, kesme taştan iki katlı olarak yapılmıştır. Harim ve son cemaat mekanlarından oluşan yapı yakın dönemde onarım geçirmiş ve bazı bölümlerinde betonarme hatıllar ile güçlendirme yapılmıştır.

Kapalı bir son cemaat bölümü vardır. Giriş kapısının önünde ahşap direkli bir saçağı vardır. Ahşap direklerinin üst başlığında ‘c’ ve ‘s’ kıvrımlarından oluşan motif bulunur. Saçağın iç tavan kısmı düzdür v ahşap çıtalı tavan kaplamasına sahiptir. Camii giriş kapısı barok özellikte yapılmıştır. İç içe 2 kademeden oluşan kapı açıklığı basık kemer ile geçilmiştir. Dış cephedeki söve bölümü profillidir. İç bölümdeki kapı üst kemerli ‘c’ ve ‘s’ kıvrımlarından oluşan bir motif ile süslenmiştir.  Ahşap olan kapı tablalıdır.

Son cemaat bölümü dar, uzun dikdörtgen formludur. Giriş kapısı kuzey cephesinin orta aksındadır. Kapının her iki yanında 3’ er tane pencere vardır. Basık kemerli pencere doğramaları ahşaptır. Pencere söveleri de ahşaptır.

Giriş kapısının solunda doğu cephe duvarına bitişik konumlanan ahşap merdiven ile üst kata, kadınlar mahfiline çıkılmaktadır. Sağ bölümde yakın zamanda yapılan  müezzin odası vardır.

Minare batı cephesine bitişik konumlanmıştır. Girişi de son cemaattendir. Son cemaat giriş kapısı aksında harim giriş kapısı vardır. Harim kapısının sağ ve solunda 1’ er pencere ve 1’ er mihrap vardır.

Son cemaate giriş sahanlığı traverten mermer kaplıdır. Sahanlık ile ahşap döşemeli son cemaat arasında 9 cm.’ lik kot farkı vardır.  Duvarlar sıva üzeri boyadır. Tavanları ahşap çıta tanzimlidir.

Harime girildiğinde sağ ve solda harim zemin kotundan 14 cm. yüksekte

mahfiller vardır. Mahfiller doğu ve batı cephesinde de ‘u’ şekli oluşturarak devam eder.

Harim kuzey duvarı (kadınlar mahfili görülmekte)

Kadınlar mahfili harime doğru alt mahfil kat planı izinde çıkma yapar. Kadınlar mahfili döşemesini altta  ahşap dikmeler taşır. Ahşap dikmelerce taşınan ahşap kirişleri destekleyen ahşap payandalarda yine barok izler gözlenir. ‘c’ ve ‘s’ kıvrımlarından oluşan payandalar camiiye zenginlik katan mimari elemanlardadır.

Camiinin mihrap bölümü dışarıya doğru çıkma yapar. Bu formu ile ‘t’ planlı camiilere örnek teşkil etmektedir.

Harim batı duvarı

Harime zemin kotta kuzeyde 2, doğuda 3 ,güneyde 4, batıda 3 toplamda 12 adet pencere açılır. Pencere formları aynıdır. Basık kemerli olan pencereler ahşap doğramalıdır. Üst pencereler alt pencere aksındadır. Sayı olarak zemin kat ile aynıdır. pencere üst kemerleri de zemin kat pencereleri gibi basık kemer ile geçilmiştir.  Tepe pencereleri de ahşap doğramadır.

Harim giriş kapısının sağındaki mahfilden tek kollu ahşap merdiven ile de kadınlar mahfiline çıkılmaktadır.

Döşeme ahşap kaplamadır. Duvarlar sıva üzeri boyadır. Belli bir yüksekliğe kadar duvarlarda lambri kaplama vardır. Minber ve vaaz kürsüsü ahşaptır. Minberin çıkış bölümündeki korkulukları yakın zaman onarımlarda

Harim güney duvarı

değiştirilmiştir ve özgünlüğünü kaybetmiştir. Tavan ahşap çıta tanzimlidir.

Çatı arasına çalışma sürecinde girilmiştir. Çelik  askı elemanları ile desteklenen ahşap çatı strüktürünün yakın zamanda yenilendiği tespit edilmiştir.

Caminin kuzeybatı köşesindeki minare kare kaideli olup, dışa çıkıntı oluşturacak şekilde içeriye alınmıştır. Çatı hizasına kadar ulaşan kaideden sonra düzgün kesme taştan minare gövdesi çok cepheli ve tek şerefelidir. Minare 1912 depreminde yıkılmış, Cumhuriyetin ilk yıllarında da yenilenmiştir.

Kadınlar mahfili geniş bir alan sahiptir. Son cemaatin üst bölümünden harimin

Harim doğu duvarı

doğu ve batı duvarına kadar uzanır. Bu bölüme son cemaat ve harimden 2 ayrı merdiven ile çıkılır. Döşemesi ahşaptır. Tavanı ahşap çıtalıdır.

Son cemaatin sol bölümünün alt kısmında 41,24 m2’ lik bodrum katı bulunur. Betonarme döşeme ve kiriş sistemi olan bu katın yakın zamanda yapılmış olma ihtimali yüksektir. İçeriden inişi olmayan kata doğu cephesine açılan kapıdan girilir.

Caminin önünde girişe göre sağda olan şadırvan sekizgen planlıdır. Sekiz ahşap sütunun taşıdığı şadırvanın çatısı kiremit örtülüdür. Şadırvanı çepeçevre kuşatan kitabe frizinde şadırvanın Hacı İsa Bey tarafından 1836 yılında yaptırıldığı yazılıdır

1-2-3 CEPHE ÖZELLİKLERİ

Yapı cepheleri sıvalıdır. Alt ve üst kot pencereleri aynı akstadır. Üst atkı

bölümleri basık kemer şeklinde geçilmiştir. Ahşap doğramalarının önünde zemin kotta lokmalı demir parmaklıklar, üst pencerelerde geçme parmaklıklar vardır. Söveleri ahşaptır. Tüm cephelerde saçak alt bölümleri iç bükey şeklinde kıvrım yapmaktadır.

Kuzey cephesi

Kuzey cephesi giriş cephesidir. Cephe orta aksında barok özellikler taşıyan giriş kapısı vardır. kapının üst bölümü dışarıya doğru çıkma yapan ahşap dikmeli saçak ile örtülmüştür. Avlu kotundan basamaklarla çıkılan giriş kapı kotu    ortalama  70 cm. yukardadır. Ahşap giriş çatısını taşıyan dikmelerin alt pabucu

Batı cephesi

kare planlıdır ve dikme gövdesinden daha geniştir ve kare planlıdır. Dikmelerin gövde bölümü yuvarlak planlıdır. Dikmelerin üst bölümü ‘c’ ve ‘s’ kıvrımlı motifler süslemektedir. Çatı örtüsü marsilya tipi kiremittir.

Giriş kapısının sağ ve sol yanında alt ve süt kotta 3’ er pencere vardır. Üst atkı  bölümleri basık kemerlidir.

Batı cephesinde minare dışarıya doğru çıkıntı yapar. Minarenin solunda kalan bölümde kadınlar mahfiline açılan 2 pencere vardır.  Harime bakan bölümde alt ve üst kotta toplam  6 pencere vardır. Diğer cepheler ile aynı özelliktedirler. Yapının güneye batı köşesi pah yapar. Pahın üst bölümü 5 sıralı mukarnas ile

Güney cephesi

saçağa  bağlanmıştır.

Minare kireç taşından örülmüştür. Kürsü bölümü taştır. Pabuç bölümü ise kısmi sıvalıdır. Farisili olan minare gövde ve petek kısmı yine kireç taşından olan

Doğu cephesi

şerefe ile bağlanmıştır. Şeref alt bölümü profilli taş düzeni ile geçilmiştir. Külah bölümü kurşun kaplamadır.

Güney cephesinde mihrabın olduğu bölüm dışarıya doğru çıkma yapar. Aynı zamanda çıkma yapan bölümden de mihrap nişi bir kademe daha öne doğru çıkar. Mihrabın  sağ solunda alt ve üst kotta 1’ er pencere vardır. Çıkma yapmayan geride kalan duvar yüzeylerinde de alt ve üst kotta birer pencere vardır.

Doğu cephesi son cemaat bölümünde dışarıya doğru bir çıkma yaparak güney

duvarı ile birleşir. Çıkma yapan köşe yalancı sütun görüntüsü verilerek vurgulanmıştır. Cepheye toplam alt ve üst kotta  8 pencere açılır. Pencere özellikleri diğer pencerelerle aynıdır. Cephenin kuzey doğu bölümündeki pencerelerin alt kot aksından biraz sola doğru kayan bodrum kata giriş veren kapısı bulunur.

Şadırvan

1-2-4 YAPIDAKİ NİTELİKSİZ EKLENTİLER VE BOZULMALAR

Yapı yakın zamanda (1950’ lerde) onarım geçirmiştir. Yapı plan şemasında değiştirilen bir bölüm olmamasına karşın yapı içinde yapılan raspalarda mihrabın iki yanındaki pencere yüksekliklerini değiştirildiği tespit edilmiştir. Eski fotoğraflarda pencere oranlarının farklılığı bu bölümlerde raspa

Şadırvan

yapılmasına neden olmuştur. Yapılan raspada iki pencere arasında betonarme hatıl olduğu görülmüştür. Yazılı kaynaklarda yapının deprem geçirdiği, hasar gördüğü ile ilgili bir belge yoktur. Aynı şekilde Edirne vakıflar arşivine girilmiş onarım kalemleri bulunmuştur ancak bu duvarla ilgili bir belge elde edilememiştir.

Ahşap karkaslı çatı arasına girilmiş ve çelik makaslarla sistemin desteklendiği görülmüştür. Çatı ahşap sisteminin de yeni olması yakın zamanda değiştirildiğini düşündürmüştür. Elimizdeki eski fotoğraf belgelerinde (bkz. restitüsyon raporu) kadınlar mahfili tavan tanziminin mevcuttan farklı olduğu görülmüştür. Ancak elimizde son cemaat ve harim tavanı ile ilgili bir belge

olmaması bize bu bölümlerdeki tavan planlarının değiştirilip değiştirilmediği husun da kesin bir tespit yaptıramamıştır.

Kadınlar mahfilinde harime doğru çıkma yapan bölümlerdeki ahşap dikme sayılarının eski fotoğraflara göre eksiktir. Ayrıca kadınlar mahfilinden harime doğru yuvarlak planlı çıkma yapan müezzin mahfili şeklinin farklı olduğu eski belgelerden tespit edilmiştir. Eski belgelerde (bkz. restitüsyon raporu) daha oval gelen form mevcut ahşap dikme arasında oturmamaktadır. Buda bize ahşap dikme aralıklarının değiştiğini yani ahşap dikmelerin yakın dönemde yenilendiğini düşündürmüştür.

Şadırvanın ahşap dikmelerinin etrafının kapalı olduğunu yine araştırma sürecinde bulunan fotoğraflardan (bkz. restitüsyon raporu)  tespit etmekteyiz. Mevcutta bu bölümler açıktır.

Avlu içerisine yakın dönemde müftülük ve tuvalet binaları yapılmış, bahçe duvarları yenilenmiştir.

Yapıda taşıyıcı sistemler raporunda da belirtildiği gibi statik bir problem yoktur (bkz. taşıyıcı sistemler raporu).

Minare kireç taşlarında zaman ve atmosferik koşullar nedeni ile ciddi malzeme kayıpları ve aşınmalar vardır.

Yapı cephesinde araştırma sürecinde raspa yapılmıştır. Alttan düzensiz moloz taş ve tuğla örgüsü çıkmıştır. Bu nedenle camiinin orijinalinde de sıvalı olduğu tahmin edilmektedir.

Cephelerde klima sistemleri ve kablolar estetiği bozmakta, cephe kirliliğine sebep olmaktadır.

ŞADIRVANDA YAZILI OLAN ARAPÇA AYETLER

ŞADIRVANDA YAZILI OLAN ARAPÇA YAZILARIN AÇIKLAMALARI

DETAY-1 Bu su âb-ı hayatın süt kardeşi midir

Ki şirin kâmi-yi câvide mâlik… hayat

DETAY-2 Gören ağzı su akıtmasını mı resm-i âlâsın

Mücessem ayn-i nur olmuş bu şadırvan bî-hemtâ

DETAY-3  Rızâ-yı Hâlıkı’l-ervâh içun ol zât-ı gayb-i dem

Bu şadırvan nola etti eski camiyi ihya

DETAY-4 Akıttı su gibi cûy-i sehâsın lûle-i dilden

Muvaffak oldu bu ecr-i cezîle ol kerem-pîrâ

DETAY-5  Cenâb-ı Hacı İsa Bey Efendi lütf-i vücudunda

Bu şadırvan dilcûy-i mücedded eyledi inşa

DETAY-6  Bu şadırvanı mükemmel yaptı pek rânâ

Bu şadırvanı etti şükr ile İsa nefs-i ihya

DETAY-7  Ederken … sahında su-be-su lütfu

Der tarih buldu tam ve Güher-i müdün eyledi imla

DETAY-8  Etti şadırvan dünyada bütün âlem

Bu sahib-i hayratı dâim menbaa-i ecr eylesin Mevlâ

CAMİİ GİRİŞ KAPI ÜSTÜNDEKİ ARAPÇA YAZI AÇIKLAMASI

Bismillâhirrahmânirrahim

Sene 1302

MİNBER ÜZERİNDEKİ ARAPÇA YAZI AÇIKLAMASI

Lâ ilâhe illallah Muhammedü’r-resûlullah

Lâ ilâhe illallah Muhammedü’r-resûlullah

2-RESTİTÜSYON  RAPORU

Yapı 1830-1831 yıllarında inşaa edilmiş, 19. yüzyıl camicilerimizdendir.  Araştırma sürecinde yapı ile ilgili İstanbul Vakıflar Arşivinde  bulunana eski fotoğraf belgelerinden ve yapıdaki izlerden yararlanılmıştır. Araştırma süreci içinde  yapı ile ilgili yazılı yeterli belgeye ulaşılmamıştır.

Yapı ile ilgili önerilen restitüsyon kararları şunlardır;

Mihrap bölümü (tarihi bilinmemektedir. Belge-1)
  • Belge-1 de de görüldüğü gibi mihrap bölümü yanında  sütunçeler vardır. Ancak fotoğrafta bu bölümler net olarak görülmemektedir. Yazılı metinlerde mevcutta yarım daire planlı olan mihrap nişi ile ilgili ,

‘Mihrap nişi altı köşeli ve istiridye şeklinde kavsaralıdır. İki yanından, çok ince ikiz sütuncelerle konturlanmıştır. İkiz sütuncelerden itibaren başlayan, alçı kabartma ile yapılmış alınlığı, Avrupai tesirli kıvrık dal ve çiçek motiflerini ihtiva eder. Derinliği fazla olmayan mih­rap duvarı çıkıntısı, içerden âdeta bir tiyatro sahnesi görünüşündedir.’ Bilgisi verilmektedir. Ancak görsel olarak elimizde belge olmadığından yazılı belgelere dayanarak bir mihrap önerisinde bulunulmasından kaçınılmış ve projede sadece plan düzleminde yarım daire plan formu altıgen olarak çizilmiştir. Mihrap çevresindeki bölümler noktalama olarak iz şeklinde gösterilmiştir. Uygulama sırasında bu bölümlerde raspa yapılması önerilir. Ancak yapılan raspada tespit çıkmaz ise mevcut durumu ile mihrabın bırakılması önerilir.

  • Yine belge-1’ de mihrap nişinin yanındaki pencere yükseklikleri ile mevcut pencere yüksekliklerinin uymadığı görülür. Mevcut pencere yükseklikleri daha kısadır. Araştırma sürecinde bu bölümde raspa yapılmış ve betonarme hatıl ile karşılaşılmıştır. Takın dönemde bu bölümün bir kısmının veya tamamının değiştirildiği anlaşılmıştır. Restitüsyon da  belge-1 dikkate alınarak pencere oranları değiştirilmiştir.
  • Belge-1 de ve yazılı metinlerde mihrap bölümündeki çıkıntıyı harime bağlayan duvarların köşeleri de yuvarlatılmış olduğu tespit edilir. Bu bölümlerin üst köşelerdeki, “S” kıvrımlı kemer parçası şeklinde görü­nen konsollarla harim tavanı ile ayrıldığı görülür. Bu bölümler elimizdeki belgeye göre restitüe edilmiştir.
Harim bölümünde doğu cephesine bakan mahfil katı (fotoğrafın tarihi bilinmemektedir) belge-2
  • Mevcutta belge –2’ de görülen üst katta da devam eden orta dikme yoktur. Rölöve raporunda da değinildiği gibi yakın zamanda yapılan camii onarımında mahfil katı, çatı sistemi yenilenmiştir. Restitüsyon da belge-2 dikkate alınarak orta aksta yer alan dikme çizime aktarılmıştır. Dikmeler arasındaki kiriş formlarıda yine belge-2’ ye göre düzeltilmiştir.
  • Belge-2 de pencere ahşap doğrama çıta bölümlerinin hepsinin farklı olduğu görülür. 19. yüzyıl camiileri kayıt sistemleri ve  Ali Talat’ ın kitabı  incelenmiştir. Bu örnekler

dikkate alınarak belge-2’ de görülen pencere sistemlerinden zemin katta, soldaki pencere kayıt sistemi önerilmiştir. Üst pencereler ise yine fotoğraf uygun olarak önerilmiştir.

Doğu yönündeki mahfilden detay fotoğrafı (tarihi bilinmemektedir).
Harim kuzey mahfili (fotoğrafın tarihi bilinmemektedir) Belge-3
  • Belge-3’ de harim giriş kapısı aksında kadınlar mahfilinden dışarıya doğru çıkma yapan oval planlı müezzin mahfili görülür. Bu bölüm mevcutta da vardır. Ancak hem dar hem de yuvarlak planlıdır. Mevcut dikme aralarının da bu fotoğrafı dikkatli incelersek değiştiği görülür. Restitüsyon da dikme araları ve müezzin mahfili plan ve görünüşü belge-3’ e göre yapılmıştır.
  • Yine belge –3’ de yan mahfillerde iki yan dikme arasındaki orta dikmenin yanlarındaki payanda ebatlarının diğerlerine göre daha küçük olduğu görülür. Ancak mevcutta tüm payandalar aynı ebatlardadır. Belge-3 dikkate alınarak payanda oranları çizilmiştir.
  • Mevcutta balkon gibi çıkma yapan müezzin mahfili yanında 3 adet dikme vardır. Belge-3 de ise 2 dikme görülür.  Bu bölümler belge-3’ e göre restitüe edilmiştir.
  • Belge-3’ de kadınlar mahfili çıtalı tavan planının mevcuttan farklı olduğu görülür. Mevcutta yine dikdörtgen planlı çubuklarla oluşturulan bir tavan planı vardır ancak belge-3’ deki gibi çubuklar doğu-batı aksında değil ter yönde düzenlenmiştir. Bu belge dikkate alınarak bu bölümün tavan planı restitüe edilmiştir. Diğer mekanların tavan planları ile ilgili belge olmadığından mevcut durumları ile korunmuşlardır.
  • Kadınlar mahfiline 2 merdivenle çıkılmaktadır. Son cemaat ve harimdeki merdivenler ahşap limon kirişli sistemde yapılmıştır. Kapalı son cemaati olması nedeni ile kadınlar mahfiline son cemaaten çıkılması dönem camiilerinde de görülen bir yapıdır. Ancak harimdeki merdivende strüktür ve mimari özellik açısından özgün görünümdedir. Elimizde kesin belgeler olmadığından iki merdiveninde korunması önerilmiştir.
  • Cepheler sıvalı önerilmiştir. Bazı yazılı kaynaklarda kesme taş duvar örgüsünün olduğu yakın dönemde sıvandığı bilgisi vardır. Ancak çalışma sürecinde cephe duvarlarında raspa yapılmış, ve moloz taş, tuğla örgülü düzgün olmayan bir duvar ile karşılaşılmıştır. Elimizdeki eski belgeler de de sıvalı olan cepheler raspadan da çıkan duvar örgüsü dikkate alınarak sıvalı olarak önerilmiştir.
  • Minare gövdesinin 1912 yılındaki depremde yıkılmış, cumhuriyet döneminde onarılmıştır. Restitüsyon da minare mevcut durumu ile korunmuştur. Tekirdağ Orta Camii minare formu incelenmiş, şerefe altının Eski camideki gibi profilli geçtiği, külahının kurşun kaplama olduğu görülmüştür. Minare ile ilgili kesin belgeler olmadığından ve dönemi açısından diğer camilerle tezat oluşturmadığından mevcut durumu ile önerilmesinde sakınca görülmemiştir (bkz. belge-6).
  • Camii zemini pişmiş toprak önerilmiştir.
  • Petekler ve duvardaki lambriler kaldırılmıştır.
  • Bodrum kat döşemesinin ve döşeme taşıyıcı sisteminin betonarme olması bu bölümün yakın zamanda yapıldığını göstermektedir. Bu nedenle restitüsyon da bodrum kat kaldırılmıştır.
Şadırvan (fotoğraf tarihi bilinmemektedir).Belge-4
  • Mevcutta şadırvan etrafını kapatan ahşap duvarlar yoktur.  Restitüsyon belge-4 doğrultusunda hazırlanmıştır.
  • Şadırvanın mermer su haznesi özgündür. Mevcut durumu ile korunmuştur.
  • Çatı ahşap karkaslı önerilmiş, alaturka kiremit ile örtülmüştür. Giriş saçağı alt tavanı ile ilgili yazılı kaynaklarda orta göbekte barok kalem

işi olduğu yazmaktadır. Bu belge dikkate alınarak tavan sıvalı olarak önerilmiş ancak; tavan süslemesi ile ilgili belge olmadığından çizilmemiş, restitüe edilememiştir.

Şadırvan (fotoğraf tarihi bilinmemektedir).Belge-5
Minare (fotoğraf tarihi bilinmemektedir).Belge-6
Güney cephesi (tarih bilinmemektedir)Belge-7
  • Belge-7’ de görüldüğü gibi dışarıya çıkma yapan mihrap nişinin köşeleri yuvarlak döner. Mevcutta dik olan köşeler bu belge dikkate alınarak restitüe edilmiştir.
güney cephesi (Tarihi bilinmemektedir)
Camii kuzey cephesi (tarihi bilinmemektedir)
Vakıflar arşivinde bulunan kuzey cephe çizimi
Vakıflar arşivinde bulunan plan çizimi

1971 yılında hazırlanan çizimde minare girişinin ve harimdeki merdivenin formunun farklı olduğu görülür. Mevcutta minare kapısın olduğu bölümde kapatılan kapı izine rastlanmamıştır. Bu nedenle bu belge dikkate alınmamıştır.

Tekirdağ –1928
Tekirdağ Orta Camii- 1930
Eski Camii-1928
1912 yılında Tekirdağ

19.YÜZYIL DOĞRAMA ŞEKİLLERİ VE DETAYLARI

Yapının pencere kayıt sistemi ve düzeni açıklandığı gibi eski fotoğraflardaki pencere sistemi dikkate alınarak hazırlanmıştır. Araştırma süreci içinde 19. yüzyıl camilerinde kullanılan pencere kayıt sistemleri incelenmiştir.  İncelemelerde demir lama profilinden yapılan pencere sistemleri ile ahşap malzemeden yapılan doğramalar tespit edilmiştir. Nusretiye Camii, Dolmabahçe Camii, Teşvikiye Camii, Hırka-i Şerif Camii, Ortaköy Camii, Pertevniyel Valide Camii pencere kayıt sistemleri incelenmiştir.

Dolmabahçe Camii pencereleri ahşaptır. Alt ve üst açılır kanatlı pencere sistemi vardır. Beşik kemer altında sabit doğrama kaydı da bulunur (çelik,157).
Nusretiye camii ahşap pencere sistemi açılır kanatlı, ahşap çıtalıdır (çelik, 214)
Teşvikiye Camii (çelik,284)

Teşvikiye camii pencere sistemi Nusretiye Camii ve Dolmabahçe Camii pencere sisteminin ikisinide barındırır. Harime bakan pencereler alt ve üst kotta iki açılır kanatlı doğrama iken, mahfile bakan pencereler yüksekliklerinin harim pencerelerine göre daha az olması nedeni ile bir açılır pencere ile geçilmiştir. Bu bölümde kullanılan kanatlar çıtalar ile 3 bölüme ayrılmıştır.

Hırka-i Şerif Camii, pencere sistemi ahşap kayıtlı, açılır kanatlıdır.
Ali Paşa Camii pencere sistemleri kayıtlı olup demir doğramadır.

Araştırmalar sonucunda 19. yüzyıl doğramalarının pencere yüksekliklerine göre 1,2 veya 3 parçalı olarak yapıldığı görülmüştür. Harime bakan yüksek pencerelerde genelde alt ve üst bölümde ayrı ayrı açılır iki kanatlı doğramalar yapılmıştır. Kanatlar kendi içinde çıtalar ile bölümlendirilmiştir.  Pencere yüksekliğinin az olduğu bölümlerde açılır kanatlı tek pencere yapılmıştır. Pencere kasa ve kanat detaylarında camilerde kullanılan profiller dışında detaylar benzerdir. Bu aşamada 1927 yılında yayınlanmış Ali Tal’at tarafından hazırlanan ‘Sanayi!-i İnşaiye ve Mimariyeden Doğramacılık, Marangoz ve Silicilik’ adlı kaynaktan yararlanılmıştır. Yapının doğrama profil detayları ile ilgili kesin bir belge olmadığından sistem olarak araştırılan kaynaklardan yararlanılmış ancak; profiller özellikle basit, sade bir formda çizilmiştir(bkz.restitüsyon projesi kesit ve cepheleri).

(Talat,145)
(Talat,145)
(Talat,145)

3-RESTORASYON  RAPORU

Yapı 19. yüzyıl camilerimizden günümüze ulaşabilen örneklerdendir. Diğer camiler de olduğu gibi yakın dönemde yapılan restorasyonlardan nasibini almış bir yapıdır.  1952 ve 1970’ lerde yapıda onarımların olduğunu bilmekteyiz. Bu onarımlarda yapı çatı sistemi, mahfil döşemesi, dikme aralıkları değiştirilmiş, bazı bölümlerde betonarme hatıllar atılmıştır. Elimizde yapı ile ilgili  çizimler ve eski fotoğraf belgeleri vardır. Ancak çizimlerde ölçü yoktur ve fotoğraflarda da mimari elemanlardaki değişiklikler tespit edilse de örneğin değişen dikme aralıkları hep tahminler sonucunda bulunmuş ve restiüe edilmiştir.  Restorasyon projesi bu nedenle 2 öneri olarak verilmiştir. 1.öneride camii mevcut durumu ile önerilirken 2. öneride restitüsyona uygun yapılmıştır.

1. öneri restorasyonun da alınan kararlar şunlardır;

BODRUM KAT MAHALİNDE ÖNERİLEN MÜDAHALELER

  • Uygulama sırasında mevcut şap üzerine karo mozaik döşeme yapılması önerilir.
  • Uygulama sırasında çimento harçlı sıvalarda onarım yapılması ve boyanması önerilir.
  • Tavanda sıva tamiri yapılıp boyanması önerilmiştir.
  • Mekana giriş veren mevcut demir kapının sökülmesi yerine  ahşap kapı yapılması önerilir. Kullanılacak ahşabın emprenye dilmiş, fırınlanmış olması önerilir. Üzerine su bazlı vernik uygulanmalıdır. Kapı kolu piriç olarak önerilmiştir.

ZEMİN KAT SAHIN BÖLÜMÜNE ÖNERİLEN MÜDAHALELER

  • Ahşap döşemeler uygulama sırasında kaldırılarak özgün döşeme araştırması yapılması önerilir. Araştırma sürecinde özgün döşeme tespiti yapılamıyorsa restorasyon da önerilen pişmiş toprak döşeme yapılması önerilir. Bunun için ahşap döşemenin kaldırılmasından sonra alttaki döşeme durumuna ve projedeki zemin kotuna göre 6 cm. daha zemin üstüne alınmalı, tesviye betonu 3 cm. atıldıktan sonra ısı ve su yalıtımı (0.5 cm.) döşenmeli daha sonra şap (2.5 cm.) atılıp yapıştırılmalıdır. Döşemenin üzerinde elektrikli seccade kullanılması önerilir.
  • Duvarlarda raspa yapılması önerilir. Raspa sonucunda çıkan belgelere

           göre projenin revizyonu gerekiyorsa tadilat projesi verilmelidir. Duvarlar

           malzeme raporunda belirtilen oranlarda hazırlanan harç ile sıvanması

          önerilir.Tüm ahşap lambriler sökülecektir.

  • Yapıda taşıyıcı sistemler raporunda da belirtildiği gibi ciddi bir statik sorun yoktur. Çelik makaslarla ahşap sistem karma olan çatının uygulama sırasında açılarak incelenmesi ve takvilerle onarımı mümkün olmadığı takdirde tamamen ahşap makaslı sistem ile yenilenmesi önerilir. Çatı örtüsü alaturka kiremit olarak önerilmiştir. Altına muhakkak yalıtım yapılmalıdır (bkz. taşıyıcı sistem raporu).
  • Sahın tavanında sehim vardır. Bu bölüm tavanının restorasyon projesine uygun olarak yenilenmesi önerilir. Kullanılacak ahşap malzemenin 

emprenye edilmiş, fırınlanmış, 1. sınıf çam olması önerilir. Ahşap üzerine daha sonradan su bazlı vernik uygulaması önerilmiş. Restorasyonda kullanılacak ahşapların nem oranlarının %7-12 arasında olması önerilir.

  • Minare kürsüsündeki taş derzlerin onarılması önerilir.
  • Ahşap doğramalar restitüsyon projesine uygun olarak önerilmiş, detayları restorasyon projesinde verilmiştir.Sökülüp ahşap olarak yapılacak doğramalarda kullanılacak ahşap malzemenin  emprenye edilmiş, fırınlanmış, 1. sınıf çam olması önerilir. Ahşap üzerine daha sonradan su bazlı vernik uygulaması önerilmiş. Restorasyonda kullanılacak ahşapların nem oranlarının %7-12 arasında olması önerilir.
  • Demir parmaklıkların yağlı boyalarının temizlenmesi, daha sonra antipas uygulanması ve üzerine yağlı boya yapılması önerilmiştir.
  • Mahfil dikmelerinin, merdivenlerin ve korkulukların,müezzin mahfili ve minberin yağlı boyalarının raspa edilmesi ve üzerlerine emprenye sürülmesi önerilir. Daha sonra su bazlı vernik uygulaması önerilmektedir.
  • Mihrap yönünde eski fotoğraf belgelerine göre olduğu görülen ancak mevcutta olmayan ahşap payandaların restorasyon projesinde verilen detaya uygun olarak yapılması önerilir (bkz. restorasyon projesi paftaları). Kullanılacak ahşap malzemenin  emprenye edilmiş, fırınlanmış, 1. sınıf çam olması önerilir. Ahşap üzerine daha sonradan su bazlı vernik uygulaması önerilmiş. Restorasyonda kullanılacak ahşapların nem oranlarının %7-12 arasında olması önerilir.

ZEMİN KAT SON CEMAAT BÖLÜMÜNDE ÖNERİLEN MÜDAHALELER

  • Ahşap döşemeler uygulama sırasında kaldırılarak özgün döşeme araştırması yapılması önerilir. Araştırma sürecinde özgün döşeme tespiti yapılamıyorsa restorasyon da önerilen pişmiş toprak döşeme yapılması önerilir. Bunun için ahşap döşemenin kaldırılmasından sonra alttaki döşeme durumuna ve projedeki zemin kotuna göre 6 cm. daha zemin üstüne alınmalı, tesviye betonu 3 cm. atıldıktan sonra ısı ve su yalıtımı (0.5 cm.) döşenmeli daha sonra şap (2.5 cm.) atılıp yapıştırılmalıdır. Döşemenin üzerinde elektrikli seccade kullanılması önerilir.
  • Duvarlarda raspa yapılması önerilir. Raspa sonucunda çıkan belgelere

           göre projenin revizyonu gerekiyorsa tadilat projesi verilmelidir. Duvarlar

          malzeme raporunda belirtilen oranlarda hazırlanan harç ile sıvanması

          önerilir.Tüm ahşap lambriler sökülecektir.

  • Ahşap doğramalar restitüsyon projesine uygun olarak önerilmiş, detayları restorasyon projesinde verilmiştir.Sökülüp ahşap olarak yapılacak doğramalarda kullanılacak ahşap malzemenin  emprenye edilmiş, fırınlanmış, 1. sınıf çam olması önerilir. Ahşap üzerine daha sonradan su bazlı vernik uygulaması önerilmiş. Restorasyonda kullanılacak ahşapların nem oranlarının %7-12 arasında olması önerilir.
  • Giriş kapısı özgündür. Korunması önerilir. Yağlı boya raspası yapılması önerilen kapıya emprenye sürülmesi ve üstünün su bazlı vernik ile boyanması önerilmiştir.Kapı kolunun pirinç olarak yenilenmesi önerilmiştir.
  • Demir parmaklıkların yağlı boyalarının temizlenmesi, daha sonra antipas uygulanması ve üzerine yağlı boya yapılması önerilmiştir.
  • Mahfil dikmelerinin, merdivenlerin ve korkulukların yağlı boyalarının raspa edilmesi ve üzerlerine emprenye sürülmesi önerilir. Daha sonra su bazlı vernik uygulaması önerilmektedir.
  • Tavan çıtalarının yağlı boyalarının raspa edilmesi, üzerine emprenye sürülmesi önerilir. Bundan sonra su bazlı vernik uygulanması önerilmiştir. Çürüyen bölümleri alınmalı ve projedeki detayına uygun olarak yenilenmelidir. Kullanılacak ahşap malzemenin emprenye edilmiş, fırınlanmış, 1. sınıf çam olması önerilir. Ahşap üzerine daha sonradan su bazlı vernik uygulaması önerilmiş. Restorasyonda kullanılacak ahşapların nem oranlarının %7-12 arasında olması önerilir.

BİRİNCİ KAT KADINLAR MAHFİLİ MEKANINDA ÖNERİLEN MÜDAHALELER

  • Ahşap döşemeler uygulama sırasında kaldırılarak özgün döşeme araştırması yapılması önerilir. Araştırma sürecinde özgün döşeme tespiti

yapılamıyorsa restorasyon da önerilen pişmiş toprak döşeme yapılması önerilir. Bunun için ahşap döşemenin kaldırılmasından sonra alttaki döşeme durumuna ve projedeki zemin kotuna göre 6 cm. daha zemin üstüne alınmalı, tesviye betonu 3 cm. atıldıktan sonra ısı ve su yalıtımı (0.5 cm.) döşenmeli daha sonra şap (2.5 cm.) atılıp yapıştırılmalıdır. Döşemenin üzerinde elektrikli seccade kullanılması önerilir.

  • Duvarlarda raspa yapılması önerilir. Raspa sonucunda çıkan belgelere

          göre projenin revizyonu gerekiyorsa tadilat projesi verilmelidir. Duvarlar

           malzeme raporunda belirtilen oranlarda hazırlanan harç ile sıvanması

          önerilir.Tüm ahşap lambriler sökülecektir.

  • Mahfil tavanı özgün değildir. Restorasyon projesinde verilen detaylara uygun olarak yenilenmesi önerilir. Kullanılacak ahşap malzemenin emprenye edilmiş, fırınlanmış, 1. sınıf çam olması önerilir. Ahşap üzerine daha sonradan su bazlı vernik uygulaması önerilmiş. Restorasyonda kullanılacak ahşapların nem oranlarının %7-12 arasında olması önerilir.
  • Ahşap doğramalar restitüsyon projesine uygun olarak önerilmiş, detayları restorasyon projesinde verilmiştir. Sökülüp ahşap olarak yapılacak doğramalarda kullanılacak ahşap malzemenin  emprenye edilmiş, fırınlanmış, 1. sınıf çam olması önerilir. Ahşap üzerine daha sonradan su bazlı vernik uygulaması önerilmiş. Restorasyonda kullanılacak ahşapların nem oranlarının %7-12 arasında olması önerilir.
  • Mahfil dikmelerinin, merdivenlerin ve korkulukların yağlı boyalarının raspa edilmesi ve üzerlerine emprenye sürülmesi önerilir. Daha sonra su bazlı vernik uygulaması önerilmektedir.
  • Minare kürsüsündeki taş derzlerin onarılması önerilir.
  • Demir parmaklıkların yağlı boyalarının temizlenmesi, daha sonra antipas uygulanması ve üzerine yağlı boya yapılması önerilmiştir.

MİNAREDE ÖNERİLEN MÜDAHALELER

  • Bozulan malzeme kaybı olan, çürüyen taşların çürütme yöntemi ile yerinden alınması ve özgün taş (bkz. Malzeme raporu) özelliğindeki taş ile tamamlanması önerilir. Boşalan derzlerin özgün derz özelliğine sahip harç ile onarılması önerilir. Kararma olan yüzeylerde mekanik yöntem ile temizleme önerilir.
  • Minarede tespit edilen çimento sıvalar sökülmelidir. Özgün malzemesine uygun olarak bu bölümler yenilenmelidir.
  • Külahtaki kurşunların yenilenmesi önerilmiştir.

ÇATI DA ÖNERİLEN MÜDAHALELER

  • Yapıda taşıyıcı sistemler raporunda da belirtildiği gibi ciddi bir statik sorun yoktur. Çelik makaslarla ahşap sistem karma olan çatının uygulama

sırasında açılarak incelenmesi ve takviyelerle onarımı mümkün olmadığı takdirde tamamen ahşap makaslı sistem ile yenilenmesi önerilir. Çatı örtüsü alaturka kiremit olarak önerilmiştir. Altına muhakkak yalıtım yapılmalıdır (bkz. taşıyıcı sistem raporu).

  • Yağmur iniş boruları ve oluklar çinko olarak önerilmiştir.

CEPHELERDE ÖNERİLEN MÜDAHALELER

  • Dış cephelerde de raspa yapılması önerilir. Raspadan sonra derz boşalmaları, malzeme kayıpları onarımı yapıldıktan sonra malzeme raporunda belirtilen oranlarda hazırlanan harç ile sıvanması ve üzerinin su bazlı boya ile boyanması önerilir.
  • Demir parmaklıkların yağlı boyalarının temizlenmesi, daha sonra antipas uygulanması ve üzerine yağlı boya yapılması önerilmiştir.
  • Giriş cephesinde giriş saçağını taşıyan ahşap dikmelerin yağlı boyalarının raspa edilmesi önerilir. Yağlı boya raspası yapılmasından sonra emprenye sürülmesi ve üstünün su bazlı vernik uygulaması önerilmiştir.
  • Giriş kapısı özgündür. Korunması önerilir. Yağlı boya raspası yapılması önerilen kapıya emprenye sürülmesi ve üstünün su bazlı vernik ile boyanması önerilmiştir. Kapı kolunun pirinç olarak yenilenmesi önerilmiştir.
  • Ahşap doğramalar restitüsyon projesine uygun olarak önerilmiş, detayları restorasyon projesinde verilmiştir. Sökülüp ahşap olarak yapılacak doğramalarda kullanılacak ahşap malzemenin emprenye edilmiş, fırınlanmış, 1. sınıf çam olması önerilir. Ahşap üzerine daha sonradan su bazlı vernik uygulaması önerilmiş. Restorasyonda kullanılacak ahşapların nem oranlarının %7-12 arasında olması önerilir.
  • Güney batı köşesinde bulunan tuğladan yapılmış bölüm özgün değildir. Elimizdeki eski fotoğraflara göre projelendirilen bölümün restorasyon projesine uygun olarak yapılması önerilmiştir (bkz. restorasyon projesi )

BAHÇE DÜZENİ, BAHÇE DUVARI, TUVALET, MÜFTÜLÜK BİNASI VE ŞADIRVAN İLE İLGİLİ ÖNERİLEN MÜDAHALELER

  • Bahçe duvarlarında sıvası raspa yapılması önerilir. Derz bozulmaları ve malzeme kayıpları onarıldıktan sonra alttan çıkan moloz taş örgünün düzenine göre sıvanıp sıvanmamasına karar verilmelidir.
  • Bahçe duvar harpuştaları mevcutta betonarmedir. Bunun sökülerek taş harpuşta yapılması önerilir.
  • Avluda özgün kot araştırması yapılması önerilir. Kot veya malzeme tespiti yapılamaz ise restorasyon projesi doğrultusunda taş kaplama döşeme yapılması önerilmiştir.
  • Avlu içinde yakın dönemde yapılan abdestlikler ile kuyunun kapatılması önerilir.

MÜFTÜLÜK BİNASINDA ÖNERİLEN MÜDAHALELER

  • Müftülük binasında yakın dönemde eklenen arşiv ve kazan dairesi olan batı bölümündeki eklentilerin kaldırılarak korunması önerilmiştir.
  • Müftülük binasında pvc olan doğramaların yerine ahşap doğramlar önerilmiştir. Kullanılacak ahşap malzemenin emprenye edilmiş, fırınlanmış, 1. sınıf çam olması önerilir. Ahşap üzerine daha sonradan su bazlı vernik uygulaması önerilmiş. Restorasyonda kullanılacak ahşapların nem oranlarının %7-12 arasında olması önerilir.
  • Pvc yer döşemelerin sökülerek ahşap kaplama yapılması önerilmiştir.
  • Çatı kiremitlerinin alaturka kiremit olarak yenilenmesi ve alt bölümüne su yalıtımı yapılması önerilmiştir. Yağmur iniş boru ve oluklarının çinko olarak yenilenmesi önerilir.
  • İç ve dış duvar boyalarının yenilenmesi önerilmiştir. Duvarlarda su bazlı boya kullanılması önerilir.
  • Sağ yan cephede merdiven etrafındaki pvc doğramanın kaldırılması önerilmiştir.
  • Birinci kat balkon korkulukların onarılması, yağlı boyalarının temizlenmesi, daha sonra antipas uygulanması ve üzerine yağlı boya yapılması önerilmiştir.
  • Demir parmaklıkların yağlı boyalarının temizlenmesi, daha sonra antipas uygulanması ve üzerine yağlı boya yapılması önerilmiştir.

TUVALETTE ÖNERİLEN MÜDAHALELER

Mevcut tuvalet binasının ihya edilerek korunması önerilmiştir. Buna göre;

  • Mevcut mermer döşemenin temizlenmesi önerilmiştir.
  • Mevcut pvc olan doğramaların yerine ahşap doğramlar önerilmiştir. Kullanılacak ahşap malzemenin emprenye edilmiş, fırınlanmış, 1. sınıf çam olması önerilir. Ahşap üzerine daha sonradan su bazlı vernik uygulaması önerilmiş. Restorasyonda kullanılacak ahşapların nem oranlarının %7-12 arasında olması önerilir.
  • Lavabo, klozetlerin yenilenmesi önerilmiştir.
  • Kadınlar bölümünde kadınlar için abdestlik önerilmiştir (bkz. restorasyon projesi)
  • Duvarlardaki mevcut seramik sökülerek yenilenmesi önerilmiştir.
  • Dış cephe sıvalarının onarılması ve su bazlı boya ile boyanması önerilmiştir.
  • Demir parmaklıkların yağlı boyalarının temizlenmesi, daha sonra antipas uygulanması ve üzerine yağlı boya yapılması önerilmiştir
  • Yağmur iniş boru ve oluklarının çinko olarak yenilenmesi önerilir.

ŞADIRVANDA ÖNERİLEN MÜDAHALELER

  • Şadırvanın restorasyonu  restitüsyon doğrultusunda  önerilmiştir. Ahşap dikmelerin ve tavan kaplamalarının yenilenmesi önerilir. Çatısı açılmalı ve gerekiyorsa yenilenmelidir. Kullanılacak ahşap malzemenin emprenye edilmiş, fırınlanmış, 1. sınıf çam olması önerilir. Ahşap üzerine daha sonradan su bazlı vernik uygulaması önerilmiş. Restorasyonda kullanılacak ahşapların nem oranlarının %7-12 arasında olması önerilir.
  • Çatı örtüsü alaturka kiremit olarak önerilmiştir.
  • Su haznesi etrafındaki korkulukların onarılması ve yağlı boyalarının temizlenmesi, daha sonra antipas uygulanması ve üzerine yağlı boya yapılması önerilmiştir.
  • Mermer döşemenin onarılması ve temizlenmesi önerilmiştir.
  • Ahşap tablalı elemanların elden geçmesi ve eskiyenlerinin değiştirilmesi önerilmiştir.
  • Dikmeler arasında yapılması önerilen ahşap parapetler restorasyon projesinde verilen detaylara uygun olarak yapılmalıdır. Kullanılacak ahşap malzemenin emprenye edilmiş, fırınlanmış, 1. sınıf çam olması önerilir. Ahşap üzerine daha sonradan su bazlı vernik uygulaması önerilmiş. Restorasyonda kullanılacak ahşapların nem oranlarının %7-12 arasında olması önerilir.

2.öneride yapının taşıyıcı sistemi, doğrama ile ilgili karalar, cephe onarımları, avlu düzeni 1. öneri ile aynıdır. Sadece kadınlar mahfili bölümü restitüsyona uygun önerilmiştir. Bunun için mevcut kadınlar mahfili sökülerek restitüsyona göre yapılması önerilir.

NESLİŞAH SULTAN CAMİİ RÖLÖVE RAPORU 2008

Neslişah Sultan Camii-2008

İSTANBUL MESCİTLERİNİN MİMARİ GELİŞİMİ(15.16.17.YY)

17. yüzyılda İstanbul’da inşa edildiği tespit edilebilmiş olan 74 adet mescitten 8 külliye mescidi, mimari özellikleri bakımından özgünlüğünü koruyarak günümüze gelebilmişlerdir. 34 adet bağımsız ve tekke mescidi ise zaman içinde çeşitli tamirler ve yenilenmeler sonucu büyük ölçüde özgün karakterlerinin yitirmişler, daha geç dönemlerin mimari ûsluplarını günümüze taşıyarak gelmişlerdir. Bugün, geriye kalan 32 mescitten birçoğunun yerini dahi tespit etmek mümkün değildir. Bu mescitlerden tekke ve bağımsız mescitler grubuna girenlerin tamamına yakının, dikdörtgen ya da kareye yakın dikdörtgen olan, plan şemalarını korumuşlardır. Ancak bazılarının 17. yüzyılda İstanbul şehrinin yapılaşmasındaki yoğunluğun arasında sıkışıp kalarak planlarının zorunlu bir deformasyona uğradığı görülür. Bu açıdan farklılık yaratan mescitlerin dışında kalanlar, özgünlüklerini büyük ölçüde koruyarak günümüze gelebilmiş olan Sinan mescitlerinin plan şemalarıyla benzerlik gösterirler.

Gerek 17. yüzyıl İstanbul mescitleri, diğer dönemlerde inşa edilen mescitler gibi zaman içinde en çok tahribata (özellikle yangın ve depremler gibi doğal afetler sonucu) ve değişime uğrayan yapı tipleri olmuşlardır. Her iki dönemde de mimari karakterlerinin ve plan şemalarının fazlaca değişmeden günümüze gelebilen az sayıdaki örnekleri karşılaştırıldığında, planlarının yanı sıra örtü sistemlerinin (ki bunlar düz ahşap tavanlı ve kiremit örtülü kırma çatılardır) ve duvar örgülerinde kullanılan yapı malzemelerinin benzerlikleri dikkati çeker. Kare (Davud Ağa, Ahmed Çelebi ve Defterdar mescitleri) ve dikdörtgen (Mimar Sinan ve Sokullu) planlı Sinan mescitlerinin moloz taş (Davud Ağa, Hacı Hamza, Ahmed Çelebi), taş ve tuğla (Sokollu ve Mimar Sinan mescitleri, kesme taş (Defterdar ve Hasan Çelebi mescitleri) duvar örgüler 17. yüzyıl İstanbul mescitlerinde de karşımıza çıkmaktadır, örneğin Arapkapısı, Tuti Abdüllatif ve Kadirihane Mescitleri moloz taş duvar, Sirkecibaşı ve Yalıköy Mescitleri taş ve tuğla duvar, Bayrampaşa Külliyesi ve Amcazade Hüseyin Paşa Külliyesi Mescitleri ise kesme taş duvar örgülüdür.

Sinan ve 17. yüzyıl mescitlerinde genel olarak alt pencereler dikdörtgen açıklıktı ve taş söveli, üst pencereler ise kemerli ve alçı şebekelidir.

Genelleme yapıldığında diğer bir ortak özellik, minarenin yapıdaki konumudur. Yine Sinan mescitlerinde son cemaat duvarının bir ucunda ya da kütleden uzak, avlu kapısı yanında bulunan minare, 17. yüzyıl İstanbul mescitlerinde farklı bir konumda değildir. Anadolu Selçuklu çağının minareli taç kapılarını hatırlatan avlu kapısına bitişik minare uygulaması 17. yüzyılda inşa edilen Tulumcu Hüsam Mescidi’nde de minarenin giriş kapısı üzerine yerleştirilmesi ile tekrarlanmıştır. Sinan mescitlerinden Sokullu Mescidi’nin açık merdivenli “minber minare “sinin bir benzeri olarak, 1614 tarihli Arabacılar (Hoca Halil Attar) Mescidi’nin ilk minaresi gösterilebilir.

Sinan mescitlerinde son cemaat yeri, cephede beş ya da dört, yanlarda iki açıklıklıdır. Son cemaat yeri ile harimi ayıran duvarın merkezinde kapı ve iki yanında birer pencere bulunmaktadır. Kapı merkezden sağa kaydırılmış ise, yanındaki iki pencere arasında bir son cemaat yeri mihrabı yer alır Bu düzeni 17. yüzyılın ilk yansına tarihlenen Defterdarburnu Mescidi’nin son cemaat yeri duvarında görülür. Ancak 17. yüzyılda inşa edilen mescitlerde son cemaat yeri, harim bölümünden çalınarak ya da kapalı mekanın giriş cephesine sonradan ilave edilerek yapılmıştır.

Klasik dönem Sinan mescitleri ile 17. yüzyıl İstanbul mescitlerinin mimari açıdan karşılaştırılmasında, bazı farklılıkların dışında genel olarak klasik dönem ve onu takip eden 17. yüzyıl boyunca bu yapı tipinin benzer mimari özelliklere sahip olduğu ve herhangi bîr tipolojik gelişim göstermediği sonucuna varılabilir.

16. yüzyıl Sinan yapıları, padişah, Valide Sultan ve sadrazamlar tarafından şehrin önemli mevkilerine cami ve külliyeler olarak inşa ettirilirken, bu asrın sonlarına doğru devlet bütçesinin zaafı, mimari alanda da etkili olmuş ve duraklama hissedilir bir şekilde belirmiştir. 17. yüzyıl ise, bu etkilerin en çok hissedilen asrı olmuş, büyük dini yapılar hemen hemen (Sultan Ahmed ve Yeni Camii gibi istisnalar dışında) hiç bir örnek veremez duruma gelmiştir.

Bu yüzyıl içinde, Fatih dönemi İstanbul’unun iskan sahaları yoğunlaşma ve dolayısıyla da gelişme göstermektedir. Yeni semtler ve mahalleler oluşmakta, şehir metropolünden uzaklaşmalar izlenmektedir. Bu yeni mahalleler sivil yapı gelişimlerini sürdürürken,  günlük dini ibadetin uzak semtlerde kalan büyük camilerden ziyade yeni oluşan mahallelere daha küçük ölçekli ibadet yapılarının yapılmasını teşvik etmiştir.

Özellikle bağımsız mescitler (Mahalle mescitleri) sivil mimariyi örnek almış, semt sakinin ibadet için başvurduğu, adeta evlerinin oda ve sofası gibi, sakıflı bir görüntü sergilemişlerdir. Yapıların semtlerde imkân bulduğu yer ölçüsünde, yolların kesiştiği köşelerde veya mahalle ortalarındaki alanlarda, fakat çok kere de sivil yapı blokları arasında inşa edilmişlerdir. Bütün bu unsurlar bize, mescit yapısının sivil mimari ile en sıkı biçimde bütünleşen ve kaynaşan bir dini yapı tipi olduğunu kanıtlamaktadır.

Ancak külliye mescitleri, ihtiva ettikleri işlevsel yapılar topluluktan ve banilerinin sadrazam, vezir, hanım sultan gibi kimseler olmaları sebebiyle bağımsız ve tekke mescitlerinden daha muntazam ve kaliteli bir mimari sergilemektedirler. Tekke mescitleri ise özellikle 17. yüzyılda bağımsız mescitlerin dönüştürülmesi ile oluştuklarından, onlarla aynı özellikleri gösterirler.

Mescitlerin yapı malzemeleri de, adeta bu yapısal etkinliğin değişmez bir normu olarak ortaya çıkarlar. 16. ve 17. yüzyıllarda bağımsız ve tekke mescitlerinde genelde moloz taş, taş-tuğla tekniği yaygın olmasına karşın, külliye yapılarında istisnasız kesme taşın kullanıldığı görülür. Çatı örtüsü yüzyıllar arasında benzerlik gösterirken 16. yüzyıldaki mescit yapılarında görülen direkli son cemaat yeri, 17. yüzyılda ortadan kalkmış bunun yerini harim kısmı bölünerek ya da yakın tarihlerdeki onarımlarda sonradan eklenen, genelde ahşap bir kısım olarak ilave edilen, son cemaat yerleri almıştır.

Mescitler çeşitli nedenlerle (özellikle yangınlar ve depremler sonucu) çok sık yıkılan ve tahribata uğrayan yapılar olduklarından, çoğu kez onarım görerek ya da yenilenerek günümüze gelebilmişlerdir. Bu nedenle onarıldıkları ya da yenilendikleri dönemin bezeme unsurlarını taşımaktadırlar. 17. yüzyıl içinde inşa edilen, fakat farklı dönemlere ait bezeme unsurlarının yer aldığı bir çok mescit yapısı ile karşılaşılmaktadır. Bunların çoğu yakın dönemlere tarihlenmektedirler. Bu nedenle 17. yüzyıl için, bu yüzyılda inşa edilmiş mescit yapılarındaki bezeme unsurları göz önüne alınarak bir üslup birliğinden söz etmek mümkün değildir.

16.YÜZYIL DÖNEM CAMİİ PLAN ÖRNEKLERİ

17.YÜZYIL DÖNEM CAMİİ PLAN ÖRNEKLERİ

Üsküdar Bulgurlu camii
Güngören Gençosman Camii

NESLİŞAH CAMİİ (RÖLÖVE RAPORU)

Fatih Ilçesi’nde, Edirnekapı semtinde, Nes-lişah Mahallesi, Kuruçınar Sokağı’ndadır.

Bâniyesi olan Neslişah Hanım Sultan’ın annesi II. Bayezid’in kızı Gevherimülûk Sultan, babası Dukakinzade Mehmed Pa-şa’dır. Eşi İskender Bey ve kendisi Zal Malımud Paşa’nın yaptırdığı okulun yanın­daki hazirede gömülüdürler. 1579’da ve­fat eden Neslişah Hanım Sultan, camiyi 16. yy’ın sonlarında yaptırmış olmalıdır. Zamanla harap olan cami 1955’te halkın yardımıyla tamir edilmiştir.

Caniyle ilgili Hadika’da “Bânîyesi Neslişâh bint-i Mehmed Bey’dir ki, validesi Gevher-Mülük Sultân bint-i Sultân Bâyezid Hân’dır. Neslişâh’ın zevci olan İskender Bey, Zâl Paşa klır-bünde bina eylediği mektebinin pîşgâhında üçü dahi medfûnlardır. Bu câmi’de olan musluk taşında vâki’ târih budur:

Gör di çiin kim Cemâli bu resmi

Didi târih çeşme-i hûb

H.957/M.1550

İttisalinde bir fevkânî mektebi dahi vardır. Mumâ-ileyhin validesi mekteb-i mezbûrede medfûnedir. Seng-i mezârındaki târih budur:

HayfGevher Mülûk’e ey dil hayf

Hâke düşdi o gevher-i idrâk

Nesl-i sultân Bâyezid idi ol

Cümle âlem revâkıyle yaka çâk

Didi ankâ vefatına târih

Daldı derya-yı rahmete ol pâk

H.987/M1579/1580

Bu ikisinin vakıfları müstakil olup, lâkin hîn-i iktizâda biri aharına imdâd ey­lemek üzere ikisi dahi sert eylemiştir ve sûret-i vakfiyyesi İstinye’de olan câmi’in sofasın’ın sağ tarafında vâki’ dıvarda  kaydolunup, târih-i rakamîsi budur: M.947 /1540/1541

Sultân Süleyman suyundan bu câmi’in civarında bir çeşme vardır ki, Sultân Çeşmesi denmekle ma’rûfdur. Lâkin çeşmenin bânîsi Mesih Paşa-yı Evvel kethüdâsıdır. Mahallesi vardır. Der kurb-ı Câmi’-i Edirnekapusı.”(Hadika, s.281,282) denilmektedir.

Caminin geniş bahçesinde sanat değe­ri olmayan bir şadırvanı vardır. Kadınlar mahfili, harimden ayrı olarak avludan mer­divenlerle sağlanan bir girişe sahiptir. Mahfilin giriş holü üç pencere ile avluya açılır. Kalın payeler arasından mahfile giriş sağlanır. Mahfil, harimi bir “U.” şeklinde ku­şatır, iki tane kare kesitli sütun mahfilin or­ta mekânını ikiye ayırır. Orta mekânı yu­varlak kemerli iki pencere aydınlatır.

Caminin kagir olan son cemaat yeri sonradan eklenmiştir. Son cemaat yeri harime iki kapı ve bir pencere ile açılır. Sol tarafta minareye çıkış vardır. Harim bir kenarda dört, diğer yanda üç tane kare kesitli sütunla ayrılmıştır. Mihrap yenidir ve çinilerle kaplıdır. Minber ve vaaz kür­süsü mermerdir. Mihrabın iki yanında bi­rer pencere vardır. Dikdörtgen olan ha-

rimin uzun kenarlarında dörder pencere bulunur. Tavan düz ve ahşaptır.

Harim kısmı kesme taş olan caminin mi­naresi de kesme taş örgülüdür. Şerefe kor­kulukları da taş malzeme ile yapılmıştır. Mihrap yönünde mukarnaslı bir köşe süs­lemesi caminin dışını süsleyen bir unsur­dur. Haziresi bakımlıdır.

Doğu cephesi
Batı Cephesi
Batı Cephesi
Doğu cephesi
Kuzey cephesi
Kuzey cephesi
Şadırvan
Harim kuzey cephesi
Minber
Mahfil katı
Mahfil katı

RESTİTÜSYON RAPORU

Günümüze ulaşıncaya kadar birçok değişikliğe uğramış olan yapı yanlış restorasyon müdahaleleri sonucunda özgün plan ve cephe karakterini kaybetmiştir.

Restitüsyon projeleri hazırlanırken yapı ile ilgili yeterli yazılı ve görsel belgeye ulaşılamamıştır.  Yapıdaki izler ve dönem örneklerinden yola çıkılarak hazırlanan restitüsyonda alınan kararlar şunlardır;

  • Öncelikle yakın dönemde yapıya eklenen kuzey bölümündeki son cemaat bölümü kaldırılmıştır.
  • Yine yapıya bitişik konumlanmış imam evi ve yemekhane binasının kaldırılması önerilmiştir.
  • Harim bölümünde ‘U’ şeklinde plan oluşturacak şekilde yakın dönem onarımlarda eklenen betonarme kolon ve kiriş sisteminde yapılmış kadınlar mahfilinin kaldırılmıştır. Mevcutta aksı kaymış olmakla birlikte kadınlar mahfili kotunda üzeri kaplanmış ahşap kolonlar muhafaza edilmiş ve kuzey cephesinde tek bir hatta olacak şekilde kadınlar mahfili yapılması önerilmiştir. Mevcut dikmelerde burulma, bozulma vardır. Ayrıca etrafı kaplandığı için içerideki dikmelerin ebadı veya aksının şaşıp şaşmadığı kesin tespit edilememektedir. Ancak Osmanlı camilerinde ve strüktürel açıdan dikme aksının aynı hat üzerinde olması gerekliliği nedenleri ile projede dikmeler aynı aksa getirilmek üzere proje hazırlanmıştır. Kadınlar mahfiline harim giriş kapısının solunda önerilen tek kollu ahşap merdivenden çıkış verilmiştir.
  • Yakın dönem onarımda yapının döşeme kotu bir halli yukarıya çekilmiştir. Restitüsyonda dönem örnekleri de incelenerek döşeme kotu aşağıya çekilmiştir. Ancak uygulama sırasında harim döşemesinin kaldırılması ve özgün kot tespiti yapılması önerilir.

Yakın dönem onarımlarda cephelerde yapılan çimento harçlı derz ve sıva müdahaheleri yanlış ve özensiz yapıldığından cephe taş derzleri okunamamaktadır.

  • Kesme taş olan cephe derzleri mevcutta okunduğu kadarı ile mevcut taş ebatlarına uygun olarak restitüsyonda tamamlanmıştır.
  • Çatı örtüsü kurşun olarak önerilmiştir.
  • Batı cephesinde arazide setleme olduğundan destekler yapılmıştır. Ancak taş desteklerin cephe içinde belli sistematiğinin olmaması bize yapının yapım tarihinden daha sonraki bir dönemde yapıldığını düşündürmektedir. Ancak elimizde kesin belge olmadığından destekler korunmuş ve mevcut  yerleri yükseklikleri değiştitilmemiştir.
  • Yine batı cephesinde zemin kot pencere üst bölümleri düz atkılıdır ve kemerli değildir. Diğer cephelerde ise düz atkılı kemer üst bölümleri sivri kemer ile geçilmiştir. Bir dönem bu duvar üzerinde bazı değişikler olduğu anlaşılmakla birlikte elimizde belge olmadığından restitüsyonda pencere formları mevcut durumları ile korunmuştur.
  • Ahşap minber ve vaaz kürsüsü dönem örneklerinden alınarak önerilmiştir.
  • Zemin döşemesi pişmiş toprak önerilmiştir.
  • Minare mevcut durumu ile korunmuştur.
  • Betonarme şadırvan, tuvaletler avlu içinden kaldırılmıştır.
Sulukule
1992 yılındaki kurul kararı
Onarım öncesi fotoğrafı
Onarım öncesi fotoğrafı
Onarım yapılarkenki fotoğraf
Onarım yapılarkenki fotoğraf
Onarım öncesi fotoğraf ( doğu cephesi)

RESTORASYON RAPORU

Restorasyon projesi restitüsyon doğrultusunda hazırlanmıştır. Buna göre restorasyonda alınan kararlar şunlardır;

  • Taşıyıcı sistemler raporu ve restitüsyon projesi doğrultusunda yapıya eklenen betonarme son cemaat mahali, imam evinin kaldırılması önerilmiştir. Bu şekilde camii açığa çıkarılmıştır.
  • Giriş kapısı üstüne ahşap dikmeli giriş saçağı önerilmiştir.
  • Yapı harim içindeki betonarme eklerin kaldırılması önerilmiştir. Kadınlar mahfili mevcuttaki özgün olduğu düşünülen ahşap dikme ile sınırlandırılmış batı ve doğu cephesinde devam ettirilmemiştir. Mahfil çıkış merdivenleri restitüsyonda olduğu gibi harim giriş kapısının solunda önerilmiştir. Ahşap karkaslı merdiven tek kolludur.
  • Kapı ve pencereler ahşap doğrama olarak önerilmiş, restorasyon projesinde detayları verilmiştir.
  • Uygulama sırasında çatı içine girilmeli ve karkasın durumu tespit edilmelidir. Projede çatının değiştirilmesi kararı verildiğinde önerilen çatı strüktürü çizilmiştir. Ayrıca taşıyıcı sistemler raporunda da belirtildiği gibi tavan döşemesi betonarme ise ahşap ile değiştirilmesi önerilmiş ve proje buna göre çizilmiştir. Çatı örtü kaplaması restitüsyonda olduğu gibi kurşun önerilmiştir.
  • Harim döşemesi mevcutta yükseltilmiştir. Projede yaklaşık 30 cm. aşağıya çekilmiştir. Uygulama sırasında mevcut döşemenin kaldırılması ve özgün kotun araştırılması önerilir. Araştırma sonucunda tespit yapılamaz ise restorasyondaki kotun uygulanması önerilir. Döşeme malzeme tespiti yapılamaz ise de yine projede önerilen pişmiş toprak malzemenin yapılması önerilir.
  • İç duvarlarda raspa yapılması önerilir. Raspa sonucunda kalem işi tespiti yapılır ise özgününe uygun olarak restorasyonun yapılması önerilir. Kalem işi tespiti yapılmaz ise malzeme raporunda önerilen oranlarda hazırlanan karışıma göre duvarların sıvanması önerilir.
  • Cephelerde çimento harçlarının temizlenmesi, derzlerin malzeme raporunda verilen oranlara göre hazırlanan karışım ile yenilenmesi önerilir. Yine malzeme raporunda belirtildiği gibi kararmaların mekanik yöntemle temizlenmesi önerilmiştir.
  • Cephelerde ve avlu duvarlarındaki taşlarda malzeme kaybı 5 cm.’ den büyük ise bu bölümün çürütülerek, özgün malzemesine uygun taş ile tamamlanması önerilir. 5 cm.’ den küçük olan malzeme kayıplarında müdahale önerilmemiştir.
  • Avluda kazı yapılarak özgün kotun araştırılması önerilir. Özgün kot ve malzeme tespiti yapılamaz ise restorasyondaki kotlara uyulması ve traverten döşeme kaplamasının yapılması önerilir.
  • Mevcut tuvalet ve şadırvan muhdes olduğundan kaldırılmıştır. Tuvaletler batı yönünde önerilmiştir (bzk. Restorayon vaziyet planı). Abdestlikler üst kotta, tuvaletler alt kotta planlanmıştır.

KAYNAKÇA:

ASLANAPA; Oktay                                    : Osmanlı Devri Mimarisi, İstanbul 1983.

AYVERDİ; Ekrem Hakkı, YÜKSEL, İ. Aydın: İlk  250 Senenin Osmanlı Mimarisi,

   İstanbul 1953

AYVERDİ; Ekrem Hakkı; Fatih Devri 855-886 (1451-1481), İstanbul 1973

Ayvansarayi Hüseyin Efendi, Ali Satı Efendi, Süleyman Besim Efendi: Hadikatü’l Cevami,

Haz. Ahmed Nezih Galitekin, İstanbul 2001

BAYRAM; Sadi ve ERDOĞAN    : Kerim: Vakıflar ve Vakıf Hizmetlerimiz, Ankara 1978

DİŞÖREN N. Esra                          : İstanbul’daki Ahşap Cami, Mescit ve Tekkeler,

İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sanat    

Tarihi Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul   

1993 s.177,178

(ELDEM)Halil Edhem                    : Nos Mosquees de Stamboul, İstanbul 1934, s. 128-129

KOMİSYON                                    : Fatih Camileri ve Diğer Tarihi Eserler, İstanbul 1993

KOMİSYON                                    : Fatih, İlk İstanbul, İstanbul 2004.

MAZLUM; Deniz                            : Osmanlı Arşiv Belgeleri Işığında 22 Mayıs 1766

İstanbul Depremi ve Ardından Gerçekleştirilen Yapı Onarımları, İ.T.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul 2001

Müler-Wiener; Wolfgang                : İstanbul’un Tarihsel Topografyası, Çeviren Ülker

  Sayın, İstanbul 1997.

ÖZ; Tahsin                                       : İstanbul Camileri, C.ll, 8.İstanbul 1964.

SEÇKİN, Selçuk                              : Fatih Dönemi Mescitleri, M.S.G.S.Ü. Sosyal 

   Bilimler Enstitüsü, Sanat Tarihi Bölümü,  Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2002

SÖNMEZER, Şükrü                                   : 17.Yüzyıl İstanbul Mescitleri, İ.T.Ü. Fen Bilimleri

   Enstitüsü, Mimarlık Tarihi Anabilim Dalı,              

  Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 1996.

ÜSTÜN; Ayşe                                  : Osmanlı Arşivindeki İstanbul Cami ve Türbelerinin

Tamirleriyle İlgili Belgeler, D.E.Ü. Sos.Bil.Ens. İsl.Tarihi ve San. Ana. Bil. Dalı Yayımlanmamış Doktora Tezi, İzmir 2000

YÜKSEL, İ.Aydın                           : Osmanlı Mimarisinde II.Bayezıd ve Yavuz Selim

  Devri (886-926/1481-1520), İstanbul 1983

KAZASKER İVAZ EFENDİ CAMİİ Rölöve, Restitüsyon, Restorasyon Raporu

1-RÖLÖVE RAPORU

1-A-1 YAPI TARİHÇESİ

Cami, medrese, mektep ve çeşmeden oluşan külliye, Alanyalı Kazasker Manav Avuz (İvaz) Efendi (ö. 1586/994 H) tarafından yaptırılmıştır. Tek kubbeli caminin Sinan tarafından inşa edildi­ği düşünülür, ama Mustafa Sâ’i’nin listelerinde böyle bir bilgi geçmez. Üç tarafı açık bir son cemaat yerinden meydana gelen yapı, eski Blakhernai Sarayı’nın temellerinden oluşmuş terasın üze­rinde yer alır.

18.  Yüzyılda yapının, 1729 ve 1782 yıllarında o bölgede çıkan yangınlardan etkilendiği düşünülür, çünkü alışılmadık biçimde batı cephesinin dış köşelerin­de yer alan caminin girişleri yaklaşık 18. yüzyıl sonu, 19. yüzyıl başı yapılan bir değişikliğin izle­rini taşımaktadır.

19.  yüzyılda son cemaat yeri yıkıldıktan sonra, 1940-1950 yıllarında ana kapıların önündeki ah­şap camekânlar ortadan kalkar.

1894 depreminde zarar gören cami ve minare son dönemlerde yenilenir ve günümüzde modern biçimde duvarla çevrilmiş bir bölgede yer alır.( Müller-Wiener, s.429)

Ayvansaray semtinde, Eğrikapı’da Bizans surlarının iç tarafında, Anemas Zindanı ü-zerinde, Anemas Kulesi ile Angelos kule­lerinin arkasında yer almaktadır. Alaiye-li (Alanya) Kazasker İvaz Efendi (ö. 1586) tarafından yaptırılan ve yapım kitabesi bu­lunmayan caminin cephelerinde görülen üslup özellikleri ve gelişmiş altıgen şema­sı göz önüne alınarak İvaz Efendi’nin ölü­münden az önce yapıldığı sanılmaktadır. Eyice Mimar Sinan’ın eseri olduğunu kuvvetle muhtemel olduğunu söylerken (Eyice,1963,s.58) Tokay, Caminin Mimar Sinan’ın tezkerelerinde kayıt­lı olmamakla birlikte Mimar Sinan çağı sonlarında, onun ekolüne ait bir yapı ola­rak kabul ediyor. Kuran, Kazasker İvaz Efendi Camiini Mimar Sinan’ın eserleri arasında göstermez.

Ancak İvaz Efendi Camii için Molla Çelebi Camii ve Babaeski ali Paşa Camiinde altıgen tabanın beş yarım kubbelerle eteklenmek suretiyle prototipi enlemesine kütle kuruluşuna dayalı altıgen şemayı kıble ekseni üzerinde de geliştirmek yolunda ilk adımı attığını belirterek, ikinci adım olarak da Eğrikapı Kazasker İvaz Efendi Camii atılacak burada ana kapı merkezden yanlara kaydırılıp mihrap çıkıntısının karşısına bir maksure konularak, yarım kubbeyle örtülmese de  altıgenin sonuncu koluna yer verildiğini söyler (Kuran, 115),

Şehrin surlarla çevrili kuzeydoğu köşe­sinde Edirnekapı ile Ayvansaray arasın­da, Eğrikapı yakınında Halic’e hâkim bir yerde inşa edilmiştir. Halk arasında Eğ­rikapı Camii adıyla da anılan mabedin ya­nında bir de meydan çeşmesi vardır. Ev­velce sıbyan mektebiyle bir medresenin olduğu bilinmekle beraber bunlardan hiç­bir iz kalmadığı gibi yerleri de tespit edi­lememiştir. Caminin banisi Kazasker İvaz Efendi (ö. 994/1586) kıble duvarı önünde­ki hazîreye defnedilmiştir. Hazîrede adını taşıyan bir mezar taşına rastlanmamakla birlikte tam mihrabın hizasında üzerin­de hiçbir yazı olmayan, hazîredeki bütün taşlardan daha büyük silindir biçiminde iki şâhidenin İvaz Efendi’nin kabrine ait olması kuvvetle muhtemeldir.(Eyice 2001, s.490  )

İvaz Efendi Camii şehrin kara tarafı surlarının çok yakınında, Bizans dönemi­nin son yüzyıllarında imparatorların ter­cih ettiği bir mekân olan Blakhernai Sarayı kompleksinin kalıntılarının bulunduğu yerdeki teras üzerinde inşa edilmiştir. Avlusunun batı tarafı surlarla sınırlanmış olup burada bir de kule yer almaktadır. Anemas Kulesi diye adlandı­rılan bu burcun bir vakitler Bizans sara­yının bir bölümü olarak kullanıldığı belli olmaktadır. Buradan itibaren Halic’e doğ­ru sur duvarına paralel biçimde evvelce iki katlı olan kemerli ve tonozlu uzun bir dehliz uzanır. Bu meyilli arazide, üzerin­deki saray yapılarına bodrum katı teşkil eden ve Anemas zindanları diye adlandı­rılan bu mahzenin yukarı ucu İvaz Efendi Camii’nin önündeki avlu düzlüğü altında da uzanmaktadır. Son yıllarda burada meydana gelen bir çöküntü; şimdiye ka­dar içine girilip incelenmeyen bu kısmın varlığını da ortaya koymuştur.( Eyice 2001, s. 491 )

Ayvansarâyî, camiyle birlikte İvaz Efendi’nin medrese, sıbyan mektebi ve çeşme yaptırdığını bildirerek vakıflarına evlâdının ve soyundan gelenlerin müte­velli olduğuna işaret eder.( Ayvansarayi, I s. 147, Camilerimiz Ans. Haz. İhsan Erzi, 199,200 ) Caminin sur­lara yakınlığı yüzünden burada medrese inşa edilmesine imkân yoktur. Belki Ha­liç tarafındaki boş arsanın yerinde ahşap bir medrese yapılmış ve zamanla kaybo­lup gitmiştir. Caminin kıble yönünde avlu duvarı dışındaki küçük meydanın ortasın­da olan kitâbesiz çeşme ise hâlâ durmak­tadır.

Caminin tarihçesine dair bilgi yoktur. İstanbul’un geniş bölgelerini harabeye çeviren büyük yangınlardan etkilendiği tahmin edilmektedir. Wolfgang Müller-Wiener, bu bölgede önemli zararlar ve­ren 1729 ve 1782 yangınlarından zarar görmüş olabileceğini söylemekteyse de buna inanmak zordur. Çünkü caminin için­de yangından kolayca etkilenmesi müm­kün olan ahşap pencere kapakları ve na­kışlı külahı yine ahşaptan olan minber gü­nümüze kadar gelebilmiştir. XIX. yüzyıl içinde, camiyi üç taraftan çeviren ve İs­tanbul mimarisinde bir yenilik olan çevre revakları ortadan kalkmış, sadece giriş­lere ahşaptan camekânlı sundurmalar ya­pılmıştır. 1940-1950 yılları arasında bun­lar da yok olmuş, son yıllarda ise girişlerin önüne öncekilere hiç benzemeyen çirkin bir sundurma inşa edilmiştir. (Eyice 2001 s. 491)

1-A-2 PLAN ÖZELLİĞİ

Bazı kaynaklarda yapının Sinan eseri olduğu düşünüldüğü yazsa da  Prof.Aptullah Kuran  gibi  araştırmacılar yapının Sinan eseri olmadığını söylemektedir. Yapı Sinan döneminde yapılmış olsada öğrencilerinden biri tarafından yapıldığına inanılmaktadır. Sinan eseri olarak camiinin gösterilmemesinin en önemli nedenleri arasında cephe kurgusu olarak, üst örtü biçimi ve kat planları ile Sinan’ı yansıtmamasıdır.

Almaşık duvar örgülü yapı 14.41 m. X 15.70 m. ebatlarında kareye yakın plan şemasına sahiptir. Mihrap bölümü eyvan oluşturarak kare plandan dışarıya doğru çıkma yapar.

Yapının iki  giriş kapısı vardır. Kuzey cephesinin sağ ve sol köşelerinde yan yana konumlandırılmış ikişer adet ahşap kapı vardır. Kapılardan iç bölümdekiler harime açılırken köşedekiler kadınlar mahfil katına çıkış sağlayan merdivenlere açılır.  Çıkış merdivenleri taştır ve özgündür. Orijinal giriş kapıları ahşap olup dikdörtgen formludur ve sadedir.

Günümüzde soldaki iki kapıda kullanılmamaktadır. Girişler sağ köşedeki kapılardan yapılmaktadır. Giriş kapısı önünde geç dönemde yapılmış pvc doğramalı bir rüzgârlık vardır.

İçteki kapıdan harime giriş ara bir holden yapılır. Hol döşemesinde özgün altıgen tuğlalar görülür ancak; harim iç döşemesi özgün tuğlalar üzerine döşenen kadronlar üstüne kaplanan ahşap döşeme ile bu ara geçişten yaklaşık 9 cm. yükseltilmiştir. Giriş bölümlerinde doğu ve batı duvarlarında bier adet niş vardır. Nişlerin ahşap kapakları vardır.

Kubbe altı ayak üzerine oturtulmuştur. Ayaklar beden duvarları içinden yükselir.  Batı ve doğu cephesinde  zemin kat (bkz. rölöve +1.50 kot planı) kotunda ahşap sütunlu mahfil bölümleri yer alır. Bu cephe duvarlarının orta aksına gelen bölümlerinde harime doğru ayak bölümleri  dışarıya doğru çıkma yapar. Bu bölümlerin harime bakan yüzlerinde nişler yapılmıştır. Kuzey yönündeki ayakların harime bakan yüzlerinde de nişler bulunur. Ayrıca sağ ve sol beden duvarlarında pencere aralarındaki duvar bölümlerinde nişler vardır.

Pencere yerleşimleri açısından simetri olan yapının batı ve doğu duvarlarında karşılıklı toplam 8’ er pencere vardır. Pencere düzeni ayakların sağ ve sol tarafında ikişerli olarak yapılmıştır. Dikdörtgen formda olan açıklıklar düz atkılıdır. İç bölümdeki mermer söve profilleri çok sadedir. Pencerelerde iç kısımdaki ahşap kapaklar sökülmüş, kadınlar mahfili katında toplanmıştır. İç denizlikleri mermerdir. Özgün olan denizliklerdeki mermerler tek boy değildir.

Mihrap cephesi dışarıya doğru çıkma yapar. Mihrap nişi beşgendir ve üst bölümü skalaktit ile geçilmiştir. İvaz Efendi Camii’nin iç süslemesinde çini yalnız mihrapta kullanılmıştır. XVI. yüzyılın en kaliteli İznik çinileriyle kapla­nan mihrabın iki kenarındaki ince sütunçelerle kaide ve başlıklarındaki kum sa­atleri de çiniden yapılmıştır. Mihrap nişi­ni çerçeveleyen çiniler, beyaz zemin üze­rinde her bir karoda iki yarım olmak üze­re sekiz uçlu yıldızlarla bezenmiştir. Mih­rabın iç yüzeyi uzunlamasına dilimler ha­lindedir. Yaprak ve çiçeklerden oluşan bir süslemeye sahip olan, beş tam, iki de yarım pano halindeki yüzeylerin üstlerinde çini üzerine Allah ve Muhammed, Ebû Bekir ve Ömer, Osman ve Ali, Hasan ve Hüseyin, en sonuncuda da “rıdvânullâhi teâlâ” yazıları yer almıştır.

Mihrap nişinin her iki yanında birer pencere vardır. Bu iki pencerenin mermer söve malzemeleri diğerlerine göre pembemsi renkte olup profilsiz, düzdür.

Kadınlar mahfil galerileri zemin kotunda ahşap sütunlara ve beden duvarlarına taşıtılmıştır. Ahşap sütun başlıkları yaprak motifi ile bezenmiştir. Sütun araları sivri kemer ile geçilmiştir. Batı ve doğu yönünde 6’ şar sütun vardır. sütunlar Sekizgen planlıdır.

Kuzey yönünde giriş kapılarının açıldığı küçük eyvanların orta bölümünde ibadet alanına katılmış eyvan vardır. Bu şekilde yapı kuzey yönüne doğru genişletilmiştir. Kubbenin oturduğu ayaklar bu bölümden iç kısma doğru yerleştirilmiştir. Bu şekilde alan kazanılmıştır. Kuzey cephesindeki eyvanın üst bölümündeki kadınlar mahfil galeri döşemesi alttaki iki mermer sütun ve duvarlara taşıtılmıştır. Mermer sütunların başlıkları klasik üslup özelliğinde türk üçgenlerinden yapılmıştır. Sütunlar sekizgen planlıdır. Kuzey yönündeki eyvanın döşeme kotu harim döşeme kotundan 14 cm. daha yüksektedir. Mermer sütunların önünde ahşap korkuluklar vardır. Bu bölümde kuzey cephesine açılan 4 adet pencere vardır.

Kadınlar mahfili kuzey, doğu ve batı yönlerinde ‘U’ şeklindeki planlanmıştır. Zemin kattaki ahşap dikmelerden harime doğru çıkma yapmayan galerilere kuzey cephesi köşelerindeki taş merdivenlerden çıkılır. Döşemesi ahşap olan galeri katının korkuluklarıda ahşaptır. Güney, doğu ve batı duvarlarındaki pencere ve niş düzeni zemin kat ile aynıdır. Pencere iç denizlikleri mermerdir ancak; özgün olmayıp yenilenmiştir.

Kuzey yönünde zemin kat eyvan üstüne gelen orta galerideki pencere düzenide alt kat ile aynıdır. Taş merdivenlerle çıkılan bölümlerde giriş kapılarının olduğu kısımların üst bölümünde ikişer adet pencere açılmıştır. Kadınlar mahfili galerilerinde pencereler

iki ayrı kotta yerleştirilmiştir. Rölöve projelerinde çizildiği gibi mahfil katındaki ilk pencere sırası +4.10 kotundadır. +5.40 kotundaki pencere düzeni alt kotlara göre farklıdır. Doğu ve batı cephesindeki 4’ er pencere 6’ şar adete yükselir. Bu kot pencereleri düz atkılı değil, yarım daire formunda kemerler ile geçilmiştir. İçlikleri yoktur. Dışlıklarda filgözüdür. Kuzey galerisinde ikinci kottaki pencere düzeni ile birinci kottaki pencere düzeni aynıdır. İkinci kot pencereleri yan galerilerde olduğu gibi yarım daire formlu kemer ile örtülmüştür. İçlikleri yoktur. Filgözü dışlıklar takılmıştır.

Kuzey cephesinde +8.40 kotunda bir galeri daha vardır. Bu galeriye kadınlar mahfiline çıkış sağlayan köşelerdeki merdivenlerin olduğu bölümdeki taş merdivenlerden ulaşılır. Ne amaçla yapıldığı bilinmeyen bu galerinin planda olması yapının Sinan eseri olmadığını gösteren en önemli sebeptir. Çünkü Sinan eserlerinde hiçbir şekilde kullanımı bilinmeden yapılan bir mekan yoktur. Mekan döşeme kesiti yüksekliği çok azdır. Bu bize galeri katının sonradan eklendiğini düşündürse galeri katına çıkışı sağlayan simetrik iki adet taş merdiven kurgusuna ters düşmektedir. Ancak plan kurgusu cephe düzeni ile Sinan eseri olup olmadığı tartışılsa da İvaz Efendi Camii, Mimar Sinan’ın yap­tığı altıgen sistemli ibadet yerlerinin ben­zeridir. Bu plan az veya çok değişikliklerle hepsi XVI. yüzyılın ikinci yarısında yapılan Beşiktaş’ta Sinan Paşa, Topkapı’da Kara Ahmed Paşa, Kadırga’da Sokullu Mehmed Paşa, Fındıklı’da Molla Çelebi, Babaeski’­de Semiz Ali Paşa, Üsküdar’da Eski Vali­de camilerinde uygulanmıştır. Fakat bu bina, klasik bir son cemaat yerine sahip olmayışı bakımından da alışılmışın dışın­da kalır. Giriş cephesi Türk sanatında tek örnektir. Harimi üç taraftan saran revak sistemi, Kahire’de Sinan Paşa ve XVIII. yüzyıla ait Mehmed Bey camilerinde gö­rülür. Sinan Paşa Camii 979 (1571) tarih­li olup minaresi burada olduğu gibi kıble duvarına bitişiktir; fakat yan revaklar ah­şap değil kagirdir. Mehmed Bey Camii ise 1188’de (1774) yapılmıştır. İvaz Efendi Camii o derece

değişik özelliklere sahip­tir ki onun da XVI. yüzyıla damgasını vu­ran Mimar Sinan’ın eseri olabileceği akla gelir. Ancak bu büyük ustanın yaptığı bi­naların adlarını veren tezkirelerde yer al­maz. Hayatının son yıllarında ortaya konan bu eserde onun mimari tutumu çok belirlidir.(Eyice 2001, s. 492 )

+8.40 kotundaki galeriye diğer kotlarda olduğu gibi kuzey cephesinden 4 pencere açılır.

Cami plan bakımından dikdörtgen be­den içinde altı paye ile taşınan kubbeli tiptedir. Mihrap, kıble yönünde dışarıya çıkıntılı olarak taşan küçük bir mekân içindedir. Harimi örten ana kubbe, altıge­ni meydana getiren ve duvarlardaki pa­yelere oturan büyük kemerlere binmek­tedir. Pandantiflerle geçişi sağlanan ana kubbenin etrafında biri kıble yönünde ol­mak üzere iki yanda ikişerden toplam beş yarım kubbe bulunmaktadır. Köşe­lerde zengin skalaktit dolgulu geçişlere sahip tromplar vardır. Harimde, diğerle­rinden daha geniş bir kemerle ayrılan mihrap çıkıntısı üzerindeki

 yarım kubbe­nin geçişleri içten dilimli tromplarla sağ­lanmıştır. Kurşun kaplı olan kubbe ve ya­rım kubbelerin kasnaklarında da pence­reler açılmıştır. İvaz Efendi Camii, mimarisi bakımın­dan çağdaşı başka Türk eserlerine ben­zemeyen çok değişik bir yapıdır. Normal bir şadırvan avlusuna sahip olmadığı gibi bir şadırvanı da yoktur. Ayrıca bu önemli unsurun evvelce varlığını gösteren herhangi bir ize de rastlanmamaktadır. Mihrap kısmı ile­riye taşan kare şeklindeki caminin üç ta­rafından cephelerini” U” biçiminde saçak  sarıyordu. Saçak  tek meyilli ahşap ça­tıya sahip olup ince ahşap direklere da­yanıyordu. Bu dayanakların mermer kaideleriyle revakların altıgen biçimli tuğla döşemeleri 1935’li yıllara kadar görülür­dü; günümüzde bunlar yok olmuştur. Sağdaki revak bir bakıma son cemaat yeri gibi kullanıldığından alışılmışa ters düşen bir uygulama ile kıble duvarı kö­şesine ve dışa çıkıntılı yapılan minarenin

kürsü kısmında küçük bir mihrap mev­cuttur. Bu ölçüdeki ibadethanelerin hep­sinde olması gereken üç veya beş bölüm­lü bir son cemaat yeri de İvaz Efendi Camii’nde bulunmamaktadır. Yanlardaki gi­bi direklere dayanan ahşap tavanlı bir re­vak burada aynı görevi yapıyordu ve bir çift mihrap buranın fonksiyonuna işaret ediyordu.

Giriş cephesinin sağında olması gere­ken minare, güney kıble duvarının köşesi­ne ayrı bir kütle olarak yerleştirilmiştir. Kesme taştan yapılmış olan ve zaman içinde bir kısmı yıkılarak, kısmen tahriba­ta uğrayan minare, 1960’h yıllarda resto­rasyon geçirerek tamamlanmıştır. Minare­nin kürsü kısmında bulunan bir mihrap ni­şinden, camiyi üç taraftan çevreleyen son cemaat revağının buraya kadar gelerek minare ile birleştiği anlaşılmaktadır.(Tokay).Giriş dışarıdan ve yanda­dır. Hafifçe pahlandırılmış gövdesi üstün­de şerefeye geçişi sağlayan çıkmaları ge­niş çukurlu skalaktit halindedir. Şe­refeye kadar yıkık minarenin şerefe kor­kuluğu ile petek kısmı 1950’den sonra yapılmış. 1990’da tekrar yenilenmiştir.

1-A-3 CEPHE ÖZELLİKLERİ

Cami kesme taş ve tuğladan karma malzeme ile yapılmış, bazı yerlerde ve mihrap çıkıntısında yalnız taş kullanılmış­tır. Pencere söveleri küfeki taşındandır. Her tarafında başka benzerlerinde rastlanmayan yeniliklere sahip olan cami­nin en şaşırtıcı özelliği giriş cephesidir.  Camiye giriş kapı yerleşimi ile tip olarak tek örnektir.

Mevcutta kuzey avlu bölümünde camii ön saçak bölümünü taşıyan ahşap direklerin oturduğu mermer kaideler bulunur. Yan cephelerdeki kaidelerin geç dönem mermer ile kaplanan avlu döşemesi altında kaldığından tespit edilemediği düşünülmektedir. Mevcutta ‘U’ planlı camiyi çevreleyen son cemaat saçak bölümü yoktur.

Yönlere göre camii cephe mimarisini incelersek;

KUZEY CEPHESİ (GİRİŞ CEPHESİ)

Bu cephe öyle tasarlanmıştır ki önünde ke­merli, kubbeli bir son cemaat yerinin ya­pımı düşünülmüş olamaz. Ayrıca her ca­mide bulunan âbidevî bir taç kapı yoktur. Bunun yerine iki yanlarda yer alan insan boyu ölçülerinde mermer söveli yay ke­merli ufak kapılardan içeri girilir. Her gi­rişin bitişiğinde ikinci bir giriş daha var­dır. Bunlar yukarı galerilere çıkış içindir. Böylece bu cephede iki yanlarda birer ikiz giriş yer almıştır. Cephenin ortasın­da normal olarak taç kapının yerinde bir birine bitişik dört pencere açılmıştır; üst kısmında da ortada bu dörtlü pencere sistemi sürdürülmüş, ikiz girişlerin üst­lerinde altlı üstlü ikişer pencere açılmış­tır. Alttaki pencereler dikdörtgen, üstte­kiler sivri kemerlidir.

Kadınlar mahfili üstündeki galeri katı kendini cephede de hissettirmiştir. Tek başına yükselen galeri bölümünün üst örtüsü kırma çatıdır. Çatı örtüsü kurşundur. Kasnaklar kurşun kaplıdır.

Sağ köşedeki giriş kapı önüne yapılan geç dönem rüzgarlık cephe karakterine aykırıdır.

DOĞU CEPHESİ (SOL YAN CEPHE)

Almaşık duvar örgülü cephede toplam 5 sıra pencere vardır. Zemin kot ve mahfil katına açılan alt kot pencereleri alt alta, birbirlerinin aksında yapılmıştır. Bu pencereler dikdörtgen formda olup düz atkılıdır. Söveleri küfeki taştır. Pencere önlerinde lokmalı demir parmaklık vardır. İki kot penceresinin söve profilleri farklıdır. 

Mahfil katının üst kottaki pencereleri yarım daire kemerin içinde kalır. Yan duvarlarda kubbenin otuduğu orta akstaki ayak dışarıya doğruçıkma yaparak cephede de

vurgulanmıştır. Ancak çıkma beden duvarı tamamında devam etmez.  Rölöve de doğu cephesinde yazan + 5.01 kotunda biter. Günümüze ulaşamayan ahşap çatılı son cemaat revağı bu bölüme oturmakta ve cephe hattında ahşap aşık devam etmektedir (bkz. restitüsyon projesi).

Dışarıya doğru çıkma yapan ayağın beden duvarında yükseldiği + 5.01 kotundan başlayan mahfil katı üst kot pencere kemeri + 7.77 kotuna kadar yükselir. Yayın çapı alt kat pencerelerini içine alır.

Kemerlerin içinde 3’ er adet pencere vardır. Bu kotta toplam 6 pencere bulunur. Tuğla kemerler ile saçak profili arasındaki duvar örgüsü kesme taştır.

Köşelerdeki yarım kubbelerin kasnaklarında fil gözü dışlıkları olan yarım daire kemerli pencereler vardır. Aynı özellikteki pencereler ana kubbe kasnağında da yapılmıştır.

Sol bölümde doğu duvarından daha geride dışarıya doğru çıkma yapan mihrap bölümün duvarı görülür. Bu duvardaki pencere düzeni farklıdır. Zemin kot penceresi aynı özellik gösterirken üst kotta bir pencere vardır. Filgözü dışlığı olan pencerenin üst bölümü sivri kemer ile geçilmiştir. Kemer örgüsü kesme taş ve tuğladandır.

GÜNEY CEPHESİ(ARKA CEPHE)

2 sıra tuğla 1 sıra taş duvar örgüsü bu cephede de devam eder. Mihrap eyvan oluşturacak şekilde güney duvarından öne doğru çıkarılmıştır. Cephedeki en ilginç nokta mihrap nişi üzerine denk gelen yarım daire formlu büyük penceredir. Filgöze pencerenin altında 2 sıra pencere vardır. Zemin kot pencereleri diğer pencerelerle aynı özelliktedir. Üst kot pencereleri ise mihrap çıkmasının yan duvarındaki pencere ile aynı özelliktedir. Pencere üzerleri sivri kemer ile geçilmiştir. Alt ve üst kot pencereleri aynı akstadır.

Mihrabın öne çıkan duvarının arkasında kalan güney duvarında  3 ayrı kotta yer alan pencere sırası vardır. Bu pencereler aynı akstadırlar.

Minare kesme taştır. Plana yerleşimi açısından diğer camiiler ile aynı özellikte değildir. Güney ve batı cephelerinin köşe noktasından dışarıya doğru çıkma yapar. Kürsüsü ile gövdesi arasındaki geçiş üçgenlerle sağlanmıştır. Şerefe altı skalaktit ile geçilmiştir. Korkuluğu taş şebekedir.

BATI  CEPHESİ (SAĞ YAN CEPHE)

Doğu cephesi ile aynı özelliktedir. Sadece bu cephede sağ köşede kesme taş minare yükselir. Minare giriş kapısı bu cepheye bakar. Düz atkılı kapının üst bölümündeki taş madalyon eridiğinden motifi okunamamaktadır.

Almaşık duvar örgülü cephede toplam 5 sıra pencere vardır. Zemin kot ve mahfil katına açılan alt kot pencereleri alt alta, birbirlerinin aksında yapılmıştır. Bu pencereler dikdörtgen formda olup düz atkılıdır. Söveleri küfeki taştır. Pencere önlerinde lokmalı demir parmaklık vardır. İki kot penceresinin söve profilleri farklıdır. 

Mahfil katının üst kottaki pencereleri yarım daire kemerin içinde kalır. Yan duvarlarda kubbenin otuduğu orta akstaki ayak dışarıya doğru çıkma yaparak cephede de vurgulanmıştır. Ancak çıkma beden duvarı tamamında devam etmez.  Rölöve de doğu cephesinde yazan + 5.07 kotunda biter. Günümüze ulaşamayan ahşap çatılı son cemaat revağı bu bölüme oturmakta ve cephe hattında ahşap aşık devam etmektedir (bkz. restitüsyon projesi).

Dışarıya doğru çıkma yapan ayağın beden duvarında yükseldiği + 5.07 kotundan başlayan mahfil katı üst kot pencere kemeri + 7.75 kotuna kadar yükselir. Yayın çapı alt kat pencerelerini içine alır.

Kemerlerin içinde 3’ er adet pencere vardır. Bu kotta toplam 6 pencere bulunur. Tuğla kemerler ile saçak profili arasındaki duvar örgüsü kesme taştır.

Köşelerdeki yarım kubbelerin kasnaklarında fil gözü dışlıkları olan yarım daire kemerli pencereler vardır. Aynı özellikteki pencereler ana kubbe kasnağında da yapılmıştır.

Sağ bölümde doğu duvarından daha geride dışarıya doğru çıkma yapan mihrap bölümün duvarı görülür. Bu duvardaki pencere düzeni farklıdır. Zemin kot penceresi aynı özellik gösterirken üst kotta bir pencere vardır. Filgözü dışlığı olan pencerenin üst bölümü sivri kemer ile geçilmiştir. Kemer örgüsü kesme taş ve tuğladandır.

1-A-4-İHATA DUVARLARI VE AVLU BÖLÜMÜ

İvaz Efendi Camii şehrin kara tarafı surlarının çok yakınında, Bizans dönemi­nin son yüzyıllarında imparatorların ter­cih ettiği bir mekân olan Blakhernai Sarayı kompleksinin kalıntılarının bulunduğu yerdeki teras üzerinde inşa edilmiştir. Avlusunun batı tarafı surlarla sınırlanmış olup burada bir de kule yer almaktadır. Anemas Kulesi diye adlandı­rılan bu burcun bir vakitler Bizans sara­yının bir bölümü olarak kullanıldığı belli olmaktadır. Buradan itibaren Halic’e doğ­ru sur duvarına paralel biçimde evvelce iki katlı olan kemerli ve tonozlu uzun bir dehliz uzanır. Bu meyilli arazide, üzerin­deki saray yapılarına bodrum katı teşkil eden ve Anemas zindanları diye adlandı­rılan bu mahzenin yukarı ucu İvaz Efendi Camii’nin önündeki avlu düzlüğü altında da uzanmaktadır. Son yıllarda burada meydana gelen bir

çöküntü; şimdiye ka­dar içine girilip incelenmeyen bu kısmın varlığını da ortaya koymuştur ( Eyice 2001, s. 491 ).

Moloz taş örgülü ihata duvarlar derviş Zade sokak boyunca devam eder ve doğu cephesine döner ancak; bu yöndeki duvarlar mevcuttaki komşu parsel içinde olan kafe yapısı duvarına saplanarak sonlanır. Batı yönünde ise bir kısmı görülen ihata duvarları komşu yapıların duvarlarına saplanır. Geç dönem yapılar bahçe duvarları yıkılarak duvar kalınlığının kendi parsellerine katması sonucunda günümüzde bu yöndeki ihata duvarlarının bir kısmı tespit edilebilmektedir. Kuzey yönünde ihata duvarı devam etmez. Avlu kuzey bölümünün bir bölümünde yıkım kararı alınan ahşap evler bulunurken alt kotta da animas zindanları kazı çalışmaları devam etmektedir. Kazı alanı camii bahçe alanından tel örgülerle ayrılmıştır.

Avlu döşemesinin bir kısmı mermer bir kısmı paket taş kaplamadır. İki malzemede özgün değildir.

Derviş Zade sokağının sol köşesinden girilen avlu bahçesinin sol bölümünde yani camii arka bahçesinde hazire vardır. Hazire bölümü  camii minare kürsüsüne dayalı olarak başlayıp güney yönüne doğru devam ederek giriş kapısının olduğu bölüme gider. Giriş kapısının sağında geç dönem de yapılmış tek katlı kullanılmayan bir yapı vardır.

İhata duvarlarının harpuştaları yok olmuştur. Çimento harçlı harpuşta yapılmışsa da sağlıklı olmamıştır. Duvarlarda malzeme kaybı ve derz boşalması görülür.

Avlunun kuzeybatısında imam evi ve alt katında tuvalet ve abdestlikler yer alır.

1-A-5 CAMİİ KALEM İŞLERİ

Camii içerisinde duvarlarda kalem işleri yoktur. Kemerlerde, kubbe içinde yapılan kalem işlerinin son dönemde yapılmıştır. Zemin kattaki mahfil döşemelerinin oturduğu ahşap sütunları bağlayan kemerler üzerinde ise raspa çalışması yapılmış ve özgün kalem işleri açığa çıkarılmıştır.

1-A-6 YAPIDAKİ BOZULMALAR

Yapı içerisinde ciddi bir bozulma yoktur. Camii taşıyıcı sşstemi ile ilgili gözle yapılan tespitlerde bir sorun görülmemektedir. Cephelerde fiziksel bozulmalar tespit edilmiştir. Bunları sıralarsak;

  • Cephelerde malzeme kayıpları görülür
  •  Özellikle güney cephesinde geç dönem uygulanan çimento şerbetli ince bir sıva tabakası vardır.
  • Tüm cephelerde kirlenme gözlenir. Özellikle güney cephesinde karbonlaşma vardır.
  • Lokmalı demir parmaklıklarda paslanma tespit edilmiştir
  • Klima, kablo gibi tesisat elemanları nedeni ile cephelerde görsel kirlilik oluşmuştur.
  • İç duvarlarda rutubetlenme görülür.

2- RESTİTÜSYON PROJESİ

2-A-MİMAR SİNAN ESERLERİ

KARA AHMED PAŞA CAMİİ

Sadrazam Kara Ahmet Paşa tarafından 1555 tarihinde Sinan’ a yaptırılmıştır.  Enlemesine dikdörtgen planlı olan camii İvaz’ da olduğu gibi altı ayaklı sistem ile yapılmıştır. Avlu son cemaat yeri ön ve yanlarda revaklarla çevrelenmiştir. Revaklar kubbe ile geçilmiştir.

Harim bölümü orta kubbesi altı ayak üzerine oturur. Köşeler ise yarım kubbe ile geçilmiştir.

Kara Ahmed Paşa Camii

SİNAN PAŞA CAMİİ

Sinan Paşa Camii  Beşiktaş meydanındadır. Sinan eserlerinden olan yapı planı olarak altıgen ayak ve kemer sistemine oturmakta ve yanlara doğru ikişer kubbe ile genişlemektedir. Altıgen ayak sistemi  İvaz camii ise benzer özelliğidir. Yapı kendisinden yüzyıl kadar önceki Üç Şerefeli Camii’ nin tekrarıdır. Bina kitlesinin sağında  bir şerefeli minaresi ve ortasında şadırvanı olan avlusu vardır. Sağ ve solda birer kapı ile girilen avlu U şeklinde çatılı bir revak ve medrese odalarıyla çevrelenmiştir. Camii almaşık duvar örgüsüne sahiptir.

Avlu düzeni ,camii girişleri ile İvaz Efendi camiine benzerlik göstermez.

Sinan Paşa Camii

KILIÇ ALİ PAŞA CAMİİ

1580 yılında tamamlanan camii Kılıç Ali Paşa Külliyesi içinde yer alır. Camii avlusuna 5 kapıdan girilir.  Camii, kıble ekseni üzerinde derinlemesine düzenlenmiş,  son cemaat yeri çift revaklı bir yapıdır. Dört adet yuvarlak fil ayağına oturan 12.70 m. çapındaki orta kubbe doğuda ve batıda birer büyük kemer, kuzeyde ve güneyde yarım kubbelerle desteklenmiş, bir üçüncü yarım kubbede mihrap çıkıntısı üstüne konulmuştur. Caminin, yarım kubbelerle kıble doğrultusunda uzayan orta mekânının üç yanı mahfillerle çevrilidir. Kuzeyde dikdörtgen kesitli dört ayakla, 5 aksa bölünmüş arka sahın; doğuda ve batıda 5 birimli yan sahınlar yer alır.

Mahfile çıkan merdivenler camiin kuzey köşelerinde çıkıntı yapan kulaklar içine sokulmuşlardır. Doğudaki merdiven kovası, camiin saçak düzeyinde kesilerek bir kubbe ile bitirilmiştir. Batıdakinin merdiveni ise mahfil katına vardıktan sonra şekil değiştirerek minareye çıkışı sağlar.

Kılıç Ali Paşa Camii Zemin Kat planı
Kılıç Ali Paşa Camii Kesiti
Kılıç Ali Paşa Camii Mahfil Katı Planı

ATİK VALİDE CAMİİ

Yapımına 1570 yılında başlayanan camii 1583’ de tamamlanmıştır. Camiye çeşitli dönemlerde ekler yapılmıştır. Hadikat ül-Cevami’ de caminin önce altıgen şemaya göre tek kubbeli yapıldığı, daha sonra vakfın mütevellisi Pir Ali tarafından iki yanına çifter kubbeli kanatlar eklenmek suretiyle genişletildiği yazılıdır. Yapı mevcut durumu ile Sinan’ ın altıgen camilerinden biridir. Sinan bu camide 12.70 m. çapındaki kubbeyi önde ve arkada beden duvarına, yanlarda kahverengi somaki sütunlara oturtmuştur. Sütunlar kemerlerle daha gerideki ayaklara bağlanmış; ana kubbe ikisi sağda, ikisi solda ve biri mihrap çıkıntısı üstünde olmak üzere beş yarım kubbe ile desteklenmiştir.

Atik Valide cmii Plan şeması

2-A-2 RESTİTÜSYON RAPORU

İvaz Efendi Camii Sinan’ ın yaptığı altıgen sistemli camilere benzemekle birlikte giriş cephe düzeni,’U’ biçimli son cemaat bölümü ve üst kotta yer alan galeri planı ile benzer örneklerine rastlanılmamış bir mimariye sahiptir. Bu nedenle bazı araştırmacılar tarafından Sinan ekolünden gelen başka bir mimar tarafından yapıldığı fikri ortaya atılmaktadır.

Yapı günümüze son cemaat saçak bölümü dışında özgün cephe ve plan özelliğini koruyarak gelmiştir. Restitüsyon kararlarını ve nedenlerini açıklarsak;

-Sağ bölümde yer alan kapıdan içeriye girildiğinde özgün altıgen tuğla döşeme görülür. Geç dönem uygulamalarında harim iç bölümü ahşap kadronlar üzerine yapılan ahşap rabıta döşeme ile yükseltilmiştir. Restitüsyon projesinde ahşap döşeme kaldırılmış, döşeme kotu mevcutta görülen altıgen tuğla döşeli zemin ile aynı yapılmıştır.

-Harimde batı ve doğu mahfillerdeki ahşap döşemeli bölümde yükseltilmiştir. Projede bu bölümde ahşap kaplama yüksekliği kadar aşağıya çekilmiştir. Ahşap sütunların pabuç kısımları mevcutta görülmemektedir. Ancak döşeme üzerine pabuçsuz oturtulamayacağından restitüsyon projesinde basit detaylı pabuç çizimi yapılmıştır.

-Zemin kat ve kadınlar mahfiline açılan ilk kot pencerelerin söve içlerindeki kapaklar sökülerek camii içerisinde istiflenmiştir. Kapak detayları bire bir alınmış ve restitüsyon projesinde çizilmiştir.

-Niş önlerinde de kapak yapılmıştır. Niş içlerinde kapak montaj izleri vardır. Ayrıca giriş kapılarının sağ ve sol yan duvarlarındaki nişlerde özgün kapaklar bulunur. Restitüsyonda önerilen ahşap kapaklar mevcut kapak detayına uygun yapılmıştır.

-Kadınlar mahfili ahşap döşemesi geç dönemde değiştirilmiştir. Ahşap kirişlerin duvar içine oturduğu bölümlerde kırıklıklar vardır. Bu izlerden yola çıkılarak özgün döşeme kotu mevcut kottan ortalama 3 cm. yukarıya çekilmiştir (bkz. restitüsyon ve rölöve kesit paftaları).

-Kadınlar mahfil katının kuzey galerisinde mevcutta harime bakan sütundan kuzey cephesi pencerelerine doğru gergi atılmıştır. Ancak gergi ucu pencere alt kotundan yukarıda kalır, duvara oturmaz. Gergi ebatlarına bakıldığında özgün olduğu düşünüle elemanın bu şekilde fonksiyonu yoktur ancak; yapım sırasında mevcut durumundaki gibi tasarlanmadığı aşikardır. Harime bakan sütunlar ile kuzey duvarı arasındaki sistemi bağlamak ve çerçeve oluşturmak için atıldığı düşünülen gerginin duvara oturması gerekir. Bu nedenle pencere alt kotları bu bölümde gergi demiri üst kotuna kadar yükseltilmiş, gergi duvar içerisine oturtulmuştur.

-Mevcut cephe düzeni özgün olduğundan projede değiştirilmemiştir.

-20. yüzyıl başlarına kadar olduğu bilinen son cemaat bölümü ‘U’ şeklinde projede çizilmiştir. A. Kuran’ ın ‘Mimar Sinan’ adlı eserinden alınan krokiye göre sütun yerleri belirlenmiş ve plana işlenmiştir. Sütun genişlikleri mevcutta avlu döşeme kotunun üzerinde bırakılan 4 adet mermer pabuçtan oranlanmıştır. Mevcutta tespit edilen sütunlar restitüsyon planı da işlendiği gibi giriş kapıları önündeki ilk sütun sıralarıdır.

-Plan şemasının kurgusu, mevcut pabuç kaidelerindeki geçme yerlerinden ve yazılı kaynaklardan son cemaatin öne doğru eğimli çatısı ahşap sütunlara taşıtılmış, çatı karkası ahşap olarak önerilmiştir (bkz. restitüsyon projesi kesit paftası). Çatı örtüsü kurşundur. -Avlu kotunun geç dönemde yükseltildiği  mevcut sütun pabuçlarının döşeme kotu ile hemen hemen aynı olmasından bellidir. Avlu kotu ortalama 50 cm. aşağıya çekilmiştir.

-Son cemaat döşemesi yazılı kaynaklarda geçtiği gibi altıgen tuğla yapılmıştır.

-Güney avludaki hazireler restitüsyonda bırakılmıştır. Vaziyet planı pervitich haritasına göre hazırlanmıştır. Animas zindanları pervititch de de işaretlidir. Ancak pervititch de ‘U’ şeklindeki son cemaat yerine giriş önlerinde rüzgarlıklar görülür ki bu girişlerle  ilgili elimizde fotoğraf vardır. Son cemaat yerinin yıkılmasından sonra yapıldığı düşünülen giriş saçakları için ayrıca bir restitüsyon dönem projesi verilmemiştir.

3- RESTORASYON RAPORU

20.yüzyıl başlarında yıkılan ahşap son cemaat bölümü dışında camii cephe ve plan özelliğini koruyarak günümüze kadar gelmeyi başarmıştır. Restorasyon kararları yapıdaki izler ve belgeler doğrultusunda hazırlanmıştır. Belge bulunamayan bölümlerle ilgili yorumlardan kaçınılmıştır.

Restorasyon projesinde verilen kararlar şunlardır;

-Mevcutta son cemaat yeri mermer kaplamadır. Uygulama sırasında avlu içine kazı yapılmalı ve tespitler ışığında avlu ile son cemaat mahallinin döşeme malzemeleri belirlenmelidir.

-Geç dönemde camii avlusundan zindanlara iniş merdivenleri yapılmıştır. Merdivenler camii parseli dışında kalmakla birlikte halihazırda kazı ve restorasyon çalışmaları sürmektedir. Zindanlar camii kotunun altında kalmaktadır, buda camii kullanımı açısından merdivenin bulunduğu bölümde tehlike yaratmaktadır. Zindanlar ile camii arasında merdivenlerle kurulacak bir sirkülasyonun doğru olmadığı düşünülmektedir. Gerek mevcuttaki kot farkının yarattığı tehlike gerekse bu bölümde sirkülasyon yaratılmak istenmemesi nedeni ile merdiven hattı çevresinde devam edecek bir koruma bandı oluşturulması gerekliliği düşünülmüştür. Günümüzün malzeme özelliğini taşıyan, gerek görüldüğünde ilerde sökülebilirliliği olan ve camii avlu bütünü

ile yarışmayan cam korkuluk yapılması önerilmiştir. Değinildiği gibi ilerde oluşabilecek değişikler sonucunda gerekli görülürse camiden Animasa geçiş verilmek üzere cam korkuluk modüllerinin merdiven çıkış aksına gelen bölümleri çıkarılabilir ve kapı konulmak sureti ile kontrollü geçiş sağlanabilir.

-Sağ bölümde yer alan kapıdan içeriye girildiğinde özgün altıgen tuğla döşeme görülür. Geç dönem uygulamalarında harim iç bölümü ahşap kadronlar üzerine yapılan ahşap rabıta döşeme ile yükseltilmiştir. Uygulamada ahşap rabıta kaldırılarak altıgen tuğla döşeme açığa çıkarılmalıdır.

-Harim de batı ve doğu mahfillerdeki ahşap döşemeli bölümde yükseltilmiştir. Projede bu bölümde ahşap kaplama yüksekliği kadar aşağıya çekilmiştir. Ahşap sütunların pabuç kısımları mevcutta görülmemektedir. Ancak döşeme üzerine pabuçsuz oturtulamayacağından restorasyon  projesinde basit detaylı pabuç çizimi yapılmıştır. Uygulama sırasında ahşap döşeme kaldırılmalı ve özgün döşeme kotu tespiti yapılmalıdır. Ahşap sütun pabuçlarıda açığa çıkarılmalıdır.

-Zemin kat ve kadınlar mahfiline açılan ilk kot pencerelerin söve içlerindeki kapaklar sökülerek camii içerisinde istiflenmiştir. Tespit edildiği kadarı ile kapakların durumu iyidir. Kurtlanmalara karşı kimyasal maddeler sürülerek, çüremeyi önlemek için yüzeye fırça ile emprenye yapılmalıdır. Ahşap kapaklar üzerine en son işlem olarak gomalak cila sürülmesi önerilir. Restorasyon projesinde kapaklar yerlerine takılacaktır.

-Niş önlerinde de kapak yapılmıştır. Niş içlerinde kapak montaj izleri vardır. Ayrıca giriş kapılarının sağ ve sol yan duvarlarındaki nişlerde özgün kapaklar bulunur. Restorasyon projesinde verilen detaya göre emprenye edilmiş, fırınlanmış ahşap kapaklar yapılacaktır.

-Elimizdeki eski fotoğraflarda duvarlarda kalem işleri tezyinatın olduğu, mevcut kalem

işlerinin özgün olmadığı görülür uygulama sırasında raspa yapılarak özgün kalemişleri açığa çıkarılmalıdır. Koruna bilen özgün bölümler korunmalı, tamamlamalar özgün motif ve tezyinata uygun yapılmalı ancak ayırt edilebilmesi için renk tonu ile oynanmalıdır.

-Kadınlar mahfili ahşap döşemesi geç dönemde değiştirilmiştir. Ahşap kirişlerin duvar içine oturduğu bölümlerde kırıklıklar vardır. Bu izlerden yola çıkılarak özgün döşeme kotu mevcut kottan ortalama 3 cm. yukarıya çekilmiştir (bkz. restorasyon ve rölöve kesit paftaları). Emprenye edilmiş fırınlanmış ahşap elemanlarla döşeme yenilenecektir.

-Kadınlar mahfil katının kuzey galerisinde mevcutta harime bakan sütundan kuzey cephesi pencerelerine doğru gergi atılmıştır. Ancak gergi ucu pencere alt kotundan yukarıda kalır, duvara oturmaz. Gergi ebatlarına bakıldığında özgün olduğu düşünüle elemanın bu şekilde fonksiyonu yoktur ancak; yapım sırasında mevcut durumundaki gibi tasarlanmadığı aşikardır. Harime bakan sütunlar ile kuzey duvarı arasındaki sistemi bağlamak ve çerçeve oluşturmak için atıldığı düşünülen gerginin duvara oturması gerekir. Bu nedenle pencere alt kotları bu bölümde gergi demiri üst kotuna kadar özgün yığma sistemde almaşık duvar örgüsüne uygun olarak örülerek yükseltilmiş, gergi duvar içerisine oturtulmuştur.

-Ahşap doğramalar iyi durumda olduğundan değiştirilmesi önerilmemiştir.

-Beton dışlıkların alt başlıklarının duvar yüzüne oturuş biçimleri sağlıklı olmadığından değiştirilmesi önerilmiştir.

Metin Kutusu: 3-RESTORASYON RAPORU
Metin Kutusu:

-20. yüzyıl başlarına kadar olduğu bilinen son cemaat bölümü ‘U’ şeklinde projede çizilmiştir. A. Kuran’ ın ‘Mimar Sinan’ adlı eserinden alınan krokiye göre sütun yerleri belirlenmiş ve plana işlenmiştir. Sütun genişlikleri mevcutta avlu döşeme kotunun

üzerinde bırakılan 4 adet mermer pabuçtan oranlanmıştır. Mevcutta tespit edilen sütunlar restorasyon planın da işlendiği gibi giriş kapıları önündeki ilk sütun sıralarıdır. Ahşap sütunlar, ahşap çatı örtüsü ve sütun üzerine gelen ahşap yastıklar  emrenye edilmiş fırınlanmış ahşap malzemeden yapılmalıdır. Koruyucu olarak üzerine renksiz aşı boaya uygulanmalıdır. Restorasyon projesinde bu elemanların detayı verilmiştir.

-Son cemaat bölümünün çatı örtüsü restitüsyon projesindeki gibi kurşun önerilmiştir.

-Avlu kotunun geç dönemde yükseltildiği  mevcut sütun pabuçlarının döşeme kotu ile hemen hemen aynı olmasından bellidir. Restitüsyon projesine göre avlu kotu ortalama  50 cm. aşağıya çekilmiştir. Uygulama sırasında avlu döşemeleri kaldırılarak özgün kot araştırması yapılmalı ve sütun pabuçları açığa çıkarılmalıdır.

-5 cm.’ den fazla olan malzeme kayıplarında taş ve tuğla çürütülerek yerinden

alınmalı, özgün malzeme ile yenilenmelidir.

-Yüzey kirlenmeleri düşük basıçlı su ile temizlenmelidir. Cephede çıkmayan kirlenmeler olur ise Konservasyon Merkezine danışılarak AB 57 uygulaması yapılması önerilir.

-Lokmalı demir parmaklıklar ve gergilerin pası ince telli fırçalar ile temizlenmeli ve üzerine anti pas uygulanmalıdır.

-İç duvarlarda rutubet vardır. Bunu gidermek için yapı çevresinde drenaj önerilir.

-Çatlakların taşıyıcı sistem raporunda belirtilen öneriler doğrultusunda onarılması gerekir (bkz. taşıyıcı sistem raporu).

-İhata duvarları üzerindeki çimento harcın sökülmesi ve üzerine projede detaylandırılan taş harpuştanın yapılması önerilir.

-Geç dönemde yapılan avlu giriş kapısının kaldırılarak kurul arşivinde bulunan eski fotoğraftaki giriş kapısına uygun yapılması önerilir (bkz. restorasyon projesi avlu giriş kapı detayı)

-Batı cephesinde 48 nolu parselde bulunan apartman giriş kapısı avluya açılmaktadır. Bu girişin kapatılması gerekir.

-Doğu duvarı komşu parseldeki kafe duvarı boyunca animas zindanları kazı alanına kadar devam ettirilmiştir (bkz. restorasyon vaziyet planı)

-Avlu içindeki imam evinin yıkılması ve yerine yer üstünde tuvalet ve abdestlik mekanlarının yapılması önerilir (bkz. Restorasyon peojesi).

-Camii parsel içinde güney avlusunda hazireye doğru girinti yapan 51-52-53’ nolu parsellerin kamulaştırılarak camii alanına katılması önerilir. 51 parseldeki yapı özgün olmayıp camii alanına katılması için gerekli yasal işlemlerden sonra yıkılması, bu şekilde hazire bölümünün tamamen açığa çıkarılması gerekir.

-Kuzey avlusunda sur duvarlarına yaslanan ve kaçak yapılmış 2 yapı vardır. 60 parselde bulunan yapıların yıkılması ve bu alanında kamulaştırılarak camii avlusuna katılması önerilir. Mevcutta camii avlusu herkesin evine girmek için kullandığı bir yol haline gelmiştir. Avlu içerisine açılan yasal olmayan geçişlerin kapatılması, gerekli kamulaştırma işlemlerinin yapılarak camii avlusuna katılması camiyi avlusu, haziresi ile külliye haline getirecektir.

Pervititch Haritası (1929)
1935 senesine ait fotoğraf
1963 senesine ait fotoğraf
1960 senesine ait fotoğraf
1969 senesine ait fotoğraf
1969 senesine ait fotoğraf
A. Kuran’ dan alınan son cemaat plan krokisi
Müller’ in ‘İstanbul Tarihsel Topoğrafyası’ adlı kitabından alınan kroki
1958 senesine ait fotoğraf
1947 senesine ait otoğraflar
1947 senesine ait otoğraflar
1947 senesine ait fotoğraf
1947 senesine ait fotoğraf
1947 senesine ait fotoğraf
1947 senesine ait fotoğraf
1947 senesine ait fotoğraf
Doğu avlu duvarı görünüşü (kurul arşivinden alınmıştır)
Batı avlu duvarı (kurul arşivinden alınmıştır.)
Sokaktan güneybatı cephesine bakış (kurul arşivinden alınmıştır)
Animas Zindanları (kurul arşivinden alınmıştır)
Doğu cephesine bakış (kurul arşivinden alınmıştır).
Batı cephesi (kurul arşivinden alınmıştır)
Avlu giriş kapısı (kurul arşivinden alınmıştır).

KAYNAKLAR

ÜLGEN; HİKMET,’ İSTANBUL CAMİLERİ’, AKŞAM KİTAP KULÜBÜ YAYINLARI, 1966, İSTANBUL.

ÖNEŞ, GÖNCÜOĞLU, SAATÇİ, ERTUĞRUL, YÜKSEL, YİVLİK NEFTÇİ, NEFTÇİ; ETHEM RUHİ, SEMA, SUPHİ, ALİ DOST, MÜFİT, AYŞE, ARAS, ‘FATİH İLK İSTANBUL’, FATİH BELEDİYESİ BASIN YAYIN VE HALKLA İLİŞKİLER MÜD.

‘FATİH CAMİLERİ VE DİĞER TARİHİ ESERLER’, TÜRKİYE DİYANET VAKFI FATİH ŞUBESİ, 1991, İSTANBUL.

WIENER-MÜLLER; WOLFGANG, ‘İSTANBUL’UN TARİHSEL TOPOGRAFYASI’, YAPI KREDİ YAYINLARI, 2002, İSTANBUL.

AYVANSARAYLI HAFIZ; HÜSEYİN, ‘CAMİLERİMİZ ANSİKLOPEDİSİ-I.CİLT’, TERCÜMAN AİLE VE KÜLTÜR KİTAPLIĞI YAYINLARI, 1987, İSTANBUL.

AYVANSARAYLI HAFIZ; HÜSEYİN, ‘CAMİLERİMİZ ANSİKLOPEDİSİ-II.CİLT, TERCÜMAN AİLE VE KÜLTÜR KİTAPLIĞI YAYINLARI, 1987, İSTANBUL.

ETHEM; HALİL,’ CAMİLERİMİZ’, İSTANBUL KANAAT KÜTÜPHANESİ, 1932, İSTANBUL.

‘İSTANBUL CAMİLERİ’, BABIALİ BASIMEVİ.

ASLANAPA; OKTAY, ‘OSMANLI DEVRİ MİMARİSİ’, İNKILAP KİTABEVİ, 1986, İSTANBUL.

ÖZ; TAHSİN; ‘İSTANBUL CAMİLERİ’, TÜRK TARİH KURUMU BASIMEVİ, 1987, ANKARA.

KURAN; APDULLAH,’MİMAR SİNAN’,HÜRRİYET VAKFI YAYINLARI,1986,İSTANBUL

BERBEROĞLU;HİLMİ, ’15. VE16.YÜZYILDAKİ AHŞAP PENCERE VE KAPI KANATLARI’, İSTANBUL (İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ SANAT TARİHİ BÖLÜM KİTAPLIĞI)

İYİANLAR; ARZU, ‘İSTANBULDA VALİDE SULTANLARIN ESERLERİ’ 1992, İSTANBUL (İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ SANAT TARİHİ BÖLÜM KİTAPLIĞI).

AKAR;FİKRİYE,’İSTANBULDAKİ SAĞLIK MÜESSESELERİ’, 1971, İSTANBUL (İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ SANAT TARİHİ BÖLÜM KİTAPLIĞI).

AKKILIÇ;ZUHAL, ‘İSTANBUL CAMİLERİNDE VAAZ KÜRSÜLERİ’, 1971, İSTANBUL (İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ SANAT TARİHİ BÖLÜM KİTAPLIĞI).

GÜNEŞ;SEMRA,’İSTANBUL CAMİLERİNDE MÜEZZİN MAHFİLLERİ’, İSTANBUL (İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ SANAT TARİHİ BÖLÜM KİTAPLIĞI).

ALPAY;MİNE, ‘İSTANBUL CAMİLERİNDE SON CEMAATYERİ’, İSTANBUL (İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ SANAT TARİHİ BÖLÜM KİTAPLIĞI).

KURAN; APTULLAH, EYİCE; SEMAVİ; ‘ MİMARBAŞI KOCA SİNAN YAŞADIĞI ÇAĞ VE ESERLERİ’, 1988,İSTANBUL, VAKIFLAR BANKASI

YÜKSEL;AYDIN,’ KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN DEVRİ’, İSTANBUL,2004, İSTANBUL FETİH CEMİYETİ

PERVİTİTCH HARİTASI

ENCÜMEN ARŞİVİ

ALMAN MAVİLERİ

ANITLAR KURULU ARŞİVİ

Orada, bir Kariye var uzakta!

İbrahim Ethem GÖREN

İstanbul’da Sultanahmet Camii, Süleymaniye Külliyesi ve Ayasofya’dan sonra en fazla ziyaretçi çeken tarihi yapılarından biri olan Kariye Müzesi/Camii üzerine, kadim mabedin restorasyon projesini yönetmekte olan ülkemizin önde gelen restorasyon uzmanlarından Yüksek Mimar Sevilay Uludağ ile konuştuk.

Kariye, Yunanca kırsal kesim anlamına gelen Khora kelimesinin dilimize Kariye şeklinde uyarlamasıyla ortaya çıkmış bir mekân ismi. Mezkûr isim, ilginç bir şekilde Arapçada köy anlamına gelen karye ile de benzerlik gösteriyor. Her neyse…

Konumuz Kariye Müzesi. Kariye Camii demeyi tabii ki daha fazla arzu ederdik. Bu mesele bahs-i ahar. İstanbul’un fethedilmeyi beklediği 5. yüzyılda şehrin yöneticileri, kentlerinin kapılarını sıklıkla yoklamakta olanlardan korunmak için mütemadiyen surlar inşa etmekle meşgul olmuş. Kadim şehrin Doğu Roma hâkimiyeti altında bulunduğu dönemde Khora Kilisesi İmparator Justinianos tarafından 527 ila 565 yılları arasında inşa edilmiş.

Khora Kilisesi, 11’inci yüzyılda İmparatorluğu yönetmiş bulunan Komnenoslar Hanedanı döneminde Blakhernai Sarayı’nın yakınlarında kalması sebebiyle saray şapeli olarak da kullanılmış. Kilise, ilgili yüzyılın sonlarına doğru İmparator I. Aleksios’un kayınvalidesi Maria Daukaina marifetiyle yeniden inşa edilirken Latin istilası sırasında tahribata uğramış, II. Andronikos döneminde tamir edilerek bir hayli genişletilmiş ve güney kısmına şapel eklenmiş. ‘Yeniden inşa’ denilebilecek bu geniş çaplı restorasyon sürecinde mozaik ve fresklerle donatılmış.

Bugünün Kariye Müzesi’nde ziyaretçilerini karşılamakta olan mozaik ve freskler 14’üncü yüzyıl Doğu Roma resim sanatının estetik kavrayış, düşünce ve hayal/kurgu gücüne işaret etmektedir.

Nihayet Feth-i Mübîn…

Ve nihayet Feth-i Mübîn; İslâm’ın beklediği şerefli gün… Pek çokları Nazım Hikmet’in “Sekiz yüz elli yedi” serlevhalı şiirinden bîhaberdir: “İslam’ın beklediği en şerefli gündür bu.
Rum Konstantiniyye’si oldu Türk İstanbul’u!”

Kariye Kilisesi, camiye dönüşmek için İstanbul’un fethinden sonra 58 yıl beklemiş. Miladi takvimin yaprakları 1511 yılını gösterirken Vezir Hadım Ali Paşa kiliseyi camiye çevirmiş. Malum olduğu üzere Osmanlı şehirlerinde hayat camilerin etrafında şekillenirdi. Bu bağlamda Kariye Camii’nin çevresi de kısa süre içerisinde medrese, tekke, türbe, çeşme, imarethaneler ile şenlendirilmiştir.

Kariye’de 434 yıllık huzur…

Kariye Camii İstanbul’daki Türk Cihan Hâkimiyeti yıllarında tam 434 yıl cami/mescit olarak kullanıldıktan sonra Tek Parti döneminde ‘gördürülen lüzum’ üzerine 1945 yılında tekrar müzeye dönüştürülmüştür.

1948-1951 yılları arasında ABD’nin Marshall Planı kapmasında nesillerimiz süt tozu ile zehirlenirken 1948-1958 yıllarında Amerikan Bizans Enstitüsü mal bulmuş mağribi gibi Kariye Camii’ni tahrif etmiş. Enstitü’nün ellerinden her iş gelen uzmanları marifetiyle üzerleri örtülen mozaik ve freskolar keşfedilmiş. Mezkûr tarihten sonra Kariye Müzesi, Ayasofya Müzesi’ne bağlanarak anıt müze olarak varlığını günümüze kadar sürdürmüştür.

Böyle bir girişten sonra 2013’ten günümüze restorasyonu devam etmekte olan Kariye Müzesi’ne dair yazımızı günümüzün en önemli restorasyon uzmanlarından yüksek mimar Sevilay Uludağ ile yaptığımız mülakata dönüştürelim.

Sevilay Hanım. Kariye Camii’nin kısa tarihçesini bir de sizden dinleyebilir miyiz?

Tabii ki. Günümüzde Kariye Camii veya Kariye Müzesi adları ile tanınan yapı, Ayasofya’dan sonra en fazla tanınan anıt eserlerimizdendir. Yapı geçmişte İstanbul’un altıncı tepesinde Haliç’in güneyinde inşa edilen Khora Manastırı’nın İsa’ya ithaf edilmiş ana kilisesiydi. Altıncı yüzyıla giden tarihsel geçmişi ile çok katmanlı bir yapıya sahip olan Kariye Müzesi, Bizans’ın geç döneminde (Paleologos Hanedanı Dönemi) 1316-21 yılları arasında Theodoros Metokhites tarafından büyük ölçüde yenilenerek ve bezenerek bugünkü şeklini almıştır. Mozaik ve freskleri ile Bizans sanatının ve dünya sanatının gelişiminde çok önemli bir yere sahip olan yapı Erken İtalyan Rönesansı anıtlarıyla özellikle de Giotto’nun Arena Şapeli’ndeki freskolarıyla kıyaslanır.

Atik Ali Paşa tarafından camiye çevrildi

Bizans döneminin bu önemli kilisesi İstanbul’un 1453 yılında fetih edilmesi ile bir süre boş kaldıktan sonra II. Beyazıd döneminde 1511 yılında Sadrazam Hadım Ali (Atik Ali) Paşa tarafından camiye çevrilmiştir.

Kariye, naos, kuzey taraftaki iki katlı ek yapı (anneks), iç narteks, dış narteks ve güney taraftaki mezar şapeli (parekklesion) ile beş ana mimari mekandan oluşan haç planlı bir yapıdır. Osmanlı döneminde etrafında zamanla oluşan medrese, tekke, türbe, çeşme, imaret ile birlikte bir manzumenin merkezi olmuştur. Cumhuriyetin ilanından bir süre sonra şehirdeki Bizans anıtlarının restorasyonu ile ilgili çalışmalar kapsamında Amerikan Bizans Araştırmaları Enstitüsü ile Dumbarton Oaks’ın çalışmaları ile restore edilmiştir ve Ayasofya Müzesi’ne bağlı bir anıt müze olarak da varlığına devam etmektedir.

Kariye Müzesi’nin içinde yer aldığı Edirnekapı için de bir paragraf açalım dilerseniz. Osmanlı hâkimiyetinin öncesinde burası dini bir merkez hüviyetinde gözüküyor.

Doğrudur İbrahim Ethem Bey. Kariye Müzesi’nin konumlandığı Edirnekapı semti; Tarihi Yarımada içerisinde yer alıp Ayvansaray semtini de içine alan ve aynı zamanda kentin batı surları ile çevrelenen İstanbul’un en yüksek tepesi olan Edirnekapı tepesinde yer alır.

Sur dışında kalan tarihi Edirnekapı Şehitliği ve Edirnekapı Mezarlığı da semtin bütünü içinde düşünülür. Semt, Edirnekapı’ya dek uzanan Fevzipaşa Caddesi ile güney ve kuzey olarak kesilmektedir. Batıda Bizans surları ve Edirnekapı’sını da içine alan Sulukule Caddesi ile doğusunda ve güneydoğusunda Fevzipaşa caddesinin her iki tarafında da devam eden Karagümrük mahallesi, kuzey batısında Dervişali Mahallesi, sur dışında batıda Eğrikapı semti yer alır. Edirnekapı Tepesi İstanbul’un tarihi yarımadasın da bulunan yedi tepesinden altıncı tepedir. Söz konusu bu tepe üzerinde Mihrimah Sultan Cami, Kariye Müzesi, Ayios Yeoryios Rum Kilisesi, Ayios Dimitrios Kilisesi, Atik Ali Paşa Camii ve Tekfur Sarayı gibi anıt yapılar bulunmaktadır.

Tarihsel Süreçte Kariye Müzesi ve Edirnekapı semtinin topoğrafyasında ne türden değişiklikler meydana gelmiştir?

Bizans döneminde Edirnekapı semti, adını buradaki sur kapısından almıştır. Kapının Bizans dönemindeki adı ‘’porta harisius veya ‘’Mezarlık Kapısı’’ anlamında kullanılan ‘’Miriadron’’dır. Ayrıca Bizans döneminde kapının, merasim kapısı olarak kullanıldığı da bilinmektedir. Bizans imparatorlarının sefere çıkarken veya seferden dönerken bu kapıdan geçtikleri ve kapının Mese Caddesi üstünde yer aldığı bilinir. Ayrıca Bu kapının İstanbul’un fethi sırasında ilk açılan sur kapısı olduğu söylenir.

Edirnekapı semti geç roma döneminden itibaren önem kazanmaya başlamış İstanbul’un eski semtlerinden biridir. 4. Yüzyılda Konstantin surlarının dışında kalan bu bölge; 5. yüzyılda II. Theodosios tarafından inşa ettirilen ve batıya doğru genişletilen surların içinde kalarak son sınırı teşkil eder. Yine 5. yüzyılda yazılan Natitia Urbis Costantinopolinae’ ye göre şehir 12’si sur içinde olmak üzere 14 bölge ve 322 alt birime ayrılmıştır. Edirnekapı’nın da içinde olduğu bölge 14. Bölgedir.

Şehre, Porta Harisius veya diğer bir adıyla Andrinopolis kapısından (Edirnekapısı) girilmekte idi. Kapı Edirne yolu üzerinde bulunduğu için bu ismi almıştır. Söz konusu bu yol Doğu ve batı arasındaki en büyük uluslararası ticaret yolundan biri Egnatia Yolu veya özgün adıyla Via Egnetia’dır. Porta Harisius (Edirnekapısı) kapısına uzanan bu Antik Roma ticaret yolu Bizans dönemi ile birlikte eski önemini yeniden kazanmıştır. Dolayısıyla Trakya’dan gelen yolcu ve mal getiren esnaflar bu kapıdan girer ve şehir merkezine uzanan çeşitli dükkânlar, nalbantlar, aşevlerinin yer aldığı yol boyunca (Bizans Döneminde ki adı ile Mese Caddesi) ticaret yapılırdı.

Edirnekapı; altıncı tepe…

İstanbul (Kostantinopolis) kentinin kurulu olduğu yedi tepenin en yükseği olan altıncı tepenin (Edirnekapı) sırtını ve eteğini kapsayan bu bölge; tepenin en yüksek noktasından itibaren güney yönünde Lykos Deresine (Bayrampaşa) doğru vadiden aşağıya hafif eğimli, kuzey yönünde ise Haliç’e doğru inen dik bir yamaçtan müteşekkildir. Lykos Deresi’nin (Bayrampaşa) bir yarık meydana getirdiği hat, doğal bir sınır meydana getirmekteydi. 1959 yılında Lykos Deresi (Bayrampaşa Deresi) kapatılarak yerine kuzeybatı-güneydoğu yönünde uzanan bugünkü Vatan Caddesi yapılmıştır.

Kapının hemen karşı tarafında yolun sağında 9. Yüzyılda inşa edilen Ayios Georgios Kilisesi bulunmaktaydı. Kilise 1562-1565 yıllarında Mihrimah Sultan Camisi’nin inşası üzerine yıkıldı ve bugünkü yerinde yeniden inşa edildi. 1726’da restore edilen kilise, kayıtlara göre 1836’da Mimar Hacı Nikolaos tarafından yeniden inşa edildi. Aya Yorgi Kilisesi kayıtlara o dönem Aziz Nikolas diye geçmişti. 1974’te Vakıflar idaresine geçen kilise, 2017’de restorasyonu yapılarak ve ibadete açık durumdadır.

Mese caddesinin solunda, (günümüzde ise Fevzipaşa Caddesi’nin solunda ve Salma Tomruk olarak adlandırılan caddenin kavşak oluşturduğu köşe noktada) Bizans’ın dört büyük açık sarnıcından biri olan Aetios Sarnıcı bulunmaktaydı. Sarnıç dönemin valisi Aetius tarafından 421 yılında yaptırılmıştır. Anıtsal bir yapısı olan Aetius Sarnıcı, 244×84 metre ölçüsünde dikdörtgen planlıdır. Derinliği yaklaşık 13-15 metre, duvar kalınlığı 5-20 metredir. P.Gylles, 1540 yılında burasının bütünüyle kurumuş bir halde olduğunu ifade eder. Osmanlı dönemine suları boşalıp bütünüyle kurumuş halde ulaşan sarnıç, toprakla doldurulup bostan haline getirilmiştir. Çukurda bulunmasından ötürü “Çukurbostan” adıyla da anılmıştır.1926 sarnıç kalıntılarının üzerine eski adı ile Vefa yeni adıyla Karagümrük Stadı kuruldu.

Mese Caddesi Konstantinopolis’in ilk ve önemli arteri idi. Bu yolun Havariyun Kilisesi’nden (Günümüzde yerinde Fatih Cami’si bulunmaktadır) geçerek Harisius Kapısı’na (Edirnekapısı) ulaşan kısmı Mese’nin kuzeybatı aksını teşkil ederdi. Bu yol bugünkü Fevzipaşa Caddesi ile örtüşmektedir. Bizans döneminde şehrin yerleşim dokusu, esas olarak Marmara Denizi’ne paralel şekillendiğinden Edirnekapısı’na yönelen yol, şehrin daha az meskûn bölgeleriydi. Fevzipaşa Caddesi sınırının bir ucunu oluşturan Edirnekapı, Osmanlı dönemi boyunca da önemini korumuştur. Fatih Sultan Mehmed döneminden Cumhuriyet’in ilanına kadar Osmanlı padişahlarının tahta çıkışlarında kılıç kuşanma merasimi için Topkapı Sarayı ile Eyüp Sultan arasında yapılan kılıç alayının güzergâhında devam eden Fatih Külliyesi ile Edirnekapı aksı günümüzdeki Fevzipaşa Caddesi’dir. Bizans döneminde olduğu gibi, kentin yönetim merkezi ile kutsaliyet merkezini birbirine bağlayan bu aks, Osmanlı Divanyolu’nun (Bizans Döneminde Mese) da bir parçası niteliğindedir. Ayrıca Avrupa’daki seferlere çıkılırken ordunun Edirnekapı’dan gönderilmesi ve Tanzimat’a kadar İstanbul’a gelen elçilerin kente Edirnekapı’dan girmesi, bu önemi destekler nitelikteki geleneklerdir.

Cumhuriyet Döneminde ise 1929 yılında Fatih-Edirnekapı Tramvay hattının açılışı yapılmış olup cadde 1959 yılında da genişletilmiştir. Cadde bir süre sonra, 1960 yılların sonunda surlara açılan yeni bir geçitle son halini aldı. Ayrıca Fevzipaşa Caddesi aksı üzerinde Osmanlı Döneminde Fatih Külliyesi’nin inşası, Yavuz Sultan Külliyesi ve Mihrimah Sultan Külliyesi’nin de inşası ile kentin üç tepesi üzerinde siluetin önemli parçaları tamamlanmış oldu.

Ülkemizdeki ve Balkanlarda gönül coğrafyamızdaki pek çok tarihi mimari yapıyı aslî hüviyetine uygun bir keyfiyette restore eden Yüksek Mimar Sevilay Uludağ ile gerçekleştirdiğimiz mülakatın ikinci bölümünün öznesinde İstanbul’un fethinin öncesinde ve sonrasında kadim şehirde meydana gelen düzenlemeler ile Kariye Camii’nin Osmanlı ve Cumhuriyet dönemindeki vaziyeti var.

Sevilay Hanım, Feth-i Mübîn’in hemen sonrasındaki İstanbul’un durumuna ilişkin büyükçe bir paragraf açacak olursak neler söylemek istersiniz?

Tarihi Yarımada bölgesi, Roma İmparatorluğu’nun en önemli merkezlerinden biri olma özelliğine sahip bir yer olmasının yanında 1058 yıl Bizans’a, 469 yıl Osmanlı Devleti’ne başkentlik yapmıştır.

Bizans döneminde şehir hangi isimle anılmaktaydı?

Bizans Döneminde başkentin adı Konstantinopolis iken Osmanlı döneminde ise şehrin adı değişmemiş sadece Arapça söylenişi ile Kostantiniyye denmiştir.

Osmanlı’da İstanbul’un silueti mimari yapılarla şekillenmiştir

Osmanlı İmparatorluğu döneminde yedi tepenin kurgulanış biçiminde Roma ve Bizans dönemlerine benzer yaklaşımlar sergilenmiştir. Yükseltiler üzerine inanç yapıları ya da anıtsal nitelik taşıyan yapılar inşa edilmiştir ve böylece İstanbul’un silueti ve topografyası mimari değer taşıyan eserlerle şekillenmeye devam etmiştir.

1453 İstanbul için yeni bir milat…

1453 yılında Osmanlı kuşatması sonucunda Konstantinopolis’in fetih edilmesi ile birlikte kent tarihinde yeni bir dönem başladı. Kentin Osmanlı başkentine dönüşmesi yolunda büyük bir dönüşüm sürecine girildi.

Feth-i Mübîn’den önce şehir bakımlı mıydı?

Fethin hemen öncesinde ve sonrasında kent oldukça bakımsız ve harap durumdaydı.

Sur içinden bahsediyorsunuz. Okuyucularımız bu bahiste ne kadarlık bir alanı tahayyül etmeli?

İstanbul sur içi 13 km²’dir.

Bizans nüfusu nerelerde mukimdi?

Şehrin fethedildiği dönemde nüfus Haliç ile Marmara sahili arasında yoğunlaşmıştı.

Bir soru daha? Bizanslılar kaç kişiydi?

Şehrin fetih öncesindeki nüfusu için 30 bin ila 50 bin arasında tahminler yürütülür. Türk İstanbul’un nüfusu 1477 tahririne göre 60 bin ila 70 bin arasında tahmin edilmektedir.

Fetih tarihi şehirde neleri değiştirdi?

Öncelikle çehresi değişti İbrahim Ethem Bey. Fetih ile beraber kentin imarı ve inşası için faaliyetlere başlandı. Kenti nüfuslandırmak için Trakya’dan, Anadolu’nun çeşitli bölgelerinden ve Bursa’dan Türkler, Rumeli’den Yahudiler ile farklı bölgelerden Hıristiyan birçok aile İstanbul’a nakledildi.

Fethin hemen sonrasında Osmanlı Cihan Devleti’nin yeni başkentin ihtiyaç duyduğu pek çok işlev için mevcut yapıların kullanıldığını görüyoruz.

Konutlar benzer işlevleriyle şehrin yeni gelen sakinleri ve nüfusu arttırmak amacıyla geri davet edilen eski sakinler tarafından aynı işlevle kullanılmıştı. Zaman içerisinde şehre yoğun bir Müslüman nüfusun iskânı ile birlikte bir takım yapıların Müslümanların ibadetlerine açılması zorunluluk haline gelmişti.

Mahallelerin merkezine camiler inşa edildi

İstanbul’da bir Türk-İslâm kenti kuruluyor olması sebebiyle de her birinin çekirdeğinde bir cami veya mescit yer alan mahalleler kurulmaya başlandı. Dolayısıyla kentte yeni oluşturulmakta olan Müslüman mahalleleri bir mescid veya cami etrafında konumlanmış konutlardan oluşmaktaydı.

Konstantinopolis’in fethine katılan komutanların Bizans dini yapılarını cami ve mescide dönüştürmedeki rolleri büyüktür. İstanbul’a gerekli nüfusu getirip yerleştirmekle görevlendirilen komutanlar öncelikle oluşturdukları mahallelerde, mahallenin çekirdeği kabul edilen mescit ve camileri kurdular. Bununla birlikte mevcut olduğu hallerde bölgedeki Bizans kilise veya şapellerini kullanmaktan da geri durmadılar.

İstanbul’un Fatihi Sultan II. Mehmed Han döneminde gözlemleyen bu türden uygulamalar II. Bayezid döneminde bu defa vezirler gibi yüksek rütbeli memurların katkılarıyla devam etti.

1463-1470 yılları arasında inşa edilen Fatih Külliyesi bölgenin karakteristik görünümünde önemli bir yere sahiptir. Bu dönemde İstanbul’un Trakya çıkışı Edirnekapı’ya gelince dini ve sosyal işlevli yapılar ve nüfus da Edirnekapı, Sultan Selim ve Fatih bölgelerinde yoğunlaşmıştı. Şehrin önemli trafik kavşağını ve bölgenin yeşil alanlarını oluşturan bu boş bölgeler üzerinde, imari yapılaşmanın mevcut olduğu görülür. Yeni mahallelerin kurulması azaldıkça dönüştürme işlemi de azalarak 17. yüzyılla birlikte tamamen sona ermiştir.

Fatih-Edirnekapı arasında kara gümrüğü kurulması ve Karagümrük semtinin oluşmasıyla Edirnekapı’ ya kadar sürekliliği olan alışveriş ve sosyal aks oluşmuştur.

Çok önemli bildiler verdiniz. Buradan, Cumhuriyet Dönemi’ne ve bahusus Kariye’nin bulunduğu Edirnekapı semtine geçelim dilerseniz…

Hay hay İbrahim Ethem Bey. 19. yüzyıl sonundan Cumhuriyet’in 1960’lı yıllarına kadar kamulaştırma, meydan ve yol açma faaliyetleri şehrin yapısını yok ettiği gibi Edirnekapı semti de bundan nasibini almıştır.

Ne türden tahribatlar yaşandı?

Neler yaşanmadı ki! Ahşap evler yakıldı, yıkıldı, yerlerine betonarme sevimsiz evler- apartmanlar inşa edildi. Apartmanlaşma etkisi ile kent sakinleri adeta yok oldu! Böylece semtin devamlılığı kısmen kopmuş oldu.

Edirnekapı’ya uzanan Fevzipaşa Caddesi’nin açılması bölgenin sokak dokusunu farklılaştırdı. Söz konusu tarihe kadar yangın zararları dışında sokak dokusu korunmuş olan bölge, apartmanlaşma ve yol çalışmaları ile özgün dokusundan iyice uzaklaştırıldı. 1954-1960 yılları arasında yapı yoğunluğu arttı.

Günümüzde Fatih, ana akslarda daha çok ticaret ve konaklama fonksiyonunun yer aldığı bir bölge konumuna geldi.

İstanbul’un tarihsel topoğrafyasının gelişiminin son evresi olan Cumhuriyet dönemi, İstanbul’un tarihi ile kıyaslanınca oldukça kısa bir dönem ol­sa da bu dönem tarihî topoğrafyanın şekillenmesinde önemli bir yer işgal et­mektedir. Cumhuriyet döneminden günümüze kadar olan süreç, İstanbul’un metropolleşme süreci olarak değerlendirilmektedir.

4 asrı aşkın bir süre cami olarak kullanılan ibadethanenin müzeye çevrilme sürecine de kısaca değinir misiniz?

Tabii ki.. Kariye Camii, Bakanlar Kurulunun 29.08.1945 tarihli kararı ile müzeye dönüştürülmüş, bu tarihten sonra birçok kez lokal onarımlar görmüştür. 6.12.1985 tarihinde ‘’İstanbul Tarihi Yarımda’’ genelinde Dünya Miras Listesi’ne giren Kariye Müzesi yapı özelinde de 16.09.1987 Korunması Gerekli Kültür Varlığı olarak tescil edilmiş ve anıt eser statüsünde koruma grubu I olarak belirlenmiştir.

Mabedin Dünya Miras Listesi’ne dâhil edilmesine dair neler söylemek istersiniz?

UNESCO tarafından 1972 yılında kabul edilen “Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunması Hakkında Sözleşme”yi 1983 yılında imzaladık.

“İstanbul’un Tarihi Alanları” adıyla 6 Aralık 1985 tarihinde 356 nolu kod ile Dünya Miras Listesi’ne alınan dört koruma alanı, söz konusu ‘liste’ye alınmadan çok daha önce ulusal mevzuat kapsamında ilk koruma planları hazırlanmış ve onaylanmıştı. Topkapı Sarayı ve Sultanahmet Bölgesi 1953 yılında ‘’Arkeolojik Park’’ olarak ilan edilmiş; Zeyrek Camii ve çevresi 1979 yılında, Süleymaniye Camii ve çevresi 1977 yılında ve Kariye Müzesi’nin de içinde bulunduğu alan olan Kara Surları ise 1981 yılında koruma altına alınmıştı.

Dünya Miras Komitesi tarafından üstün evrensel değer taşıyan varlıkların tanımlanmasında kullanılan ölçütler kapsamında (1-2-3 ve 4 nolu) kültürel kriterleri karşılayan İstanbul Kara Surları, UNESCO’nun 1985 yılında ‘’İstanbul’un Tarihi Alanları’’ adıyla ilan ettiği dört Dünya Miras Alanı’ndan (DMA) biridir. Üstün Evrensel Değer (ÜED) beyanında bu alan, Theodosius döneminde yapılan Kara Surları’nın iki tarafındaki alan ” olarak betimlenmiştir. Kara Surları Tarihi Yarımada’yı batıda, kara yönünde sınırlayan ve güneyde Marmara Denizi’nden başlayıp kuzeyde Haliç’e kadar uzanan surları ve yakın çevresini içerir ve yaklaşık olarak 6 km uzunluğunda 16,5 hektarlık bir alana yayılır.

İstanbul Dünya Miras Alanlarının Dört Bileşeninden biri olan Kara Surları’nın kültürel hinterlandında Chora (Kariye Müzesi), Tekfur Sarayı- Blakhernia Sarayı da dâhil olmak üzere küçüklü büyüklü birçok anıt eser yer almaktadır.

Restorasyon uzmanı yüksek mimar Sevilay Uludağ ile gerçekleştirdiğimiz Kariye Restorasyonu mülakatımızın üçüncü bölümünde tarihi eserin vakıf medeniyeti bağlamında restorasyon süreçlerini ele alıyoruz. Bu çerçevede muhatabımız Sevilay Uludağ tarihi İstanbul depreminin bölgedeki etkilerinden ecdadımızın vakıf tesis etme şuuruna kadar pek çok sorumuzu büyük bir yetkinlikle cevapladı.

Sevilay Hanım, Kariye’nin dünden bugüne restorasyon süreçlerine değinir misiniz?

Altıncı yüzyıla giden tarihsel geçmişi ile çok katmanlı bir yapıya sahip olan Kariye Müzesi, Bizans’ın geç döneminde (Paleologos Hanedanı Dönemi) 1316-21 yılları arasında Theodoros Metokhites tarafından büyük ölçüde yenilenip bezenerek bugünkü şeklini almıştır.

14.yüzyıldan günümüze ulaştığı düşünülen Kariye Müzesi’nin mozaikleri ve freskleri “Başkent Üslubu” dediğimiz Bizans Rönesansı’nın en muhteşem eserleridir.

Bizans döneminin bu önemli manastır kilisesi İstanbul’un 1453 yılında fetih edilmesi ile bir süre boş kaldıktan sonra II. Beyazıd döneminde 1511 yılında Sadrazam Hadım Ali (Atik Ali) Paşa tarafından camiye çevrilmiştir. Türk devrinde, kilise dışındaki manastır yapıları zamanla yıkılarak kaybolmuştur.

Anıt eser, Dünya Kültür Mirası Listesi’ne girdiği 1985 tarihinde ne durumdaydı?

Kariye Müzesi’yle ilgili iki rapor hazırlanmıştı. 1981 Mora raporunda Kariye Camii’nin çatı örtüsündeki kurşun levhaların ve su borularının kötü durumda olduğundan, dış cephelerde derz boşluklarının yakın dönemde doldurulmuş olduğundan, tuğla kırıklı çimento bağlayıcılı harçlı sıvaların kullanıldığından ve yüzey çatlaklarına dolan yağmur sularının buharlaşamamasından söz edilmekteydi. Ayrıca boyalı yüzeylerde tuzlanma sorununun mevcudiyetine temas edilmişti.

Bir de 1983 Massari raporu söz konusu… Raporda son yıllarda restorasyonla yapının büyük ölçüde koruma altına alındığı fakat yıllar içerisinde oluşmuş tahribatın etkilerinin de görüldüğü belirtiliyor. Ayrıca raporda yapıdaki nemin ölçülerek yapının eğimli yoldan ve çatıdan gelen yağmur sularına maruz kaldığına vurgulanmıştır.

Massari raporunda kubbe ve kemer içlerindeki mozaik ve duvar resimlerine ilişkin kayıplarının çatıdan gelen sudan kaynaklı olduğu belirtilerek genel olarak sıva kayıplarına yol açan nedenlerden birinin de nem çekici tuzlanmanın varlığı olarak adreslenmişti.

Raporun sonunda genel olarak nem, tuzlanma, yoğunlaşma nedeni ile nemlilik ve lokal olarak çatıdan sızan sulardan bahsedilmekteydi.

Her iki raporda Kariye Camii’nin ve Müzesi’nin 1985 yılındaki mevcut durumu belirtilmiştir.

Kariye’de tarih boyunca gerçekleştirilen restorasyonlar hakkında neler söylemek istersiniz?

Günümüzde Kariye Camii veya Kariye Müzesi adları ile tanınan yapı, Ayasofya’dan sonra en fazla tanınan anıt eserlerimizdendir. Yapı geçmişte İstanbul’un altıncı tepesinde Haliç’in güneyinde inşa edilen Khora Manastırı’nın İsa’ya ithaf edilmiş ana kilisesiydi.

Çok katmanlı yapı…

Altıncı yüzyıla giden tarihsel geçmişi ile çok katmanlı bir yapıya sahip olan Kariye Müzesi, evvelce büyük bir kompleksin merkezini teşkil ediyordu.

11. Yüzyılda İmparator I.Aleksios Komneos’un kayınvalidesi Maria Dukaina zamanında harap olan kilise yeniden ihya edilmiş olup bu inşa döneminden sonra tekrar harap olan yapı bir süre sonra İmparator Aleksios’un küçük oğlu İsaakios tarafından 12. yüzyılda tekrar ihya edilir.

O dönemden günümüze tarihi mabedin hangi yapı birimleri ulaşmıştır?

Bu dönemden günümüze sadece ana mekan (naos) kalmıştır. Fakat yapılan son araştırmalarda iç narteksin de bu dönemden kalmış olabileceği ön görülmektedir.

Eser, Bizans’ın geç döneminde (Paleologos Hanedanı Dönemi) 1316-21 yılları arasında Theodoros Metokhites tarafından büyük ölçüde yenilenip bezenerek bugünkü mimari kurgusunu ve şeklini almıştır. Bu inşa döneminde yapıya parekklesion, anneks, pastoforium gibi mimari hacimlerin yanı sıra bir depremde yıkılan ana mekân kubbesinin de bu dönemde tuğla örgülü olarak yeniden ihyâ edildiği bilinmektedir. İç narteksin ise bazı kaynaklarda 14. yüzyılda inşa edildiği belirtilmiş olsa da 12. yüzyıl inşa dönemine ait olabileceğini ifade eden kaynaklar da mevcuttur.

Yapıda mozaik ve freksler öne çıkıyor…

Kariye, mozaik ve freskleri ile Bizans sanatının ve dünya sanatının gelişiminde çok önemli bir yere sahip olan yapı Erken İtalyan Rönesansı anıtlarıyla özellikle de Giotto’nun Arena Şapeli’ndeki freskolarıyla kıyaslanır.

Kariye’de Osmanlı döneminde neler yapıldı?

Bilindiği üzere Osmanlı Cihan Devleti İstanbul’u fethettikten sonra şehri maddi ve manevi anlamda ihya ve inşa süreçlerine girmiştir. Dünkü sohbetimizde bahsettiğimiz üzere Cami ve mescitler Osmanlı şehir kurgusunun merkezinde yer almaktadır. Padişah ve valide sultanlar kadar devlet ricali ve varlıklı aileler de Osmanlı İstanbul’una pek çok ibadethane kazandırmıştır.

Osmanlı için bizatihi ‘vakıf medeniyeti’ diyebiliriz. Sevilay Hanım bu hususta siz neler söylemek istersiniz?

Güzel bir konuya temas ettiniz. Türk milletinin en çok bilinen özelliklerinden biri de insanların, hatta bütün canlıların faydalanması için yaptıkları fedakârlıklardır. İstanbul, asırlar boyunca binlerce vakıfla, vakıf eserleriyle, hayratla abâd olmuş; hayatın hemen her alanında vakfiyeler tesis edilmiştir.

İstanbul’da kurulan vakıflar eliyle bir yandan sağlık, yoksullarla dayanışma ve şehirleri imar alanlarında tabir yerindeyse hamle çapında hizmetler görülürken, diğer yandan da göçmen kuşlara sahip çıkılmış, yolda kalanlar doyurulmuş, yetim çocuklar evlendirilmiş, ahalinin su ihtiyacı karşılanmış, talebeler okutulmuş, ilme ve âlime sahip çıkmış; böylelikle İstanbul’da adalet ve merhamet yüzlerce yıl hüküm sürmüştür.

İstanbullu hayırseverler nice bedesten, çeşme, yol, köprü, kale, mesire yerleri, deniz fenerleri, sebiller, dul ve yetim evleri, çocuk emzirme ve büyütme yuvaları kurup vakfetmiş; cami ve mescitler başta olmak üzere sivil ve dini mimari vakıf eserleri birbiri ardına sıralanmıştır. Böylelikle eğitimden sağlığa; çevreden sosyal hizmetlere kadar pek çok alanda devletin yükünün büyük bölümünü vakıflar, vakıf insanlar üstlenmiştir.

Bahsettiğiniz umdeler ışığında Kariye’de neler yapılmış?

Osmanlı döneminde Kariye büsbütün şenlendirilmiştir. 1511 yılında yapı camiye tevdi edilirken güneybatı köşeye minare ve naosa mermer bir mihrap eklenmiştir. Böylelikle Kariye Camii’nin çevresi medrese, tekke, türbe, çeşme ve imarethane ile tabir caizse âbad olmuştur. Osmanlı insanı tarihi ibadethanenin çevresine yapıyla uyumlu müştemilatlar kazandırırken çevreye ve geçmişe özeni göz ardı etmemiş, manzumenin merkezi olan yapının mimarisini etkileyecek çok fazla bir müdahalede bulunulmamıştır. Ben bu hususu önemsiyorum. Katıldığım program ve seminerlerde de dile getiriyorum.

Bildiğim kadarıyla İstanbul’u tabir yerindeyse yerle bir eden 1766 tarihli büyük depremde Kariye Camii’nin kubbesi de yıkılıyor. Sonrasında nasıl bir yenilenme çalışması yapılmış? Bu konudaki malumatınıza müracaat etmek isteriz?

1766 depremi sonuçları itibarıyla İstanbul’daki sivil ve dini mimari yapılara oldukça büyük hasar veriyor. O dönemde Yedikule ve Edirnekapı İstansul’un önemli nüfus alanları. Mezkûr iki bölgede yapılaşma fazla olduğundan yıkım da fazla oluyor, medreseler, camiler, imarethaneler, hâneler büyük zarar görürken Kariye Camii’nin merkezi kubbesi de çöküyor. Deprem mdödösşld yıkılan merkezi kubbe kısa süre içerisinde mimar İsmail Halife tarafından ahşap bağdadi olarak yenileniyor.

Sultan Abdülaziz Han döneminde 1875-1876 yılında yapının bakım ve onarım çalışmalarına girişiliyor, İstanbullu Mimar Peloppida Kouppas tarafından mozaikler kısmen temizlenip ahşap kepenklerle kapatılıyor. Biz buradan ecdadın tarihi eserleri ele alış tarzına yönelik önemli dersler çıkartıyoruz. Aynı tarihlerde kubbelerin ve üst örtü sisteminin dalgalı hattı doldurularak düz satıhlı olarak düzenleniyor.

II. Abdülhamid Han döneminde 1894 depreminde minarenin petek kısmı çökünce bir süre sonra 1898’de klasik üslupta tamamlanıyor. 1903-1906 yıllarında ise yapı Rus Arkeoloji Enstitüsü tarafından kısmen onarılıyor.

Onarım bâbından Cumhuriyet döneminde neler yapılıyor?

Osmanlı sonrası Cumhuriyet döneminde de onarımların sürdüğünü gözlemliyoruz. Evkâf İdaresi 1929- 1930 yılları arasında kısmî bir onarım gerçekleştiriyor. 1945-1946 yıllarında ise yapı ile ilgili iki onarım keşfi hazırlanıyor. Mimar Cahide Tamer’in yaptığı ilk bilimsel restorasyon çalışmalarında ise yapının özellikle kurşun örtüleri yenilenip rölövesi çıkarılıyor.

1948-1959 yılları arasında Amerikan Bizans Enstitüsü (Byzantine Institute of America) ve Dumbarton Oaks Fieldwork Committee işbirliği ile merkezî ibadet alanı (naos) ve giriş hollerindeki (narteks) mozaiklerin ve fresklerin korunmasına yönelik konservasyon ağırlıklı kapsamlı bir restorasyon yapılıyor.

Yapının 2013 yılından bugüne hali hazırda devam eden tarihinin en geniş ve kapsamlı restorasyonu devam etmektedir.

Bu müdahalelerin kararları neye göre verildi?

Bilimsel ve teknik raporlara göre. Birkaç rapor söz konusu. Müsaadelerinizde raporlara tek tek değinmek isterim.

Tabii ki, lütfen buyurunuz…

Yapı ile ilgili olarak Kültür Bakanlığı’nın 27.06.1986 tarih 6377 sayılı yazısı gereği hazırlanan rapor. Kültür Bakanlığı’nın 12.07.1990 tarih 232 sayılı yazısı gereği hazırlanan rapor. Kültür Bakanlığı’nın 26.03.1991 tarih 452 sayılı yazısı gereği hazırlanan rapor. Kültür Bakanlığı’nın 27.11.1998 tarih 559 sayılı yazısı gereği hazırlanan rapor.

Kültür Bakanlığı’nın 20.02.2001 tarih 118 sayılı yazısı gereği hazırlanan tüm teknik raporlarda genel olarak sorunlar ve çözüm önerileri benzer olup nem ve tuzlanma, çatı üst örtüsünde yağmur suyunun kılcal çatlaklardan sızması, zeminden yükselen nem, taş ve tuğla yüzeylerde yapısal bozulmalar, cephelerde çimento bağlayıcılı sıvanın tahribatı, vb. sorunlar tespit edilmiş ve çözüm önerileri sunuldu.

Bu veriler ile beraber Kültür Bakanlığı’nın talimatı doğrultusunda Kariye Müzesi Rölöve, Restitüsyon ve Restorasyon projeleri 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasası kapsamında hazırlandı. 2009 yılında başlayan proje çalışmaları 2011 yılında Koruma Bölge Kurulunun proje onayı ile tamamlandı. Bu doğrultuda Kültür Bakanlığı oluru ile Kariye Müzesi’nin 2012 yılı onarım ve restorasyon işi geçici yer teslimi 16.01.2013 tarihinde, fiili yer teslimi ise 12.09.2013 tarihinde yapılmış olup Kültür Bakanlığı ve İl Özel İdaresi arasında kurumsal yazışmalar sonucunda müzenin ziyaretçilere kapatılmaması ve restorasyonun etaplar halinde yapılacağı Kültür Bakanlığı tarafından karara bağlandı.

2013 yılından beri devam eden restorasyon çalışmalarını ise Ayasofya Bilim Kurulu, İstanbul Rölöve ve Anıtlar Kurulu Kontrol Heyeti, İstanbul Anıtlar Kurulu kararları doğrultusunda gerçekleştiriyoruz.

Kariye Müzesi/Camii restorasyonu mülakatımızın son bölümünde 16 yıldır tarihi eser restorasyonu üzerine çalışmalar yapmakta olan yüksek mimar Sevilay Uludağ ile tarihi eser restorasyonu ve Kariye Müzesi’ndeki restorasyon çalışmaları üzerine hasbıhal ettik.

Sevilay Uludağ uzmanlık alanı tarihi eser restorasyonu olan işinin ehli bir mimar. Uludağ 16 yıllık süreçte Edirne’den Samsun’a, Afyon’dan İzmir’e ve oradan da Balkanlar’daki Osmanlı eserlerine varıncaya kadar yüzlerce tarihi eserin restorasyonuna imza atmış.

Ağa Camii, Selimiye Dar’ul Kurra Medresesi, Manisa Zeynelzade Kütüphanesi, Kasımpaşa Mevlevihanesi, Afyon Arapmescit Camii, Fatih Aşık Paşa Camii, Makedonya Radanya Camii, Manastır İshak Paşa Camii’nin, Arnavutluk Preze Kale Camii yurt içinde ve dışında elinin değdiği asırlık geçmişi bulunan sivil ve dini mimari eserlerden bazıları.

Şu sıralar Kariye Müzesi restorasyonuyla meşgul olan Sevilay Uludağ ekibiyle birlikte medrese, cami, mescit, türbe, hazire, imarethane, sebil, sıbyan mektebi, Mevlevihane ve kütüphane gibi Osmanlı medeniyetinden günümüz Türkiye’sine miras kalan tarihi eserleri, abide binaları aslına uygun bir keyfiyette restore ediyor…

Hizmete restorasyon alandaki eksiklikleri müşahede ederek, medeniyet, tarih ve kültür bilincini proje ile hayata geçirmek amacıyla başlayan tecrübeli mimar, cami, mescit, medrese, tekke, çeşme, türbe, gibi vakıf medeniyeti mahreçli eserlerin yayında havagazı fabrikası, un fabrikası, konut gibi sivil mimari olmak üzere 150’ye yakın eserin rölöve, restitüsyon ve restorasyon projelerini hazırlamış. Aralarında pîri Mimar Sinan’ın eserlerinin de bulunduğu da birçok tarihi yapının restorasyon uygulama projelerini hayata geçirmiş.

Muhtelif çeşme ve sebil restorasyonları da gerçekleştiren mimar Uludağ işlerinin ve dahi hizmetlerinin taşınmaz kültür varlıklarının konservasyonu ve restorasyonunu aslına uygun bir keyfiyette yapmak olduğuna vurgu yapıyor.

Tarihi eser restorasyonu deyince medeniyetin, tarihin, kültürün yaşatılmasını ve nesillere aktarılmasını sağlamayı anladığını belirten Sevilay Hanım “eserler, ancak gerektiğinde, özellikleri muhafaza edilerek tamir ve bakımdan geçerse nesilden nesle aktarılabilir” diyor ve ekliyor: “İşin uzmanlarıyla çalışmak önemli. Çok kapsamlı araştırma yapmak daha da mühim. Uygulama yapılacak yapının benzerlerini incelemek, dönem ve üslubunu çok iyi anlamak projenin olmazsa olmazları arasında. Ekibe tekrar vurgu yapmak isterim müsaadelerinizle. En önemli hususlardan biri kanaatimce çalışma ekibi. Tarihi eser restorasyonu bizatihi ekip işidir. Araştırma safhasından, çizim safhasına kadar teknik desteğe ihtiyaç duyarız. Konusunun uzmanı kişiler bu alanda çalışırken uzmanlıklarına özveriyi ve dahi aşkı da eklemelidir.

Restorasyon bizatihi ticari kazan alanı olarak görülmemeli.

Medeniyetimize ait kadim eserlerin aslına uygun olarak yenilenmesi kesinlikle bizatihi ticari faaliyet olarak görülmemesi gereken bir hizmettir. Para bahis mevzuu olmayacak mı? Tabii ki olacak ama her zaman ikinci planda kalacak. Restorasyon işinde kullanılan malzemeden işçi ve usta seçimine kadar dikkatli davranmak lazım.

Kullanılan malzemenin mevcut yapı ile uyumu, işçilik kalitesi, keyfî uygulamalar ve daha fazla kâr elde etmek amacıyla özensiz iş yapma ve imitasyon uygulamalar sıkça rastlanılan hatalardır.

Proje süreci önemli…

Tarihi eserlerde tespit ve belgeleme, tüm koruma sürecinin esas aldığı ilk ve en önemli aşamadır. Bir eserin doğru anlaşılması, belgelenmesi ve tespiti bu bilgilerin ışığında yapıda gerçekleştirilecek koruma uygulama çalışmaları için daha bilimsel ve geniş bir bakış açısına sahip olunmasını sağlar.”

Muhatabım, bu meyanda Kariye Müzesi’nde neler yaptıklarına dair şu cümlelerle okuyucularımızı bilgilendiriyor: “Bu aşamada yapılan tarihi araştırmalar Kariye Müzesi’nin farklı dönemlerdeki durumunu, süreç içerisinde geçirdiği onarım ve tamiratları gösteren verileri oluşturdu. Elde edilen ve tespit edilen tüm bu veriler ışığında yapının geçirmiş olduğu tarihsel inşâ ve onarım dönemleri kronolojik olarak ortaya koyarak yapının nitelikleri belirlendi.

Ayrıca yapının tarihsel süreci dışında günümüzde şehir hayatının yoğunluğu içerisinde kalması, bulunduğu arazi konumu, çevre ve iklim koşullarının da dikkatle incelenmesini gerekli kıldı. Bu bağlamda nasıl bir ortamda koruma tedbirlerinin alınacağını ve hangi sorunlarla mücadele etmek gerektiğini görmüş olduk. Böylece yapının mevcut durumunun doğru ve detaylı olarak tanımlanmasına önem vererek yapacağımız imalatları uygun olarak tespit ettik. Bu inceleme ve değerlendirme süreci, sonrasında hazırlanan rölöve, restitüsyon, restorasyon çizimleri, hasar tespit projeleri, bezemeler, dönem analizleri, rölöve detayları, malzeme analiz raporları yapılan tüm uygulamalara bilimsel bir kimlik kazandı.

Böylelikle, Kültür Bakanlığı’nın talimatı doğrultusunda Kariye Müzesi Rölöve, Restitüsyon ve Restorasyon projeleri 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasası kapsamında hazırlandı. 2009 yılında başlayan proje çalışmaları 2011 yılında Koruma Bölge Kurulunun proje onayı ile tamamlandı.”

Titiz ve bilimsel bir restorasyon süreci

Kariye Müzesi restorasyonu sürecinde Sevilay Hanım’dan yapının kâgir elemanların video-endeskopi ile araştırıldığını, kimyasal ve fiziksel laboratuar testleri ve gergi elemanlarının dinamik testlerinin yapıldığını, temel araştırması için en az iki temel çukuru açıldığını, zemin araştırma için de statik ve dinamik penetrasyon testlerinin yapıldığını, çatlaklar için analojik görüntüleme yöntemine başvurulduğunu, temel yapısının radarla görüntülendiğini ve yapının matematik ortamda modellenerek güçlendirme projelerinin hazırlandığını öğrendik.

Gönlümüz, ülkemizde Tek Parti’nin hüküm sürdüğü 1945 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla müzeye çevrilen tarihi mabedin -müze hususiyetinin devam ettirmekle birlikte- kubbesinin muvahhit cemaatiyle; minarelerinin ezan sesiyle buluşmasını ümit ve temenni ediyor. Vakıa şudur ki bu şehrin Müslümanları 434 yıllık hasretin bitmesini; en kısa zamanda Kariye Camii’nin ibadete açılmasını arzu ediyor.

Kariye Müzesi’nde bilimsel yöntemlerle sürdürülmekte olan restorasyon süreci tamamlanmak üzere. Tarihi mabedin Naos, Ahşap Bağdadi Kubbe Konservasyonu ve Restorasyonuna, Konservasyonuna ve Mozaik Konservasyonuna değinerek yazı dizimizi nihayete erdiriyoruz.

Naos, Ahşap Bağdadi Kubbe Konservasyonu ve Restorasyonu

Ana kubbe iç kısmında çimento esaslı sıvaların sökülüp bağdadi çıtaların durum tespitini, kubbe üst örtüsünde kurşun ve çamur sıva sökümü ahşap kaplama ve karkasların tespit süreci takip etmiş., Belgeleme çalışmasının ardından, niteliksiz ve çürümüş olan ahşap kaplamalar itinalı olarak sökülmüş. Bu aşamadan sonra özgün ahşap dokular konservasyon uygulamaları ile güçlendirilerek alınan ahşap kaplamalar özgün dokuya uygun bir şekilde meşe ağacından ahşap kaplamalarla yenilenmiş.

Konservasyon

Konservasyon çalışmalarında ilk olarak tespit ve belgelendirme çalışmaları yapılarak onarım projesi kapsamında bütün alanlar karolajlara bölünmüş, fotoğraf ile belgelenip hasar tespit ve desen paftaları hazırlanmış. Mevcut müdahale paftaları ile paralel doğrultuda sonradan yapılmasına karar verilen bütün müdahaleler belgelendirilmiş.

Naosta bulunan zemin döşeme mermerleri ile iç cephe mermer kaplama panolarının envanter numaraları taşın yapısına zarar vermeyen tıbbi kağıt plaster bantların üzerine yazılarak taşlarda bulunan bütün çatlaklar ve boşluklar projeye işlenmiş. Aynı zamanda taşların cinslerini gösteren ayrı paftalar hazırlanmış.

Kariye Müzesi’nin içinde birden çok taş cinsi görülmekte. Duvarları kaplayan mermerlerin içinde çoğunlukla Marmara Adası’ndan beyaz renkli ve gri damarlı olan mermerler kullanılmış. Ayrıca Marmara mermerinin yanı sıra Kuzey Afrika, Eğriboz Adası ve Afyon gibi değişik yerlerden getirilen Porfir, antik yeşil, oniks, kırmızı, sarı ve pembe renkli damarlı mermerlerle zengin bir görünüm oluşturulmuş. Aynı seri mermer bloklar kesilerek yan yana monte edilmesiyle mermerlerin üzerinde oluşan desenler, zengin simetrik şekiller ve kesilmiş ağaç desenini andıran motifleri oluşturmuş.

Naos’da bulunan mermer kaplama levhalarının yüzey temizlikleri yapılmış. İlk olarak saf su ve mikro gözenekli süngerler ile taş yüzeyleri silinmiş, saf su ve kâğıt havlu kompres uygulaması sonrasında yumuşak uçlu plastik kıl fırçalar ile taş yüzeyleri fırçalanıp temizlenmiş.

Naos duvar yüzeylerinde yapılan temizlik uygulamaları sonrasında taşların derz aralarında bulunan ve bağlayıcı özelliği kaybolmuş derz dolgu harçları alınarak yerlerine kireç bağlayıcılı yeni dolgu harçları yapılmış. Derz dolguları sonrasında naos cephelerinde renkli mermerlerin olduğu alanlarda derz dolguları renklendirilerek duvarlarda renk bütünlüğünü sağlanmış.

Naos cephelerdeki yapılan çalışmalardan sonra taban döşeme mermerlerinde saf su, kâğıt havlu kompres uygulaması ile yüzey temizliği, derz açma ve derz kapama uygulamaları icra edilmiş,

Mozaik Konservasyonu

Yüzey bezemeleri içerisinde özgün tessera tipi olan sarı ve gümüş varaklı mozaiklerin yapım tekniğinde bir cam küp üzerine altın veya gümüş varak üstünde yapıştırılmış ince bir cam tabakası bulunuyor. Zamanla dış etkenlerden kaynaklı olarak düşmüş üst cam tabakasının sağlamlaştırma çalışması için öncelikli olarak camların altında kalan varakların yapıştırması %3’lük paraloid B72 ile yapılmış. Varaklar sağlamlaştırıldıktan sonra kuru, yumuşak fırça yardımıyla uygulayıcının diğer bir elinde destek olacak şekilde müdahale edilen mozaiklerin üzerinden çıkan üst cam kapaklar %10’luk paraloid B72 pens ve enjektör yardımıyla düştüğü mozaik üzerine yapıştırılmış.

Nem ve tuz hareketleri nedeniyle bağlayıcılık özelliğini yitirmiş olan harç tabakasından ayrılmış olanlar ve düşmüş olanların tekrar yatak harcına bağlanması için önce tesseranın düştüğü yüzey temizlenip hazırlanan harç ile tesseranın bulunduğu orijinal yatak hazırlanmış. Sonra tessera harç içine yerleştirilip preslenmiş. Harcın prizi kontrol edilip istenilen sonuç elde edildikten sonra pres yüzeyden alınmış. Grup halinde oynayan ve düşmek üzere olan tesseralar için derz aralarına hazır harç enjekte edilerek preslenmiş ve böylelikle oynamanın önüne geçilmiş.

Duvar yüzeylerinden ayrılmış olan sıvalı veya mozaikli bölgelerde duvara aderansın sağlanması amacıyla enjeksiyon deliklerinin sıva kalınlığına kadar açılması, kompresör yardımıyla açılan deliklerin temizlenmesi, açılan delikten küçük agregalı harç tabanca yardımı ile yüzey arkasına enjekte edilip daha sonra destek konularak yüzeyin tuğla dokuya tespiti için preslenmiş. Harcın prizi kontrol edilip istenilen sonuç elde edildikten sonra yüzeyden pres alınmış.

Naosta; kasnak altında bulunan batı ve güney cephesi pencere kemer içlerindeki ve duvar panolarında kenar bantları özgün dokuya uygun olarak yenilenmiş. Mozaikli yüzeyler krom ankrajlarla güçlendirilmiş.

Aynı şekilde fresklerde mikro enjeksiyon yöntemi ile sağlamlaştırılarak çimento harçlı kenar bantları özgün harç terkibinde yenilenmiş.

Naos iç yüzeylerinde özgün olmayan çimento katkılı derzler ile sağlam olmayan derz yüzeyleri itina ile raspa edilerek alınmış. Özgün ve sağlam olan derzler korunarak sadece yüzey temizliği yapılmış.

KAYNAK: İTTİFAK GAZETESİ

https://www.ittifakgazetesi.com/orada-bir-kariye-var-uzakta-i-m1000.html

https://www.ittifakgazetesi.com/orada-bir-kariye-var-uzakta-ii-m1003.html

https://www.ittifakgazetesi.com/orada-bir-kariye-var-uzakta-iii-m1006.html

https://www.ittifakgazetesi.com/orada-bir-kariye-var-uzakta-iv-m1010.html